Seçim tarihi yaklaşırken Millet İttifakı’nın siyaset tarzının Cumhur İttifakı’nı iktidardan uzaklaştıracak etkinlikte mi sorusu bütün siyasi çevrelerde tartışılıyor. Her ne kadar toplumun önemli bir kesiminde “Bunlar gitsin artık!” söylemi yaygınlaşıyor olsa da muhalefet partilerinin söylem ve tavırlarının da topluma umut vermede yetersiz kaldığı da bir gerçek.
Tabii ki Türkiye siyasetinin kendine özgü yolları, kulvarları, tarzları var. Bu nedenle de Türkiye’deki siyasi partiler zaman zaman Batı’daki benzerlerine yaklaşırlar, zaman zaman da onlardan uzaklaşırlar. Etkinliklerini sorgulamaya kalktığımızda da bu özellikleri onları siyasi yelpazenin neresine koyacağımız konusunu zorlaştırır. Bir bakarsınız İslami söylemi olan bir parti sosyal demokrat gibi davranır, bir bakarsınız ümmetçi bir parti milliyetçi bir renge bürünür. Ya da sosyal demokrat bir parti milliyetçi sayılabilecek bir kulvara girmekten sakınmaz.
Tarihten getirdiği sorunların yanında modern toplumların sorunlarını da birlikte yaşayan Türkiye’de siyaset kurumu genellikle bu sorunlarla doğrudan ilgili değildir. Dolayısıyla da iktidara gelen partiler ekonomik sorunların dışında diğer sorunlarla pek ilgilenmezler. İlginçtir, demokrasiye geçtiğimiz söylenen 1950’lerden bu yana siyaset elitlerinin ülkenin reel sorunlarını çözmek diye bir dertleri hiç olmamıştır. Siyasetin bütün yaklaşımı ekonomik kalkınma, büyüme, işsizlik, enflasyon gibi konulara yoğunlaşmıştır. Eğitim gibi sosyal sayılabilecek konularda bile asıl ilgi ekonomik kalkınma vs’dir.
Bu ülkede Kürtler yaşarmış, onlara kurucu babaların verdikleri özerklik vaatleri bir süre sonra çöpe atılmışmış, bu ülkede bir zamanlar önemli bir nüfusa sahip Ermeniler, Rumlar varmış, bunlardan Ermeniler soykırıma, Rumlar ise bir gecede bir bavul ve üç-beş kuruşla ülke dışına gönderilmişlermiş, bu ülkede Aleviler varmış, ikide bir kapıları işaretlenir, katliamlara konu olurlarmış. Bütün bu sorunlar bu ülkede hemen hiç siyasetin konusu olmadı. Varsa yoksa ekonomi… Siyaset kurumunun temel sorunsalı budur.
Halbuki, bir ülkenin ekonomik sorunları kadar, hatta ondan da önemlidir yukarıda sözünü ettiğimiz sosyal sorunlar. Çünkü bu sorunların çözülmemiş olması aslında ülkede yaşayan bütün insanların kendilerini içinde hissedebilecekleri bir “biz” duygusunun oluşturulamamış olması anlamına gelir ki aslında bu da bu toplumun toplum olamamış olması demektir.
Dolayısıyla, siyaset kurumu ve siyasi elitler ısrarla bu sosyal konuları konuşmadan, harolop, şarolap yaparak “steril” bir yalnızca ekonomiden oluşan siyaset izlemekten vazgeçmemişlerdir. Sonuçta bu sorunlar çözülemediğinden birikerek katlanmış ve bence bugün ekonomik sorunların da önüne geçmiştir.
Nitekim bakın şimdi hem Cumhur İttifakı’na hem de Millet İttifakı’na, ne söylüyor dersiniz? Neredeyse hiçbiri ülkenin, neredeyse yüz yıldır toplum olamamasının nedenleri olan bu sorunları çözmekle ilgili somut bir proje ya da soyut bir fikir ortaya koyuyorlar mı? Soruyoruz, örneğin Kürt sorunu denilen sorunu nasıl bir yaklaşımla çözeceksiniz? Ya da Alevilerin sorunlarının başında gelen cemevleri konusunda ne yapmayı düşünüyorsunuz? Ermeni meselesi bizi dış politikada her daim sıkıştıran bir konu ve bu nedenle çeşitli devletlere çeşitli tavizler vererek yokmuş gibi davranmaya devam mı edeceğiz? Rumlar için Heybeliada Ruhban Okulu meselesinde nasıl bir adım atmayı düşünüyorsunuz?
Oysa bizim Millet İttifakı da Cumhur İttifakı da bu konularda açık ve net bir tavır koymuyor. Oysa ülkeye “demokrasi” getirmeyi vadedenler bilmeliler ki bu sosyal sorunlar çözülmeden ülkeye demokrasi gelmez. Onun için her iki ittifakın da bu konularda ne söylediğini duymak istiyoruz. Bu bizim hakkımız.
Bekliyoruz!