Siyaset demokratik anlayışla geliştirilir ve ittifaklar toplumun talebi doğrultusunda gerçekleştirilirse, sorunların üstesinden gelmek hiç de zor olmayacaktır.
Seyithan Akyüz
İttifak, Arapça bir kelime olup uyma, denk gelme, uyuşma, uzlaşma anlamlarına gelmektedir. Başka bir söylemle ittifak, halklar, gruplar ya da egemen devletler arasında ortak faydayı sağlayacak karşılıklı çıkarlara dayalı kurulmuş ilişkilerdir. Bu ilişkiler gizli ya da ilan edilmiş haliyle yürütülebilir. İttifak üyelerinin her biri müttefik adını alır. Müttefik ise, iş birliği yapan ve iş birliği yapanlar topluluğu demektir.
Siyaset ise, her ne kadar devlet işleri ile ilgili faaliyetler olarak tanımlansa da; toplum için en iyisini bulma faaliyeti olarak değerlendirmek daha doğru bir tanımlama olacaktır. Hatta toplumsal doğanın temelini oluşturan faaliyetlerden biri demek de yanlış olmayacaktır. Tarihsel bağlamda üstlendiği rol ve oynadığı işlevsellikte de bu çerçevede olmuştur.
Elbette, bu iki konuyla alakalı başka tanımlamalar da mevcuttur. Ama bu tanımlamalar da meramımızı anlattığı için yeterlidir diye düşünüyoruz.
Evet, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın resmi olarak seçim sürecini başlatmasıyla, Türkiye’de siyaset hareketlenmeye başladı. Bu minvalde 14 Mayıs tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri için, irili ufaklı tüm partiler yoğun bir çalışma içerisine girmiş durumda. En fazla duyduğumuz şey ise ittifaklardır. Çünkü yeni sistem bunu dayatıyor. Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle getirilen yeni düzen, Türkiye siyasetini bir ittifaklar arenasına dönüştürdü. Yani nereye bakarsak bakalım bir araya gelmiş birkaç partinin oluşturdukları ittifakları görürüz. Bu aslında demokratik siyaset için olumlu bir şeydir. Daha doğrusu görüşleri ne olursa olsun partilerin bir araya gelip konuşmaları, demokratik siyasetin önemli ilkelerinden biridir. Bu, birlikte tartışma, sorunlara çözüm bulma ve ortak paydalarda buluşmayı da beraberinde getirir. Dolayısıyla doğru değerlendirilmesi durumunda ittifakların uzun vadede zihniyet değişimine önayak olabilmesi hiç de imkansız değildir. Kaldı ki siyasetin kendisi bir yönüyle birlikte tartışma ve ortak paydada buluşma sanatıdır. İttifaklar ise bu sanatın temel araçlarından biridir. Bu sanat ne kadar doğru icra edilirse, toplumsal sorunların çözümü de o oranda kolaylaşacaktır. Bunun için de araçların doğru kullanılması gerekir. Çünkü tarihsel süreç boyunca toplumlar birçok sorununu bu yolla çözmüştür. Bunun yanı sıra siyaset, özgürleşmeyle de yakın bağlantılı bir olgudur. İnsanlığın özgürlüğe olan eğilimi göz önüne getirildiğinde; siyasetin neden tercih edildiği ve sorun çözücü özellik taşıdığını da anlamak zor olmayacaktır. Dolayısıyla Türkiye siyasetinde oluşan bu yeni durumun kendisiyle birlikte kimi fırsatları da bir potansiyel olarak bağrında taşıdığını unutmamak gerekir. Burada Türkiye’deki mevcut ittifak ve siyaset pratiklerine bakıp bunun olmayacağını düşünmenin bize ciddi bir faydası olmayacaktır. Zira bu konudaki mevcut hareketliliği sistemik bir zorunlulukla beraber, toplumun bir talebi olarak da değerlendirmek gerekir. Çünkü günümüzde Türkiye toplumunun birden çok sorunu vardır ve bu sorunların büyük bir kısmı toplum yaşamını derinden etkilemektedir. Bu sorunlar salt bir kesimin sorunları da değildir. Örneğin yaşadığımız ekonomik, siyasi, hukuki vb. sorunlar, her kesimin bir şekilde yüz yüze kaldığı sorunlardır. Bu nedenledir ki toplumun önemli bir kısmı her fırsatını bulduğunda bu sorunlarının çözümünü talep etmektedir. Dolayısıyla siyaset demokratik anlayışla geliştirilir ve ittifaklar toplumun talebi doğrultusunda gerçekleştirilirse, sorunların üstesinden gelmek hiç de zor olmayacaktır.
Bunun olabilmesi için, Türkiye’de içi boşaltılan ve bir çıkar alanına dönüştürülen siyaseti yeniden ele almak ve gerçek muhtevasına döndürmek gerekir. Buna paralel olarak İttifaklara da doğru yaklaşmak ve anlamına uygun ele almak olmazsa olmazdır. Bu da ancak bireysel, grupsal veya partisel öncelikleri bir kenara bırakmak, hatta terk etmekle mümkün olacaktır. Çünkü içinde bulunduğumuz bu kritik aşamada bile hala bu anlayışla yaklaşan ve toplumsal çıkarlar yerine kendi grupsal veya partisel çıkarları önceleyen yapılar vardır. Bu anlayış maalesef salt burjuva düzen partilerinde mevcut değildir. Kendini en radikal halkçı olarak tanımlayan kimi sol çevrelerde de bu anlayış varlığını hissettirmektedir. Kanımca bu terk edilmesi elzem olan bir anlayıştır. Zira bu tavrın herkese kaybettirme potansiyeli çok yüksektir. Hele üstlenilen misyon nedeniyle halka karşı büyük sorumlulukları olanların bu tavırdan vazgeçmeleri bir gerekliliktir.
Bu çerçevede 14 Mayıs seçimlerine kısa bir zaman kala demokratik çevrelerin, grupların, yapı ve partilerin sorumlu bir anlayışla hareket etmeleri ve halklarımızın yaşadığı bunca sorunlara çözüm getirecek davranışları geliştirmeleri herkesin beklentisidir. Bu anlamda Emek ve Özgürlük İttifakı içerdiği demokratik siyasetle doğru bir mücadele zemini olmaktadır. Bu zemini henüz vakit varken, başka heveslere ulaşmak için kullanmak; en başta da kullananın kendisine zarar verecektir.