geçtiğimiz seçimlerin önümüze koydukları arasında “ittifak” kavramının önemli olduğunu, layıkıyla tartışıldığında birçok yapısal soruna dair veriler de sunacağını düşünüyorum.
chp açısından ittifak yüzde 51’in getirdiği bir zorunluk gibi görünüyordu. seçim öncesi çok övgü alsa da, altılı masa’nın özellikle chp açısından olumlu sonuç verdiğini söylemek güç. ama ben bu yazıda ittifak fikrinin türkiye solu ve kürt özgürlük hareketi için anlamını ve işlevini tartışmaya çalışacağım.
şunu hatırlatarak başlayayım. türkiye solunun bölünmüşlüğü olağan bir hal değil. dünyanın her yerinde, sol hareketlerin içinde, birbirlerinden keskin çizgilerle ayrışan hatlar oldu, hâlâ var. ama türkiye gibi “zengin” bir çoğulluk söz konusu değil. bu durumu, birçok feminist yol arkadaşımın erkeklikle, hatta yaşlı erkeklerin egolarıyla açıkladığını biliyorum ama ben, sol hareketlerin, bu topraklarda, fikir farklılıklarını çözme pratikleri konusunda yerleşmiş geleneklerin çok daha etkili olduğunu düşünüyorum. bu tarih ve güncel pratik, bize yüksek düzeyde rekabetin hakim olduğu, fikirlerden ziyade yapıların[1] temsil edildiği bir ortam sunuyor. herhangi bir düzlemde bir araya gelme çabalarının, bu bölünmüşlüğün çaresi olmadığı, olmayacağı da uzun zamandır görünüyor sanırım. bölünmüşlüğün çaresi, sebeplerinin çözünmesi; bu süreç, sizin de takdir edeceğiniz gibi, kimi zaman, politik işlevi kalmadığı halde varlığını sürdüren yapıların çözünmesi anlamına dahi gelebilir.[2]
gündeme dönersek… tek adam rejimini yıkmak çok geniş bir kesimin hedefi. köh de, türkiye’nin demokratikleşmesi hedefini bir strateji olarak benimsiyor. başka sosyalist örgütlerin de bu hedefi benimsediğini görüyoruz.
ama bir örgütün sosyalist olarak tanımlanabilmesi için, siz de takdir edersiniz ki stratejik hedefinin bunun ötesine geçmesi gerekir. komünizm, görüşlerimizi gerekçelendirirken başvurduğumuz bir literatür değil, toplumun geleceğine dair politik bir hat ve tasavvur. bu hat, tasavvur ve varyasyonları tek adam’a karşı mücadeleyi de şekillendiriyor; nitekim farklı yapılar farklı öncelikler -örneğin laiklik ya da hak mücadeleleri- üzerinden politika oluşturuyor… içinde sosyalistler de yer alsa, hdp/ysp başka sosyalistlerle tıpatıp benzer bir mücadele hattı benimsemiyor.
yani soyut bir mücadeleden bahsetmek mümkün değil, aynı sebeple soyut bir mücadele birliğinden de… emek ve özgürlük ittifakı da, adı ne olursa olsun, ortak metinlerde ne yazılmış bulunursa bulunsun, bir seçim ittifakı oldu; ayrı listelere kadar gitmeye de gerek yok. öyle olmasa, örneğin deprem bölgesinde, ittifakın farklı unsurları bağımsız hareket eder miydi?
kaldı ki aksi de mümkün değil. çünkü neyin mücadele olduğu, mücadelenin nasıl verileceği konusunda ortaklaşmak öyle kolay değil. diğer yandan, bu ittifakın bir ortaklaşmanın yolunu açtığını söylemek de imkânsız; öyle olsa seçimden sonra kadrolar ve -seçmen kimliğine sıkışmış- sempatizanlar birbirine bu kadar tepki duyar mıydı? soruyu tersten de sorabiliriz; rekabetin bu kadar güçlü olduğu, çoğu yapı için öznenin, halk ya da sınıf olmaktan çıkıp yapının kendisi haline geldiği, yapının güçlenmesinin değişimden daha önemli sayıldığı bir ortamda, oy vermeye dayanan bir pratikle herhangi bir ortaklaşma sağlanacağına inanmak gerçekçi olabilir mi?[3]
altının çizilmesi gereken bir nokta daha var bence. ulusların kendi kaderlerini tayin hakkıyla ilgili referanslar, komünist hareketin ulusal hareketlerden daha güçlü olduğu bir durum varsayıyor. oysa bugün türkiye’de tam tersi bir gerçeklik var. bunun sebepleri üzerinde ayrıca düşünmek gerek. kürt hareketi, kaderinin türkiye’de yaşayan diğer halklarla ortak olduğunu, türkiye cumhuriyeti devletinin demokratikleşmesinin kürtlerin özgürlüğünün ve eşitliğinin önünü açacağını, bu yolda en önemli müttefikinin türkiye’nin diğer muhalif hareketleri ve onun siyasal çizgisi olduğunu düşünebilir, hdp’nin o talepleri yükseltmesini, programının ve siyasal hattının parçası kılmasını destekleyebilir. ama bu parti ve hareketleri meclise taşımak neden hdp seçmeninin işi olsun? partinin içinde siyasetini sınıf mücadelesi zemininde tanımlayan siyasal gruplar varken mücadelenin ana çerçevesi neden demokrasi?
bence en önemli nokta şu; köh, kürt halkının büyük bir çoğunluğunu, daha önemlisi, bu halkın özgürlük, eşitlik ve adalet taleplerini temsil ediyor. partinin içinde ve dışındaki müttefikleri için benzer bir cümle kurmak mümkün mü? yani sadece hacim değil, temsil ve işlev açısından da simetrik olmayan güçlerden bahsediyoruz.
konuyla doğrudan bağlantılı olmasa da şunu da atlamamak gerek: ittifak, belli bir siyasal örgütlenme biçiminde bir araya gelmiş yapılar arasında gerçekleşebiliyor. önemli dinamikler olduğunu herkesin kabul ettiği kadın kurtuluş hareketi ve lgbti+ hareket, hatta ekoloji hareketlerinin merkezi temsil yapıları bulunmadığı için, merkezi protokollerle ilerleyen ittifaklarda yer almaları mümkün değil.
umutsuz olmaz deniyor, öyleyse hatırlayalım: yolun çok sapağı var ama yürüyüş tek, illa ki karşılaşırız.
[1] “yapı”yı bir siyasal perspektif etrafında bir araya geldiği varsayılan gruplar, partiler, dergi çevreleri vb.’yi kastederek kullandım.
[2] ittifaklar bu olağan ve doğal süreci sekteye uğratıyor.
[3] bu cümleciklerin her birinin ayrı ayrı ele alınması gerektiğinin farkındayım.