Osmanlı ve cumhuriyet devrinde yanlış olarak adlandırılan birçok “Kürt isyanı” vardı. Hatta bu adla kitaplar da çıktı. Bilmediğimiz ve bilmem kaç hilalli birçok devlet dosyalarında da bu böyledir. Ama hepsi de yanlıştır. Kürt hareketlerinin asıl adı, doğru Türkçeyle “Kürt direnişi”dir.
Kürtçede direniş, itilen, kakılan bir kişinin haksızlığa ve hakarete karşı direnmesidir.
Sen dışarıdan gel ve paldır-küldür bir eve gir, ev sahibini tekme tokat evinden kovmaya, çıkarmaya kalkış; çıkmayınca da “Ev sahibi bana karşı isyan ediyor” de. Peki bu olur mu? Olmaz tabii.
Geçmişte, Kürdün durumu buydu; bugün de odur. Baksanıza, asırlardan beri Bizans’a, Rusya’ya ve İran’a karşı Anadolu’yu bir sur gibi koruyan Kürt ve Kurdistan dağlarını, Ankara DGM Başsavcısı bir eşkıya yatağı diye vasıflandırıyor.
Malazgirt Muharebesi’ni 50 bin Kürt askeri ve 25 bin Rajkan Aşireti peşmergesi kazandı. Nusret Bey’in pederi muhteremleri bunların içinde yoktu. Şah İsmail’in Çaldıran zaferini de Nusret beyin sülalesi kazanmadı. Kimin kazandığını merak ederse, ustaları Hint şairi Ecevit ve ağızdan dolma, sonradan dönme Başbuğ Alpaslan Türkeş’e sorsun.
Bakın beyler, yani hakiki Türkler ve Kürtler, bu sapıklar bir bölücülüktür tutturmuş gidiyorlar. Arkadaş biz Kürtler bölücü değiliz. Bunu Nusret Demiral’ın korkusundan söylemiyoruz. Biz, Türk ve Kürt eşitliği ve kardeşliğine inanıyoruz ve bunu istiyoruz. Yoksa biz, Çankırı, Kastamonu ve Isparta köleliğine karşı direniriz. Artık bir Diyarbekirli, Batmanlı, Karslı, Nusaybinli, Cizreli ve Silopili olarak Tokatlı’nın ve bilmem nerelinin cahilane tahakküm ve hakaretini kabul etmeyiz. Kürtçede bir deyim vardır: “Mirin mirin e lê çi?” Yani “Ölüm ölümdür, ya kamadaki hırıltı ne?..”
Kürt de, Türk de, aklını başına toplamalıdır. Aldıkları maaş ve benzeri yaralar için tehlikeli laf eden sapıklara bakmayın! Bu vatan bizimdir. Düşmanlarımız müşterektir. Kürt ve Türk, kardeşçe el ele verip, oturdukları yerde oturmalıdır.
İnsan Hakları Vakfı, 15 Ocak 1992 günü Ankara’da Kürt filmi Mem û Zin’in gala gecesini yaptı. Başbakan Süleyman Demirel, Kültür Bakanı Fikri Sağlar’la birçok bakandan, Sayın Erbakan’dan ve pek çok milletvekilinden tebrik mesajları geldi. Bu mesajlar salonda bulunanların gözlerini yaşartacak duygular içinde, alkışlarla karşılandı.
*Bu yazı 2 Şubat 1992 tarihinde kaleme alınmıştır.