Şemdinli’de 9 Kasım 2005 tarihinde Umut Kitabevi bombalandı. Devletin ‘iyi çocuklar’ı JİTEM kimlikleri ile suçüstü yakalandı. Süreç, AKP’nin ‘iyi çocuklar’la anlaşması ile noktalandı
İnan Kızılkaya
Zap Suyu’nun kollarının suladığı Hakkari’ye bağlı Şemdinli, 2. Abdülhamit’in Yıldız Sarayı’na yolladığı ünlü tütününün yanı sıra, Osmanlı döneminde Kürt isyanlarında geçiş güzergahı işlevi de gören bir yer. Bölünmüş bir halkın coğrafyasında üç ayrı devletin Türkiye, İran ve Irak’ın sınırlarının kesiştiği noktada bulunan Şemdinli’de 9 Kasım 2005 günü öğlen saatlerinde yaşananlar ise ülke gündemini sarstı. Umut Kitabevi’nin arka bölümünde arkadaşlarıyla öğlen yemeği yiyen Seferi Yılmaz camın kırılma sesini duyunca ön tarafa bakar. Dükkanın içinde iki el bombası görünce “Bomba var” diyerek dışarı fırlar. Bu esnada kaçan birini görünce kovalar ve bu kişiyi başkalarının da kovaladığını görünce kitabevine geri döner. Esnaf arkadaşlarından Mehmet Zahir Korkmaz hayatını kaybeder.
5 yurttaş öldürüldü
Kaçan şahıs, daha sonra Hakkari Jandarma Komutanlığı’na ait olduğu kesinleşecek 30 AK 933 plakalı Renault 19 marka araçta halk tarafından yakalanır. O ‘beyaz Reno’da iki kişi daha vardır. Önce polis, sonra asker olduklarını söylerler. Halk bu üç kişiyi yakalayıp polise teslim eder ama tepki durulmaz. Gelişmelerden birkaç saat sonra, Cumhuriyet Savcısı o otomobilin içinde ve etrafında keşif yaparken, aralarında CHP Hakkari Milletvekili Esat Canan’ın da bulunduğu kalabalığa ateş açılır. Burada da halktan Ali Yılmaz adlı yurttaş hayatını kaybeder. Şüphelilerin serbest bırakıldığı söylentisi üzerine tepkiler ertesi gün de devam eder. 15 Kasım’da Şemdinli’de yaşananları protesto etmek için Yüksekova’da yapılan protesto gösterisine de ateş açılır ve 3 kişi de burada hayatını kaybeder.
Beyaz Reno?
Bir kitabevinin bombalanmasıyla başlayan olaylarda daha bir hafta geçmeden 5 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmıştı. Kolluk güçlerinin 1990’ların insan kaçırma aracı olan ‘beyaz Reno’da yakalanıp emniyete teslim edilen kişiler; astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile PKK itirafçısı Veysel Ateş’ti. Daha sonra uzman erbaş Tanju Çavuş da “halkın üzerine ateş açmak” suçlamasıyla dosyaya dahil edilecekti. ‘Beyaz Reno’nun bagajında ise 105 kişinin ‘sakıncalı’, ‘milis’ ve ‘devlet yanlısı’ gibi başlıklar ile tasnif edilmiş listeler, Demokratik Toplum Partili (DTP) siyasetçilerin fotoğrafları, polis ve asker yelekleri, üç kaleşnikof tüfek, 10 şarjör, bomba malzemeleri ve patlayıcı maddeler bulundu. Araçta aynı zamanda Ali Kaya ve Özcan İldeniz’in JİTEM elemanı olduğunu gösteren resmi kimlikler bulundu.
‘İyi çocuklar’
Ortaya çıkan vahim tablo, bölgenin özellikle 90’lı yıllardan aşina olduğu “kontra” eylemlerini andırıyordu. Bu tür bir eylemde bunca kanıtın ele geçmesi muazzam bir fırsattı. Ama önce dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın zanlılardan Ali Kaya için söylediği “Tanırım, iyi çocuktur” sözü, sonra da Savcı Ferhat Sarıkaya’nın Büyükanıt’ı da içine alan iddianamesi olayın önüne geçti. Savcı görevden azledildi. Ancak 12 Eylül 2010’da yapılan Anayasa değişikliği sonrasında Cemaat’in etkili olduğu Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Sarıkaya’yı 26 Nisan 2011 tarihinde yeniden mesleğe kabul ederken, Ankara Cumhuriyet Savcısı olarak görevlendirdi. Dosya, 2011 yılında, sadece söz konusu üç kişinin (Kaya, İldeniz ve Ateş) 39’ar yıl ceza almasıyla kapatıldı. Astsubay Ali Kaya, o dönem Hürriyet muhabiri Saygı Öztürk’e, “Şemdinli’ye elimize kaval mı alıp gitseydik. Tabii ki oraya silahlı olarak gideceğiz” diyecekti. Fakat olayın üç zanlısı bombalamayla ilgili oldukları iddiasını kabul etmediler.
AKP-CHP kavgası
Suçüstü yakalanan resmi görevlilerin ilişki ağının ortaya çıkarılması için elverişli koşullar olmasına rağmen Şemdinli Davası, AKP ve çatıştığı askeri bürokrasi ile destekleyici CHP arasında güç mücadelesinde araçsallaştırıldı. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Van Savcılığı’nın Şemdinli olaylarıyla ilgili hazırladığı iddianamede, Büyükanıt’ın suçlanmasını TSK’ye karşı “darbe girişimi” ve yargının bu girişime “alet edilmesi” olarak nitelendirdi. 2005 yılında Diyarbakır’da dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, “Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur” dediği bir yıldı. AKP ve Lideri Erdoğan, askeri bürokrasi üzerinde basınç oluşturmak hem de Avrupa Birliği ve ABD’nin desteğini almak ve kamuoyunun ‘demokratikleştirme’ beklentisini sürdürmek için dosyanın açık tutulması taraftarıydı. Manivela olarak sistem içi güçlerin konumlandığı Şemdinli Davası aynı zamanda Kürt sorununu da çözeceğine dair AKP’nin umut dağıttığı yılların ana gündem başlıklarından biriydi.
Erdoğan’ın sözü!
22 Kasım 2005 tarihinde Başbakan Erdoğan Yüksekova’daydı. “Devlet adam öldürürse can güvenliğimiz kime emanet” pankartları açıldı. Bunun üzerine Erdoğan, “Bu şekilde bir şey elde edemezsiniz. Bunları alın cebinize koyun” diyordu. Şemdinli’de ise 1 Kasım’da bombalanan 67 ev ve iş yerinde incelemelerde bulunan Erdoğan, Belediye Başkanı ve Kaymakam’la görüşerek buranın bir an önce inşa edilmesini istedi. Erdoğan daha sonra 9 Kasım günü ikinci bombalama olayının yaşandığı Umut Kitabevi’nin bulunduğu Özipek Pasajı’na geçti. Erdoğan pasajdan ayrılırken, bir grup genç, ‘Diyarbakır’ı yerine getir’, ‘Şemdinli’yi unutma’, ‘Şemdinli’de doğru söyle, Ankara’da şaşırma’ yazılı pankartlar açtı. Erdoğan gençlerden bunları indirmelerini isterken, güvenlik güçleri pankartları topladı. Gençler bu davranışı ‘yuh’ çekerek protesto etti. Erdoğan da, “Bir Başbakan, iki bakanla buraya geldik. Bu işi ortada bırakmayacağız” dedi.
Çözüm yolu
Kitabevi 18 Mart 2006’da, o zaman DTP Eşbaşkanı olan Ahmet Türk’ün de katıldığı bir törenle yeniden açıldı. Ahmet Türk açılışta, “Geçmişte yaşanan acı olayları kaşımayalım. Bu ülke hepimizin ülkesidir. Bu ülkede binlerce yıl beraber yaşadık. Bu ülkenin sorunlarını sadece askeri yöntem ve tedbirlerle çözmek mümkün değildir. Gelin aklımızı ortaya koyalım. Birlik ve kardeşliği sağlayalım. Demokrat ve çağdaş bir ülke yaratalım” dedi. Türk, bir nevi Kürtler üzerinde denenen kirli senaryoların farkında olduğunu anlatarak, uygar dünyanın çözüm yolunu da gösteriyordu.
Çete kurma suçlaması
Saldırıya dair Van 3’üncü Ağır Mahkemesi’nde 19 Haziran 2016 tarihinde açılan davada, Kaya, İldeniz, Ateş’in sanık olduğu iddianamede Büyükanıt da ‘çete kurmak’ ve ‘yargıyı etkilemeye teşebbüs’le suçlandı. Sanık astsubaylar Kaya ve İldeniz ile itirafçı Ateş’i “insan öldürmek”, “örgüt kurmak” ve “insan öldürmeye teşebbüs” suçlarından 39 yıl 5 ay 10’ar gün hapis cezası verildi. Sanık avukatlarının itirazı üzerine temyiz incelemesini 16 Mayıs 2007’de tamamlayan Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi, 3 sanık hakkında verilen kararı, usul ve görev yönünden bozdu. Yeniden görülmeye başlanan davanın 14 Eylül 2007’deki duruşmasında, mahkeme heyeti “görevsizlik” kararı vererek, dosyayı Van Askeri Mahkemesi’ne gönderdi. Mahkeme, 14 Aralık 2007 tarihindeki ilk duruşmada sanıkların tahliyesine karar verdi. Askeri mahkeme, 22 Ocak 2010 tarihinde dava dosyasını Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderme kararı aldı. Müdahil avukatlarının itirazı üzerine dosyanın gönderildiği Uyuşmazlık Mahkemesi, Anayasa’nın bazı maddelerinde yapılan değişikliği göz önünde bulundurarak, 2 Mayıs 2011 tarihinde Şemdinli Davası dosyasını yeniden Van 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Dava dosyasının gönderilmesiyle sanıklar 9 Haziran 2011’de yeniden tutuklandı. 10 Ocak 2012’de görülen duruşmada, sanık astsubaylar Kaya ve İldeniz ile itirafçı Ateş’e “insan öldürmek”, “örgüt kurmak” ve “insan öldürmeye teşebbüs etmek” suçlarından 39 yıl 5 ay 10’ar gün hapis cezası verildi.
15 Temmuz sonrası
Cemaat’in de içinde olduğu 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yeni ittifaklarına göre siyaseti şekillendirme politikası güden ve yeni bir tarihsel anlatı yaratmak isteyen Erdoğan geçmişte ak dediklerine kara demekte beis görmedi. Hukukun tamamen rafa kaldırıldığı bu dönemde bir zamanların kahraman savcısı Ferhat Sarıkaya birden ‘itirafçı’ oldu. Bir süre, ‘kurduğu kumpasları anlatarak’ özgürce gezdi. Sonra durumun saçmalığı fark edilerek tutuklandı. Ama onun ‘itirafları’ doğrultusunda Şemdinli dosyası da yeniden açıldı. Şemdinli dosyasının ‘yeniden’ açılmasından iki hafta sonra, 2005’te bombalanan kitabevinin sahibi olan ve 30 Mart 2014’teki yerel seçimde, oyların “yüzde 50”sini alarak ilçenin belediye başkanı seçilen Seferi Yılmaz 2016 yılında gözaltına alındı ve tutuklandı. HDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere milletvekilleri ve seçilmiş belediye başkanlarının cezaevine atıldığı aynı yıl Erdoğan bu kez, “Türkiye’de Kürt sorunu yok, kimse bize yutturmaya kalkmasın” dedi.
Dosya bozuldu
Darbe girişimi sonrası mahkûm edilen sanıkların avukatları, dönemin Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın davaya dönük itiraflarının ardından, yargılamanın yenilenmesi amacıyla Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurdu. 11 Ekim 2017’de yeniden yargılama talebini kabul eden mahkeme, sanıkların tahliyesine karar vermişti. Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen son duruşmada ise mahkeme önce tutuklu bulunan 3 sanığa “örgüt kurmak” suçundan beraat, ardından ise 3 sanığın “insan öldürmek ve yaralamak” suçundan dosyanın tekrar görülmesine karar vererek, üç sanığı da tahliye etti. 22 Ekim 2021’de görülen davanın 14’üncü duruşmasında savcı, 3 sanık için delil yetersizliğinden beraat istedi. Mahkeme heyeti bir sonraki duruşmayı 20 Aralık’a erteledi.
JİTEM dosyaları gibi…
Yaşanan süreci bir yıl önce Mezopotamya Ajansı’na değerlendiren Seferi Yılmaz, “Diğer JİTEM dosyaları gibi bunlar da bir şekilde kurtarmaya çalışılıyor” dedi. Yılmaz, çeşitli partilerden milletvekilleriyle Meclis Araştırma Komisyonu’nun ve dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın Şemdinli’ye geldiğini anımsatarak, “Kitabevime gelen Erdoğan’a, ‘12 Eylül’de kitaplar yakılıyordu, 2005’te kitabevleri bombalanıyor’ dedim. O da ‘Gereği neyse yapılacak’ dedi. Hükümet Konağı önünde halka hitap ederken de ‘Bunun sonu nereye varırsa varsın üzerine gideceğiz’ dedi. Bu söylemleri halkta etki yarattı” ifadelerini kullandı. Ankara’ya giden Erdoğan’ın, “Şemdinli halkı hepsi örgütle ilişkili insanlardır, bunların tanıklığı kabul edilemez” açıklamasında bulunduğunu söyleyen Yılmaz, böylelikle derin devlete “Arkanızdayız” mesajı verildiğini dile getirdi.