Özellikle Aydın, Manisa, Denizli ve Çanakkale’de yoğunlaşan jeotarmal sahaları Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış durumda. İstanbul’un 23 ilçesinde 41 bin hektar alan jeotermaller için ihaleye çıkarken deprem riski artmaktadır
Yusuf Gürsucu / İstanbul
İstanbul Valiliği İstanbul sınırları içinde jeotermal kaynak arama sahası için ihaleye çıkacağı duyuruldu. İhale açık teklif usulü ile 14 Eylül 2020 günü Valiliğin Vatan caddesinde bulunan ek binasında yapılacak. İstanbul’un 23 ilçesinde 41 bin 025.53 hektar yani 410 bin dekar ormanlık ve yeşil alan jeotermal arama sahası olarak ilan edildi. 15 ihale dosyası ile yapılacak ihalelerin, 14 Eylül günü sabahından akşama kadar yapılacağı duyuruldu. Bu durum İstanbul’un yeşil alanlarının her geçen gün daralmasına karşın 23 ilçede binlerce hektar alanın jeotermal sondaj alanı haline getirilmesiyle doğal yaşam yeni bir darbe daha indirilecek. Ancak durum bundan ibaret değil. İstanbul depreminin beklendiği günümüzde jeotermal sondajların bu beklenilen depremle hızla karşılaşmamıza neden olması ve büyük bir ekolojik yıkım yaratması mümkün.
Magmaya doğru
Yer kabuğunda ufak ufak başlayan çatlamalar sonrasında magmanın yüzeye doğru ilerlemesinin yolunu açarlar ve üzerinde yaşayan insanların da yaşadıkları evler başlarına yıkılması işten bile değildir. Dünyanın yüzeyinin oldukça altında neredeyse tamamen metalden oluşan sıcak bir çekirdek vardır. Merkezdeki bu çekirdeğin dış kısmı demir-nikel alaşımından oluşur ve bu iç çekirdek ile magma ve sıcak taşlardan oluşan katman arasında tampon görevi görür. Dünyanın çekirdeği güneşin yüzeyi kadar sıcaktır. Bu durum gezegenin gaz ve parçacık bulutundan ilk defa oluştuğu zamandan beri yani yaklaşık 4.5 milyar yıldan beri böyledir. Eğer çekirdek soğumaya başlarsa gezegenimiz de soğuyacak ve ölecektir.
Kaynak arama!
Jeotermal sondajlar Türkiye’de daha çok enerji üretmek amacıyla yapılmaktadır. İstanbul’da bu sondajların amacı ‘jeotermal kaynak arama’ olarak belirtilmiş olmasının nedeni, sondaj sonrasında elde edilecek zehiirli akışkanın kaç derece ısıyla yeryüzüne çekilmesine bağlı olarak değişecektir. Jeotermal sondajda, yerkabuğundan radyan ısıyı almak için ağır metaller içiren sıvıyı yeryüzüne çekerler ve bu sıvı ile taşınan ısıyı yeryüzünde suyun ısıtılmasıyla elde edecekleri buhar gücüyle enerji üretmek kullanırlar. Enerji üretim sürecinde toprağı, havayı ve suyu kirletirler. Aynı zamanda depremlere yol açarlar ki bu da büyük bir problemdir.
JES’ler depremi tetikliyor
Jeotermal kaynaklara ulaşmak amacıysa dünyanın arzına doğru 5 bin metrelere kadar inilerek çok yüksek sıcaklıkta elde edilen akışkan yeryüzüne çekilir. Bu akışkan içinde siyanür dahil birçok ağırmetal bulunduğu bilinmektedir. Jeotermal enerji santrallerinde genellikle rezervuarı beslemek amacıyla yeraltından sıvıyı çekebilmek için yeraltına ayrıca su basılır. Sondajın kendisi depreme neden olmasa da sondaj sırasında salınan suyun ve soğuyan akışkanın bir kısmının geri basıldığı reenjeksiyon kuyularında uygulanan bu işlem fay hatlarında çeşitli dengesizliklere sebep olduğu bilimsel raporlarla ortaya konmuştur. Toprağın derinlerindeki birikmiş ısının çıkarılmasına dayanan jeotermal enerji, yarattığı sismik dalgalarla depremleri tetiklerken, açığa çıkan sıvıdaki kimyasallar da canlı yaşamı tehlikeye sokuyor.
Jeotermalle sismik aktivite
Jeotermal alanlarda çekim ve tekrar basma işleminden dolayı düşük ve orta şiddete sahip mikrodepremlerin meydana gelme nedenleri şöyle sıralanmaktadır; Rezervuardan doğal beslenme miktarından fazla miktarda akışkan çekiminden kaynaklı yeraltındaki kütle miktarının azalması, rezervuara soğuk suyun basılması sonucu kızgın olan kayaçların bir anda enerjilerini kaybetmesi, basılan akışkan basıncının, normal basıncı arttırması sonucu, fay ve çatlakların karşılıklı yüzeyleri arasındaki sürtünme direncini azaltıyor olması. Jeotermal sahalar genellikle yüksek sismik aktiviteli alanlarda oluşurlar. Jeotermal sısıyı el de etmek için yeteri kadar derinliğe inilmesi gerekir. Her sondaj çalışmasında karşılaşılacak durum ise depremdir. Sismik şokların çoğu hissedilmeyecek kadar küçük olsa da bir çok miktarda artçı sarsıntı şeklinde gerçekleşmektedir. Bazı durumlarda ise 3 ve üzeri büyüklüğünde depremler olabilmektedir.
8 şiddetinde depremi tetikleyebilir
Küresel çapta yayın yapan Science dergisinde yayımlanan bir çalışmada, Güney Kaliforniya’daki Salton Denizi Jeotermal sahasının bulunduğu bölgede jeotermal kaynaklardan enerji elde etme süreçleri ile sismik faaliyetler arasında kuvvetli bir ilişki olduğu belirtilmişti. Araştırmacılar bu bölgedeki depremlerin sıklığının, enerji üretimi sırasında yeraltından çekilen ve yeraltına verilen suyun hacmine bağlı olarak değiştiğini kaydetmişlerdi. 30 yıllık çalışma döneminde Jeotermal alanı bölgesindeki en büyük deprem 5.1 büyüklüğündeki bir deprem olmuş, ancak yakınlardaki San Andreas fayı, en azından büyüklüğü 8 olan son derece yıkıcı depremleri açığa çıkarma yeteneğine sahip olduğu vurguları yapılmıştı. Sarsıntılar ilk olarak Colorado’da Rock Flats alanında 3 bin metre derinliğe atık suyun enjeksiyonundan sonra bölgeye yakın şehirlerde pek çok sayıda depremin hissedilmesi ile saptandı.
Derinlik arttıkça risk artıyor
2013 yılında, İsviçre’nin St. Gallen şehri yakınlarında, jeotermal kaynaklar için yapılan sondaj çalışması depreme neden oldu. İsveç Sismoloji Merkezi bu sarsıntıların yerin derinliklerinde birikmiş ısı kaynaklarının oluşturduğu enerjiyi ortaya çıkarmak için kullanılan Jeotermal Enerjinin yol açtığını tespit etti. 140 santigrat derece sıcaklıktaki termal akışkana ulaşmak için yerin 4 bin 500 metre derinliğine yapılan sondaj sonrası bölge, 3.6 büyüklüğündeki depremle sarsıldı. 2006-2007 yıllarında İsviçre’nin ilk jeotermal enerji santrali projesi iptal edilmişti. Çünkü, sondajların Basel yakınlarında bir dizi depreme sebep olduğu saptanmıştı. Hatta bazı sarsıntıların, 3’ten büyük olduğu ölçülmüştü. Sondaj çalışmaları ile oluşan sismik şokların etkisiyle 5 hatta 6 şiddetinde bile deprem olabileceği belirtildi. 2 bin metrelerin altına doğru inildikçe deprem riski bir o kadar arttığı belirtiliyordu.
Çanakkale’de depremler
Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde 207 yılında yoğunlaşan ve jeotermal sondajların neden olduğu irili ufaklı sayısı binlere ulaşan depremler yaşanmıştı. Benzer süreçler Aydın’da ve Denizli’de de yaşanmıştı. JES’lerin depreme etkisinin olmadığının, bazı üniversitelerde jeotermal sanayicilerinin destekleriyle hazırlanan raporlarda belirtilmesi gerçekleri yansıtmaktan çok uzak olduğunu belirtmek gerekiyor. Ancak Türkiye’de yıllardır konuşulan ‘İstanbul Depremi’ riskinin her geöen gün büyüdüğü gerçeğine bakınca İstanbul’da yapılacak jeotermel sondajların büyük bir felaket doğurabileceğini söylemek için kahinliğe gerek yok. Yaklaşık olarak 250 yıllık periodlar halinde kuzey anadolu fay hattının batı ucunu büyük yırtılmalarla vuran ve 250 yıllık periodun bitmesine yaklaşıldığı bu günlerde, İstanbul’da deprem olması zaten bekleniyor. Durum böyleyken jeotermal sondajların depreme etkisi bilinirken, İstanbul’da 41 bin hektar alanda jeotermal sondaj yapmak tam bir katliam hazırlığı anlamına geliyor.