M. Ender Öndeş/İstanbul
Havuz gazetelerinin köşe yazarları, magazinciler, işçilere hakaret etmeyi vazife sayan sosyal medya trolleri… Geçen bir ay boyunca, 3. Havalimanı direnişi üzerine bol bol konuştular, yazdılar. Şimdi konuşma sırası bizzat 14 Eylül’ü yaşayan işçiler ve sendikacılarda. Direnişe katıldıkları için Silivri Cezaevi’nde bulunan İnşaat-İş Genel Sekreteri Yunus Özgür, İnşaat-İş YK. Üyesi Özkan Özkanlı, basın sözcüsü Uğur Karadaş ve sendika temsilcisi Anıl Deniz Gider, avukatları aracılığıyla sorularımızı yanıtlayıp, direnişi ve sonrasını anlattı.
Siz okuyamadınız belki ama o günlerde havuz basınında en sık söylenen şey, ‘şimdiye kadar niye katlanmışlar’ şeklindeydi. Gerçekten her şey o gün mü başladı?
İnşaat-İş Genel Sekreteri Yunus Özgür:
Olgunlaşmamış da olsa bir tepki olmadığı sürece on binlerce işçinin isyan etmesi mümkün değildir. 3. Havalimanı şantiyesindeki koşullar, işçi arkadaşlarımız açısından artık sineye çekilecek koşullar olmaktan çoktan çıkmıştı ve birikim o gün dev bir patlama haline geldi. Daha önce de işçi eylemleri olmuştu, bunlar kamuoyuna da yansımıştı. Sonuncusunun farkı, önceki tepkilere verilen ‘çözeceğiz’ yanıtının bir oyalamadan ibaret olduğunun görülmesidir. Sendikamız giderek kronikleşen bu sorunlarla ilgili, orada çalışan üyelerimiz üzerinden birkaç kere işçi toplantısı yapmıştı. O toplantılarda da arkadaşlarımız, iş cinayetlerini, ücretleri, insanlık dışı koşulları öfkeyle anlatmıştı. Yani son isyan, bir anda, gökten şimşek çakar gibi yaşanmadı.
İnşaat işçileri durup durup patlıyor. Bu çalışma koşullarının bir sonucu mu? İnşaat işçisinin genel ruh hali nedir?
Yunus Özgür:
İnşaat işkolu, örgütlenmenin neredeyse hiç olmadığı bir işkolu. İsmet Demir’in şahsında yapılan çalışmaları saymazsak, örgütlenme çalışmalarının yeni yeni filizlendiği bir alan. Sendikamız bu yönelimin ilk ifadelerinden biridir. İşkolundaki örgütlenme zayıflığı çalışma koşullarının tamamen kuralsız olmasını getirirken, inşaatişçisinin de üretimden gelen gücünün bilincine varamaması, yakıcı bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Sömürünün ağırlığı devasa bir öfke biriktiriyor; fakat bu öfke kendi gücünün bilincinde olmadığı gibi, birlikte hareket etme, örgütlü davranarak bu gücü hak ettiği düzeyde konuşturmak noktalarında ciddi boşluklar taşıyor. Devasa bir güç, fakat örgütsüz olduğu sürece de patlayıp hızla geri çekilmeye de açık… Son 3. Havalimanı direnişinde işin hızla operasyona ve Türkiye tarihinin en büyük işçi tutuklamasına dönüşmesi, bu gücün örgütlü bir nitelik kazanmasını engellemeye de dönüktür.
O sabah nasıl bir atmosfer vardı sahada?
İnşaat-İş YK. Üyesi Özkan Özkanlı:
Sabahın ilk saatlerinde servis noktasında bekleyen işçiler, sorunlardan dolayı Akpınar kampındaki İGA yönetiminin ofislerine yürüyüş yapıyorlar.İGA yetkilileri işçilere bozuk bir üslupla cevap verince öfkeli işçiler daha şiddetli bir tepki veriyor. Ben vardığımda olaylar yatışmıştı.İşçiler yine grup grup bekliyorlardı, muhatap bulamadıkları için öfkeliydiler.İşçilerle bir toplantı yapıldı. Sendikadan geldiğimi söyledim.Kendileri muhatap alındığı için mutlu oldular. Özellikle içlerinden temsilci seçmelerini önerdiğimizde, kendilerine önem verildiğini ve dikkate alındıklarını gördüler.
O günlerde özellikle sosyal medyada bir efsaneye dönüşen o el yazısı talepler listesi nerede ve nasıl yazıldı?
Özkan Özkanlı:
Jandarma İl Komutanı ve Kaymakamlar, bizlerden bir görüşme talep ettiler ve biz işçilerin seçtiği 19 temsilciyle toplantının olacağı yere yürüdük. Toplantı başlamadan önce bizler 15 dakika kendi aramızda bir toplantı yaptık. Orada önce 9 madde yazılmıştı. Sonrasında kaymakam ve komutan da dahil oldu toplantıya. Tartışmalar sırasında hatırladıkça talepler 15 maddeye çıktı. Altına imzamızı attık. İlk toplantıda İGA yoktu. İkinci toplantı için başka bir yere çağrıldık. Bir saat bekledikten sonra, CEO Kadri Samsunlu geldi. Bu görüşme sırasında unutulan maddeler de eklendi. Direnişin ateşiyle oluşturulan bu liste, işçilerin bu zamana kadar gasp edilen haklarıydı ve bu listenin yazımı işçilerin kendi haklılıklarına inancını artırdı. Sendikamızla bağlarını güçlendirdi, sendikamızı sahiplendiler.
İGA ve kaymakamların katıldığı görüşmelerde siz de vardınız? Atmosfer nasıldı? Böyle görüşmelerden pek hoşlanmayan inşaat patronları masaya oturmaya nasıl razı oldular?
İnşaat-İş Basın Sözcüsü Uğur Karadaş:
Sabah başlayan eylemin 40 bine ulaşması ve güçlü bir öfkeye dönüşmesi İGA patronlarını korkuttu. Zaten onları masaya oturtan da bu korkunun kendisiydi. Sonuçta işçiler ve sendikamız bir talepler listesi oluşturduk. İGA patronu bu taleplerin karşılanmasına yanaşmadı. Üstelik, işçilerin kendisiyle görüşmesinin bir lütuf olduğunu söyleyerek masadan hiçbir sorumluluk almadan kalkmak istedi. Son cümlesi de tehditler içeriyordu. Zaten gece koğuşları basan jandarmayla tehdidini yerine getirdi. Onları korkutan şey ise sendikamızın karşılarına örgütlü bir güç olarak çıkmasıydı. İGA karşısında örgütlü bir güç görmeyi istemiyordu. Yani aslında razı olmadılar; olay yerine sonradan gelen temsilcilerimizi bile tutuklattılar.
Daha sonraları havalimanının açılışa zaten yetişemeyeceği, o yüzden de İGA’nın görüşmeleri kesip suçu işçilere yıkmak istediği söylendi. Siz böyle bir şey hissettiniz mi?
Uğur Karadaş:
Biz yine söylüyoruz. Havalimanı 2023’e zor yetişir. Daha 14 pist var yapılacak. Göstermelik bir açılış. Siyasi iktidarın yerel seçim öncesi hazırlığı, öyle düşünmek gerek. Dediğim gibi, görüşmelerde bir pazarlık ya da şu şu talepler üzerinde dahi konuşulmadı. Özür dilendi. Bizi affedin ve iş başı yapın denildi. Hiçbir maddeyi konuşmak istemediler.
O gece kampta olanları en iyi siz biliyorsunuz. Baskınlar öncesinde nasıl bir atmosfer vardı? Böyle bir saldırıyı bekliyor muydunuz?
Uğur Karadaş:
Ortam çok gergindi. Gün içerisindeki görüşmelerden bir şey çıkmadı ve yarına iş bırakma süreciyle girilecekti. Bizi arayan yönetici ve kolluk güçleri, bir an önce oradan çıkmamızı isteyip tehditlerle ortamı germeye çalıştılar. Gece 24.00 gibi çok güçlü bir polis ve asker yığınağı yapıldı. Binlerce polis, yüzlerce akrep ve kobra tipi araçlar konuşlandı. Anladık ki gece koğuşları basacaklar. Sabah yapılacak iş durdurma eyleminden korktular. Zaten yetişmeyecek bir projeydi, buna sığınarak operasyonu hızlandırdılar.
Gözatında olduğu gibi cezaevinde de toplu bir arada olmanıza izin verilmedi ve ayrı yerlere konuldunuz. Bu moralinizi nasıl etkiliyor? İşçilerden bir serzeniş geliyor mu size?
Yunus Özgür:
Cezaevinde bizi 9 ayrı cezaevine dağıttılar! Her cezaevine üçer kişi! Ayrıca, her cezaevinde de arkadaşlarımızı tek tek ayırıp adli mahkumların koğuşlarına koydular. Bu son derece bilinçli bir tutumdu. Şu anda sadece ben, sendikamızdan uğur Karadaş, TİP üyesi Yusuf Yılmaz ve sonradan tutuklanan iki arkadaşımız bir aradayız. O da bizlerin itirazlarıyla olabildi. Bu durumun işçi arkadaşlarımızın moralini etkilememesi mümkün değil. Bizi, birbirimizden güç alarak yabancısı olduğumuz cezaevi koşullarına karşı ortak bir dirayet geliştirmeyelim diye ayırdılar. Tutuklanan işçi arkadaşlarımızla hiçbir bağlantı kuramıyoruz. Onların dertlerine, tasalarına ortak olamıyoruz. Ki hepsi hayatlarında ilk defa böyle bir eyleme katılıp cezaevine girmiş insanlar. “Keşke bir arada olsaydık ve sendikacılar olarak bize sitem etseydiler” diyorum. Keşke hepsinin derdine tasasına ortak olup, dokunabilseydik. İşçi arkadaşlarımızın bize dönük bir sitemleri olduğunu sanmıyorum. Onlarla toplu görüşebildiğimiz son yer, adliye nezarethanesiydi. Orada da kendilerine yapılan muamelelere isyan ediyorlardı. Zaten bu isyanın içeride başka bir bilince dönüşmesini istemedikleri için bizi ayırdılar. Nasıl ki sendikamızın müdahalesiyle kendiliğinden patlayan işçi isyanının giderek örgütlü bir nitelik kazanmaya başladığını gördüler ve buna tahammül etmeyip müdahale ettilerse, işçilerin cezaevinde de böyle bir nitelik kazanmasını engellemek için tecridi devreye soktular. Kamuoyunun onlarca işçinin cezaevi koşullarında bu şekilde mağdur edilmelerine seyirci kalmaması gerekir.
Şimdi, şantiyelerde baskıyla sağlanan gergin bir atmosfer var. Nasıl gelişir bu süreç? Tam sessizlik ve itaat sağlanabilir mi artık?
Uğur Karadaş:
Gerek avukatlar, gerekse gazete ve dergilerden edindiğimiz bilgilere göre şantiyede baskılar devam ediyormuş. 14 Eylül’de isyana dönüşen bu eylem 40 bin işçiyle zirveye ulaştı. Orada oluşturduğumuz talepler (24 madde) üç aşamalı taleplerdir. Yakın, orta ve uzun vadeli… Şu sürece kadar daha yakın vadede çözülecek sorunlar dahi çözülemedi. Baskı ve sindirme yoluyla eylemi sonlandırdıklarını düşünebilirler; fakat sürekli yaşanan sirkülasyonlarla yeni işçiler alınıyor. Yani, yeni gelen işçilerde de talepler ekseninde gerilim büyüyor. Yaşanan ekonomik kriz en çok bu sektörü vuracak ve mücadele bu anda daha da sertleşecek. Yakın bir zamanda bu mücadeleyi söndürmek yerine daha güçlü krizler eklenerek inşaat işçilerinin mücadelesi sahaya yansıyacaktır.
Süreç boyunca, sahadaki üç sendika, en azından gözle görünür bir sürtüşme yaşanmadan, elbirliğiyle yürüdü. Bu olgunluğun sahada tek sendikaya doğru gitmesi ihtimali var mı?
Yunus Özgür:
Bu sorunuza şöyle yanıt vermek isterim. Sınıf sendikacılığı konusunda tutarlı bir duruş gösteren herkesle, her sendikayla işbirliği yaparız. Mesele bu çizgideki ortaklaşmadır. Sınıf sendikacılığından kastımız, mesela 3. Havalimanı’nda patlayan ve sorumluluğu gerçekten ağır olan bir direnişle ilişkilenme ve ona örgütlü bir nitelik kazandırma iradesindeki netliktir. Alandaki diğer iki sendikamızla birbirimizin çalışmalarına saygı temelinde bir ilişkimiz var. Bu ilişkinin bir bütünleşmeye dönüşmesi, sözünü ettiğimiz sınavlar karşısındaki duruşlara bağlıdır. Sınıf hareketi önümüzdeki dönemde böylesi sayısız sınavla karşı karşıya gelecek. Anladığımız tarzda dostluklar, birlikler, buralardaki duruşlardan süzülerek çıkacaktır.
Baskınlarda İGA’nın yol göstericiliğinden, hatta bizzat katılımından çok söz edildi, sizin gözleminiz nasıl? Neler gördünüz o gece?
Uğur Karadaş:
Biz gözaltına iki sendikacı alındık ve hızla işçilerden kaçırıldık. Adliyede kaldığımız bir gün boyunca işçilerle sohbet edebildik. İGA yöneticileri dahi işkenceye katılmış. Birçok işçi darp ve tehdit edilmiş.İşçiler, isim dahi verebileceklerini söylediler. Elbette bunların takipçisi olacağız.
Gözaltı koşulları nasıldı? Nasıl bir süreç yaşandı?
İnşaat-İş temsilcisi Anıl Deniz Gider:
Gözaltında alışılagelmişin dışında bir tutum vardı.Kamp alanındaki karakoldaki faşizan davranış jandarma karakolundaki davranışla eşdeğerdi.İşçilerle bizleri ayrı yerlerde tutmaları ilişki kurmamamız için ve bizlere karşı işçileri kışkırtmak içindi. Avukat arkadaşlarımızla bizleri görüştürmediler. Avukatlarla görüştürülmezsek açlık grevi yapacağımızı işçi arkadaşlara iletmiştik. Bu talebimizin sendikanın Twitter hesabından paylaşıldığını daha sonra avukat arkadaşlarımızdan öğrendik. Talebimiz kabul edilince açlık grevini de sonlandırdık
Gazetemiz aracılığıyla kamuoyuna söylemek istediğiniz bir şey var mı? Nasıl dayanışma biçimleri öneriyorsunuz?
Uğur Karadaş:
Tutuklu sendikacılar ve işçilerle dayanışmak için gösterdiğiniz çabayı anlamlı buluyoruz. Konunun görünür kılınması için daha çok haberlere yansıması, tutuklu aileleriyle görüşmelerin de yansıtılması iyi olur.