Geçtiğimiz hafta sonu, İnsan Hakları Derneği 21. Genel Kurulu’nu yaptı. İnsan Hakları Derneği 1986 yılında kuruldu. 12 Eylül Askeri Darbesi sonrasında kurulan, ilk sivil toplum örgütüydü. İnsan Hakları Derneği’nin kurucuları, cezaevinde çocukları ya da yakınları olan aileler, aydınlar, sanatçılardı. İnsan Hakları Derneği, kuruluşunun hemen ardından 3-4 yıl boyunca asıl olarak cezaevleriyle ilgilendi. Çünkü 12 Eylül faşist darbesi sonucunda birçok insan cezaevindeydi, aynı zamanda idam cezası yürürlükteydi. Bu nedenle de cezaevlerindeki hak ihlalleri İHD’nin öncelikli konusu olmuştu. Ayrıca insan hakları savunucuları “idam cinayettir” başlıklı kampanyalar yapıyorlar, idam cezasına karşı çıkıyorlardı. Aslında İHD 12 Eylül sonrasında, toplum üzerine çöken o kara bulutları kaldıran, ilk sivil toplum örgütü oldu.
İnsan Hakları Derneği, 1990 yılındaki kongresinde bir ayrışma ya da yeni bir yol başlangıcını yaşadı. O da sevgili Vedat Aydın’ın Diyarbakır delegesi olarak geldiği kurultayda, Kürtçe konuşma yapmasıydı. O tarihlerde hiçbir yerde Kürtçe konuşulmuyordu. İnsanlar kendi aralarında tabii ki Kürtçe konuşuyorlardı ama kamusal alanlarda Kürtçenin konuşulması yasaktı; hele ki bir genel kurulda Kürtçe konuşulması, insanlara inanılmaz geliyordu. Vedat Aydın, Ankara’da yapılan kongrede divana, konuşma yapmak istediğini söyledi ve ardından Kürtçe konuşmasını yapmaya başladı. O sırada salonun bir tarafından büyük bir tepki yükseldi, salonun diğer tarafından da çok büyük bir coşku yükseldi. Tepki gösterenler İHD’yi kapattıracaksınız, bitiriyorsunuz İHD’yi diyorlardı. Bizler ise büyük bir coşkuyla Vedat abiyi alkışlıyorduk. Vedat abinin yaptığı Kürtçe konuşmayı çeviren, ona destek olan Ahmet Zeki Okçuoğlu ve avukat Mustafa Özer de sahnedeydiler ve birdenbire salonu özel timler bastılar ve Vedat Aydın’ı destekleyenlerle, Vedat Aydın’a karşı tavır koyanların arasına girerek salonu boşaltmaya başladılar. Hemen ardından Kürtçeyi yasaklayan yasa, gerekçe gösterilerek Vedat abi, Ahmet Zeki Okçuoğlu, Mustafa Özer tutuklandı.
İnsan Hakları Derneği’nde bir grup, işte bu tarihi günle birlikte, İnsan Hakları Derneği’nin Kürtlerin eline geçtiğini savundu. Oysaki bu çok önemli bir mücadelenin başlangıç tarihiydi. Çünkü coğrafyamızda yaşanan çok büyük bir Kürt sorunu vardı. Sadece bizim coğrafyamız da değil; dört parça coğrafyada yaşanan Kürt sorunu böylece ilk kez bir genel kurulda, bir kamusal alanda açıkça dillendirilmiş oldu.
Vedat abi yaklaşık bir buçuk ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye oldu. Ancak çok kısa bir süre sonra kontrgerilla güçleri tarafından evinden alındı ve ardından işkenceyle öldürülmüş bedeni bulundu. Hatta Vedat abinin cenazesine de saldırıldı, cenazede 11 kişi yaşamını yitirdi.
İşte bu gelişme İnsan Hakları Derneği’nin resmi ideolojiyle olan sınavının belki de başlangıcı oldu. İnsan Hakları Derneği bu tarihten itibaren, yüksek sesle, resmi ideolojinin kırmızı çizgilerine karşı tavır aldığını tüm açıklamalarıyla ortaya koydu. Dernekler Masası’yla olan yazışmalarda, Kürdistan kavramını ilk kez İnsan Hakları Derneği kullandı.
Vedat abinin katledilmesinin ardından, Kürdistan’da büyük bir baskı süreci başladı. Devlet 1915-1938 soykırımlarında gerçekleştirdiği ve bir politika olarak uyguladığı zorla kaybetme gündemini, yeniden ortaya sürmüştü. İnsanlarımız, gözaltına alınarak kaybediliyordu. İHD Elazığ Şubemizin yöneticileri, Avukat Metin Can ve Doktor Hasan Kaya’nın gözaltında kaybedilmesi, daha sonra gazetecilere yönelik saldırılar, öylesine kötü günlerdi ki bizler için; bugün bile düşündüğümde tüylerim diken diken oluyor. Biz nasıl yaşadık o günleri diye düşünüyorum açıkçası.
İnsan Hakları Derneği, bu coğrafyada bize tek bir görüş olarak kabul ettirilmek istenen Türkçü ve Sünni-Müslüman resmi ideolojiye tavır aldı. 1915 Ermeni ve diğer Hristiyan halklara yönelik soykırım ilk kez İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi tarafından “tanı, af dile, tazmin et” başlığı ile gündeme getirildi. Bu soykırıma karşı çıkıldı. Bu nedenle de bugün, Erivan’daki soykırım anıtında, soykırımı kabul edenler listesinde, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nin adı yazılı. Bu bizim için son derece onur verici.
İnsan Hakları Derneği, yaşamın tüm alanına yayılan, hak ihlalleri ile ilgilenen bir kurum. Hiçbir hak ihlalleri arasında öncelik yapmaz. Kürtler, Ermeniler, tüm ötekileştirilenler, kadınlar, çocuklar, LGBTİ+’lar, emekçiler, cezaevinde hak ihlaline maruz kalanlar… Hepsinin hakları bizim için birinci sıradadır. İşte bu yapısıyla İnsan Hakları Derneği, dünya kamuoyunda taraf ama objektif yaklaşımıyla çok önemli bir yer aldı. Bugün Türkiye’ye ziyarete gelen tüm uluslararası temsilciler, Birleşmiş Milletler yetkilileri, Avrupa Birliği parlamenterleri, devletle görüştükten sonra mutlaka İnsan Hakları Derneği ile de görüşürler. İnsan Hakları Derneği böylesine önemli bir kurum.
İnsan Hakları Derneği kurulduğunda, hiçbir parti yoktu. Çünkü 12 Eylül Askeri Darbesi’nin en karanlık günleriydi. O zaman belki daha kalabalıktık, bazı arkadaşlarımız daha sonra kurulan partilere giderek siyaset alanını tercih ettiler. Bugün cezaevinde bulunan tüm milletvekilleri İHD’nin eski yöneticileridir.
İşte böylesine büyük bir ihlal coğrafyasında, İnsan Hakları Derneği 1986’dan beri mücadelesini kayıplar vererek devam ettiriyor. Biz mücadelemizi ölülerimize karşı borcumuz olarak tanımlıyoruz. Bu kongrede de aynı heyecanla İnsan Hakları Derneği’ni sahiplendik ve mücadelede kararlılığımızı belirttik.
İyi ki İHD var.