Ankara yine karışık ve haraketli. Önce genel arkasından yerel seçimler sonucunda ortaya çıkan tablo, Türk hakim sınıf klikleri arasında iktidar mücadelesini belli bir süre ötelemek şöyle dursun daha da hareketlendirdi. Yerel seçim sonrasında bizzat Erdoğan tarafından ifade edilen “siyasette normalleşme” ve “yumuşama” ifadeleri, iktidar kliğinin içinde bulunduğu durumu özetler niteliktedir. Çeyrek asra yakın bir zaman dilimi içinde iktidar olan Erdoğan’ın bu sözleri ve aynı zamanda CHP’yi ziyareti, AKP-MHP iktidarı açısından “işlerin iyi gitmediği”nin kanıtı olarak anlaşılmalıdır.
Eski Ülkü Ocakları Başkanı bir faşistin Ankara’nın ortasında öldürülmesi sonrasında yaşanan gelişmeler de AKP-MHP iktidar kliği içindeki dalaşa dair bir fikir vermektedir. MHP denilen örgütlenme, TC devleti açısından sıradan bir örgütlenme değildir. Kontrgerilla faaliyetinin “sivil” ayağı olarak kurulan bu örgütlenme, kuruluş amacı doğrultusunda halka ve devrimcilere yönelik faşist saldırılarda bir aparat olarak kullanılmıştır. Bu gerçek bilindiğinden, geçmişte “Faşist Cinayet Şebekeleri: MHP-ÜGD-ÜOD-MİT ve Kontrgerilla Dağıtılmalıdır” kampanyaları gerçekleştirilmiştir.
Ankara’da gerçekleştirilen cinayet, MHP’nin kendi içindeki rant paylaşımın bir sonucu olarak ortaya çıkmakla birlikte hakim sınıf klikleri ve ittifakları arasında süregelen iktidar mücadelesinin bir aracına dönüştürülmüş durumdadır. Erken seçim çağrısı yapılmadan erken seçim tartışılmaktadır. Ortaya çıkan tablo, bir yandan hakim sınıf klikleri içinde iktidar dalaşının tüm hızıyla sürdüğüne işaret ederken, diğer yandan ise siyasi istikrarsızlığa işaret etmektedir. Bu tablonun nedeni ise Türkiye devletinin üzerinde yükseldiği zemindir. Kuruluşundan itibaren emperyalist sermayeye bağımlılık ve yarı sömürgelilik koşulları aynı zamanda Türk hakim sınıf kliklerinin siyasi istikrarsızlığının en önemli nedenlerinden biridir.
Öte yandan tam da bu nedenle halka karşı istikrarlı bir saldırı söz konusudur. Hakim sınıfların emperyalist sermayeye bağımlılığının yanında, sermaye birikimlerinin güçsüzlüğü de siyasi istikrarsızlıklarına neden olmaktadır. Sürekli darbeler, koalisyonlar, erken seçimler vb. bu ekonomik alt yapının üst yapıdaki tezahürü olarak ortaya çıkmaktadır. Türk hakim sınıflarının bu istikrarsızlığı aynı zamanda işçi ve emekçilere yönelik istikrarlı bir şekilde saldırılarını da koşullamaktadır. Filler tepişirken çimenler ezilmektedir. Dolayısıyla Türk hakim sınıflarının ve onların devletinin Türkiye halkına saldırganlığı, bir tercih meselesi değil, Türk hakim sınıflarının ve onların devletinin varlık nedenidir.
Örneğin Hakkari Belediyesi’ne kayyum atanması bir demokrasi eksikliği değildir. Faşizmin Kürt ulusunun üzerindeki somut ifadesidir. Kürdistan’da belediyelere kayyum atanması, ezilen Kürt ulusunun üzerindeki ezen ulus imtiyazlarının kararlılıkla korunmasıdır. Kayyum atamalarının kendi yazılı hukuklarına bile uygun olmamasına rağmen ısrarla uygulanmasının nedeni budur. Bu anlamıyla Türk devletinin, Kürt ulusuna ve onun ulus olmaktan kaynaklı haklarına yönelik istikrarlı bir saldırısı söz konusudur.
Türk hakim sınıfının bu istikrarlı saldırganlığı sadece Kürt ulusuna değil, ezilen milliyetlere ve Aleviler başta olmak üzere ezilen inançlara yönelik de sürdürülmektedir. Her ulus, milliyet ve inançtan işçi ve emekçilere, kadınlara ve LGBTİ+lara, gençlere yönelik istikrarlı bir saldırganlık söz konusudur. Nitekim yerel seçim sonrasında Türk hakim sınıf klikleri arasında siyasette yumuşama ve normalleşme açıklamaları ve görüşmeleri gerçekleştirilir, daha geniş ittifak tartışmaları yapılırken aynı zaman diliminde Dünya Bankası heyeti başkan yardımcısı düzeyinde, IMF ise farklı uzmanlık alanlarından 12 kişilik heyetle Mehmet Şimşek’i ziyaret etmiş ve çeşitli patron örgütleriyle görüşmeler gerçekleştirmiştir.
Kısaca Türk hakim sınıf siyasetinde, bütün o normalleşme siyasette yumuşama tartışmaları, yeni ittifak arayışları vb. arka planında Orta Vadeli Program denilen ve emperyalist sermayenin Türkiye kayyumu olarak görevlendirilen “Mehmet Şimşek Programı”nın uygulanması hedefi vardır. Türk hakim sınıflarının işçi sınıfına ve emekçi halka yönelik istikrarlı saldırganlığının yönetilmesi söz konusudur.
Öte yandan istikrarlı saldırganlığa karşı istikrarlı bir direniş ve mücadelede vardır. Kayyum saldırısına karşı Kürt halkı başta olmak üzere devrimciler ve demokratlar eylemler gerçekleştirmektedir. İşçi sınıfı kendisine yönelen sendikasızlaştırma ve düşük ücret dayatmasına karşı eylemler içindedir. Belediye işçilerinin, inşaat işçilerinin küçük küçük ama yaygın direniş eylemleri sürmektedir. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın eylemleri devam etmektedir. “Müfredatı Geri Çek Platformu”nun çağrısıyla birçok ilde yapılan eylemlerde, “Gerici müfredat değil; laik, bilimsel ve anadilinde eğitim istiyoruz” denilmektedir. Kısacası hakim sınıfların istikrarlı saldırganlığına karşı mücadele ve direnişte istikrarını korumaktadır.