Nisêbîna rengîn çocuk temizliğinde, Mezopotamya’nın kuzeye açılan penceresi ile farklı tüm kimlik ve inançları kucaklayan, ser xetê bin xetê tanımayan, yarısı Rojava’da yarısı kuzeyde olan diller ve inançlar akademisi bir ilçedir. ‘Biz büyüdük kirlendi dünya’ yerine biz büyüdük dünyayı kirletenlere karşı mücadele eden çocuklar olarak vuruluyoruz demek daha uygun düşer Nisêbîn’e.
Nusaybin’in her gün çocukların katledilmesi ve saldırıya uğramasıyla gündem olması büyüdükçe kirlenmediğinden eli silahlı, tanklı, akrepli, tomalı olanların saldırısına uğruyor. Bu kaçıncı (?)‘Nusaybin’de sınırda oynayan çocuklar nereden geldiği belli olmayan mermiyle yaşamını yitirdi’, ‘Kapısının önünde oynayan çocuklar yerdeki bir cisimle oynarken yaşamını yitirdi’, ‘polise taş atan çocuklarla polisler arasında çatışma çıktı, çocuk başından vuruldu’ ve en son ‘polislere taş atan çocuklar…’ olarak hem de olaydan 20 gün sonra ortaya çıktı. Kim bilir kamuoyundan saklanan kaç olay var.
Büyüdükçe kirlenmeyen Nusaybinli çocukların tanığıyım. Nusaybin’de çocuklar polisin temel hedefiydi. Sadece bir yılda 23 çocuk gaz fişeği ve plastik mermi ile başından yaralandı, günlerce komada kaldılar. Sağlıkçıların yorumlarına göre çocukların başından vurulması için polis nişan almak için dizlerinin üzerine çöküyor, ya kapının önünde oturan yaşlı ya da sokakta oynayan küçük çocukların boyu kadar yükseklikten ateş edip vurduğu içindi.
Yine Ekim 2013’te yaşları 8 ile 13 arasında 19 çocuk sınıra yakın alanda oynarken polis toma ve akreplerle çocukları ‘izinsiz gösteri’ bahanesiyle çembere aldı. Çocuklar korunmak için mayınlı bölgeye doğru koşmaya başladı. Çocuklara askeri harekat düzenlendi. Bir cepheyi polis, bir cepheyi mayın tarlası, bir cepheyi jandarma, bir cepheyi de güvenlik köpekleriyle çocukları kuşatma altına aldılar. Bir tek uçakla havadan cephe açmadılar. O ışıl ışıl gözleri bir çıkış ararken sınırda oluşan sazlıkların arasındaki borulara sığındılar. Polis borunun içine sıkışan çocuklara coplarla işkence yapmaya başladı. Olayı gören ve duyanlar sınıra doğru koşmaya başladı, polisler apar topar çocukları gözaltına aldı. Dönemin valisi, polisi görevden aldığını açıkladı. Daha hangi polis olduğunu bile bilmeden ‘yapan polis’ adıyla açıkladı (bugün de 20 gün sonra adı açıklanmadan görevden alındığı açıklandı). Adliyenin önü tam anlamıyla ana baba günü oldu. Türkiye’nin gündemine bomba gibi düştü. Suç duyurusu yapıldı ama polislerin yargılanması yerine çocuklar yargılandı. Bu kara leke hala devletin kayıtlarında var. Ama sadece çocukların kayda geçirdiği bir not: yine polisin çocukları gaz bombası yağmuruna tutuğu bir gün hepimiz bölgeye doğru akın ettik, yüzlerce çocuk bize ‘Biz barış istiyoruz, sor o polislere onlar ne istiyor’ diyecek kadar büyüdükçe kirlenmeye karşı mücadele eden çocuklardır Nisêbînli çocuklar. Onlara saldıranları kınamak yetmez, uluslararası mahkemelerde yargılamak, ibret-i alem cezası vermekle olur.
Yıl 2020, yaşları daha da ufak. Kürtlere karşı düşmanlık yaşı tanklı eli silahlı polis ve düşmanlık beslemesi gereken çocuklarının boyu, polisin bacağının yarısı kadar ve engelli olma şartına kadar yükselmiş demek ki. O çocuk altını ıslatmadı, altını ıslatan devlettir.
Nisêbînli çocukların gözleri pırıl pırıl, capcanlı, nerede frensiz koşan Kürt çocuklar görürseniz bilin ki onlar Nisêbînlidir. Umarım ve dilerim ki Nisêbîna Rengin asla frensiz koşan çocuklarına hasret günlere tanıklık etmez. İyi ki çocuk kaldın Nisêbin!