Deprem fırtınasına tutulduk adeta. Geçtiğimiz hafta korku, endişe, can kaybı yaralanmalar yaşadık. Üzüldük! Deprem bölgesindekiler ile dayanışmada bulunmak için en çok yoksulların serçe yürekleri harekete geçti. Bu vesileyle yönetenlere, içine düşülen gaflet ve geçmişte deprem için toplanan paraların akibeti soruldu. Cevap sıfır. Hükümet her deprem ve felaketler sonrasında kurulmuş plak gibi söylenen beylik sözleri temcit pilavı gibi yine önümüze koydu. Mesela “devletimiz bütün gücüyle burada, yaralar sarılacak”, falan filan! Öncesinde ne yapılıp, yapılmadığı konusundaki sorulara da cevap çıkmadı. Hükümetlerin felaketten felakete aynı sahnede benzer skeçleri tekrarlaması, bir Türkiye klasiği oldu artık. Alıştı(rıldı)k (!)
Tevekkül
Elazığ’daki deprem sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan konuştu: “Biz kaza ve kadere iman etmiş insanlarız. Her şeyden önce Müslümanız. Kaza da, kader de imanımızın gereğidir. O inançla yaşamımızı farklı kılan adımları atıyoruz.” Yani tevekkültü teal allah! Eğri oturup, doğru konuşalım, Cumhurbaşkanı’nın söyledikleri beylik replikler değildi bu kez. Ama beylik olmaya namzet bir söylem(!) Şimdi bir de gerçekler penceresine geçip bakalım.
Daha yakın zamanda Akhisar depremi olmuş, Elazığ depremi için uzmanlar uyarmış. Herhangi bir hazırlık var mı? Yok! Realite şu: yoksulun derdine yoksulların merhem olduğu bir gerçeklikteyiz. Sarılalım dayanışmaya, gerisi lafı güzaf. Tarımın da ağlayanı yok Tarımın resmi sürekli çekiliyor. Tab ediliyor. Tab edilen resimler bir bir inceleniyor. İnceleme sonuçları kamuoyu ile paylaşılıyor. Çalışmayı yapanlar; çiftçi ve meslek örgütleri ile tarım uzmanları.
Hükümet ve cenahı
Olası sorunlara işaret eden tarım örgütleri ve uzmanlara hükümetin yanıtı, “söylenenler doğru değil, öyle değil böyle, tarımda çok iyiyiz. Felaket tellallığı yapılıyor” denilmektedir hep. Hükümet destekçileri de, tarım örgütleri ve uzmanlarının aktardıkları için, “bunlar, muhalefet kanadı, art niyetli” diyor, öyle bir algı girdabına kendilerini kaptırmış gidiyorlar. Bu algı bulanıklığında tarım görünmez oldu.
İtiraflar ve ithal sinek meselesi
Belli ki bir süredir AKP milletvekilleri tarımın fotoğrafını çekmeye başlamış. Bir de çektikleri fotoğrafları da tab etmiş, incelemişler. Sonuçları şimdi onlar açıklıyorlar. Üstelik ne güzel ki, sadece açıklamıyorlar, öneride de bulunuyorlar. Bakalım. AKP Konya Vekili Orhan Erdem, “Tarım Bakanlığı duysun diye söylüyorum, çiftçimiz 5 yıldır geri gidiyor” diyor. Tarım kaç yıldır geriye gidiyor, elbette tartışılabilir. Ancak onu şimdi değerlendirmeye gerek olduğunu düşünmüyorum. Tarımın geriye gittiğinin iktidar cenahından itiraf edilmiş olması önemli. AKP kanadından bir başka açıklama var. O da kangrene dönüştürülmüş olan tarım yarasına basılan doğru bir parmak olmuş. Bir de ona bakalım: TBMM Tarım Komisyonu’ndan AKP Aydın Milletvekili Rıza Posacı ithal gıdaya tepki göstererek, “Tarım Bakanlığı’nda ithalat lobisi var, bu lobinin önüne bir türlü geçemiyoruz” diyor. Bunlar önemli itiraflar değil sadece, aynı zamanda tarımsal uçurumu işaret eden levhalar. Her iki açıklama bu anlamda değerli.
Posacı; bir çiftçi olarak tarım ve hayvancılıkta ithalata kesinlikle karşı olduğunu ifade ettikten sonra, “İthal sinek bile benim midemi bulandırıyor. Tarım Bakanı geldiği günden beri bunu söylüyorum. İthalat bu işin çözümü değil. Üretime destek olmak zorundayız. 10 senede bir kriz yaşanıyor, ahırlar boşalıyor. Kaynaklar boşa gidiyor” diyor. Doğru! Hani Edip Cansever, bir şiirinde, “Dağılmış pazar yerlerine benziyor memleket. Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile” diyor ya, işte öyle Türkiye tarımı.