En son bu ülke ne zaman böyle bir duygu hali yaşadı? Şaşkınlık, mutluluk, afallama, üzüntü, sevinç… Muhaliflerde bayram, derin devlet yapılarda matem havası! Sonra kampanyalar, operasyonlar birbirini izledi. Ülkenin ışıkları sönmedi sabaha kadar.
İlk defa dünyayı sarsan salgından daha fazla öne çıktı istifa haberleri. Yaratılan hava da abartılıydı, beklentiler de. Altı üstü bir İçişleri Bakanı, istifa edeceğini açıklamıştı. Üstelik mevcut sistemde atanmış bir yetkiliden bahsediyoruz. Demokratik ülkelerde herhangi bir devlet görevlisinin sorumluluğunu üstlenip istifa etmesinin neredeyse haber değeri bile yok. Ama işte burası Türkiye; insanlar bir yetkilinin, “sorumluluğumu yerine getiremedim, işimi iyi yapamadım istifa ediyorum” demesine muhtemelen birkaç asırdır tanıklık etmedi.
Soma’da 301 madencinin iş cinayetlerine kurban gitmesinin sorumluluğunu üstlenerek istifa eden olmadı. Tıpkı Torunlar’da, Ermenek’te istifa eden olmadığı gibi; tıpkı mevsimlik tarım işçileri ve inşaat işçilerinin her gün iş cinayetlerinde hayatlarını yitirmesine neden olanların istifa etmediği gibi.
Pamukova’da, Çorlu’da, Ankara’da yaşanan tren kazalarında onlarca insan hayatını kaybetmesine rağmen bırakın bir devlet görevlisini, bir makinist bile istifa etmedi. Roboski’de savaş uçakları ile çoğu çocuk 34 Kürdün katledilmesi nedeniyle de istifa eden olmadı. Berkin’i, Ceylan’ı, Uğur’u katledenler de istifa etmedi. Kentleri bombalayanlar istifa etmedi, Taybet Ana’yı vuranlar istifa etmedi. İstifa etmedi bu ülke insanını açlığa ve yoksulluğa mahkum edenlerin hiçbiri. Ne banka hortumlayanlar, ne yandaşa kaynak peşkeş çekenler, ne ülkeyi talan edenler ve ne de bu ülkenin evlatlarını İdlib’de, Libya’da bilinmez savaşlara sürükleyip canlarından edenler istifa etti.
Aksine topluma karşı bu suçları işleyenlerin tamamı ödüllendirildi. En son infaz düzenlemesi ile bu suçların bazılarından göstermelik cezalarla cezalandırılanlar da affedildi. O yüzden herhangi bir ülkede haber değeri bile olmayan “istifa söylentisi” Türkiye’de bütün gelişmelerin önüne geçti, beklentili ve abartılı ruh hallerine neden oldu.
Ama işte gerçekten olmayan bir şeyin gerçekleşme ihtimali de yok. Çünkü gördük ki, Soylu’nun niyeti istifa etmek değilmiş. Soylu’nun istifa meselesinde de tanık olduk ki, Türkiye’de “istifa ediyorum” demek, “istifa ediyorum” demek değilmiş. “İstifa ediyorum” demek, “benden vazgeçemezsiniz, bu sistemin bana ihtiyacı var” demekmiş. “İstifa ediyorum” demek, güç gösterisinde bulunmakmış. -Mış gibi yapıp iktidar bloğu içindeki rakiplerine pazu göstermekmiş. “Ben gidersem görürsünüz gününüzü” demekmiş. “İstifa ediyorum” demek bir çeşit meydan okumak, rest çekmekmiş.
Bu rest işe yaradı mı? Fazlasıyla yaradı. Gücünü esas olarak Kürtlere ve muhaliflere yönelik operasyonlara borçlu olan bu hamlenin sahipleri, muhalefete yönelik her operasyonla kendi partileri içindeki güçlerini de tahkim ediyormuş aynı zamanda. Tıpkı Cemaatin yıllarca Kürtlere yönelik operasyonlar üzerinden devlet içinde devlet yapılanmasını tahkim ettiği gibi.
Birileri bu kadar ince düşünüp klikler arası güç tahkim ederken, her gün dayak yiyen muhalefetin ya da muhalefet yaptığını iddia edenlerin dönüp dolaşıp sürekli tepkiyi içe yöneltmesine insan hayret ediyor. Aslında bu da söz konusu operasyonların bilinçlerde yarattığı bulanıklığın göstergesidir. Düşünsenize, iktidar partisi ortağıyla birlikte belki de dünyada eşi benzeri olmayan eşitsiz, taraflı ve muhaliflere ölüm getiren bir yasa taslağını Meclis’ten geçiriyor, hemen ertesinde buna karşı iyi kötü muhalefet eden siyasi partiler kendi mahallesinde lince uğruyor. Elbette TBMM’deki oylamaya eksik katılım eleştiri sebebidir. Elbette kapıyı kilitlemedi diye evi soyulan ev sahibi eleştirilebilir. Fakat hiç mi suçu yok hırsızın? Hiç mi kabahati yok bu yasayı tasarlayıp yandaşlarını kurtaran ve muhaliflerine ölüm getirenlerin? Peki bunu yapanların, yasa tasarını geçirip ülkeye bu kötülüğü reva görenlerin, muhalefete yönelik ölçüsüz ve lince varan yönelimleri çekirdek çitleyerek izledikleri hiç mi görülmüyor?
Mesele eleştiri değil, eleştirinin mecrasından saparak lince dönüşmesidir. Zaten iktidarın saldırıları ile mecalsiz kalan muhalefeti iyice mecalden ve güçten düşürmeye dönüşen kampanyalardır. Mesele her olay ve gelişmede tepkiyi içe yönlendirip asıl eleştirilmesi ve tepki gösterilmesi gerekenlerin bundan muaf tutulmasıdır.
Bu durum bazen insanın umutlarını kırıyor. Bazen bu durum karşısında çaresiz kalıp istifa edesi geliyor insanın. Ancak mücadelede istifanın yeri yok; asıl olan daha çok çalışmak, daha çok çabalamak, ortaya çıkan yetersizlikleri emekle doldurmaktır.