Hayatta olmak biz kadınların hakkı, şiddetsiz bir hayat sürmek hakkımız; seçimlerimizle, irademizle, emeğimizle, kimliğimizle yaşamak bizim hakkımız ve bedenimiz üzerinde söz hakkı olan tek kişi yine biziz
16 Mart 2022’de AKP’nin TBMM’ye sunduğu TCK’da değişiklik öngören teklifin asıl amacının kadınları erkek şiddetinden korumak olmadığı, göstermelik bir düzenleme olduğu, manipülatif bir iletişimle kendisini aklamaya çalıştığı bağımsız kadın örgütleri, feministler ve kadın hakları savunucuları tarafından yeterince ifşa edildi. Tam adı “Kadına Karşı Şiddet ve Sağlıkta Şiddetle Mücadele Kapsamında Yapılması Öngörülen Değişiklikler Hakkında Kanun Teklifi” olan düzenleme ile AKP’nin, kamuoyunda var olan öfkeyi dindirmeyi, işlenen kadın cinayetleri ve kadınlara yönelik diğer erkek şiddeti türlerindeki sorumluluk ve yükümlülüklerinin üzerini örtmeyi hedeflediği açık. Nitekim düzenlemenin İstanbul Sözleşmesi’nin Erdoğan tarafından tek taraflı ve hukuksuz feshinin (20 Mart 2021) yıl dönümünde Meclis’e getirilmesi bu durumun göstergelerinden biri.
Teklifte “kadına yönelik şiddet” ve “toplumsal cinsiyet”in tanımı yok, şiddetin kaynağı yani “toplumsal cinsiyet eşitsizliği” tarif edilmiyor. LGBTİ+’lar yok, şüpheli kadın ölümleri yok. Kadınlara yönelik erkek şiddeti suçlarının bir kısmı hâlâ ve ısrarla ara buluculuk ve uzlaşma kapsamı içinde tutuluyor.
“Toplumsal cinsiyet” ve “toplumsal cinsiyet eşitliği” tanımlarını kullandığı, LGBTİ+ propagandası yaptığı, “Kadının beyanı esastır” ilkesini tanıdığı, aile yapısına aykırı olduğu vb. gerekçelerle saldırıya uğrayan İstanbul Sözleşmesi’ni kadınlara rağmen fesheden iktidarın bu yasa değişikliğini hazırlama sürecini demokratik olarak yürütmesi de beklenemezdi. Öyle ki TBMM Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’na sunulan yasa maddelerine ilişkin HDP’nin tek tek görüşülmesi talebi dahi reddedildi. Sadece İstanbul Sözleşmesi’nin feshi ve demokratik olmayan yasa yapma süreçleri değil aynı zamanda iktidar cenahından nafaka hakkına, 6284’e, Medeni Kanun’a saldırılar, çocuk istismarı ve sömürüsüne ilişkin failler lehine yeni düzenleme arayışları, bu yasa teklifinin hazırlanış sürecine ve içeriğine dair de fikir veriyor.
Israrlı takip erkek yargının keyfiyetinde
Yasa teklifi, önce “Israrlı takip suç olacak” diyen Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık tarafından mart ayının ilk günlerinden itibaren pazarlanmaya başlandı. Anlaşılan 6284’ün uygulanmasından sorumlu Bakan Yanık, ısrarlı takibin suç olarak tanımlandığı 2012 tarihli 6284 Sayılı Kanun’dan 10 yıldır habersiz! Yasa teklifinin 6284’e hiç referansının olmaması da bu düzenlemenin kadınlarla erkeklerin eşitliği fikrinin reddedildiği koşullarda yapıldığını gözler önüne seriyor.
Şeklen de ifade etmek gerekirse, bir sistematik eziyet ve işkence suçu olan ısrarlı takibin Ceza Yasası’nın 96. maddesindeki eziyet suçu altında özel bir suç olarak tanımlanması gerekirdi.
Yeni yasa teklifiyle ısrarlı takibin suç olarak düzenlenmesi de “ciddi bir huzursuzluk oluşması” şartına bağlanıyor, başka bir deyişle suçun oluşma kriteri muğlak ve keyfi bırakılıyor. Ayrıca ısrarlı takip suçunun gerçekleştiği nitelikli hallerde dahi suçun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlanıyor. Hâlbuki kadınların, ısrarlı takip suçunun oluştuğu durumlarda fail tarafından baskı altına alınmış olmaları sık karşılaşılan bir durum ve bu nedenle kadınların ruh hali gibi durumların gözetilerek re’sen soruşturma yapılması gerekir.
Erkek yargı erkeklik indirimine devam edecek
Yasa teklifinde faillerin şekli tutum ve davranışlarının cezada indirim nedeni olarak sayılamayacağı, yargılama sürecindeki pişmanlığının takdiri indirimde esas alınacağı şeklinde sözde bir değişiklik öngörülüyor. Ancak bu, erkeklik indirimine yeni bir kılıf bulmaktan başka bir şey değildir. Yani, bundan sonra “‘İyi hal’ indirimi yok, pişmanlık indirimi var” deniyor. Şiddet faili erkeklere yargı eliyle cezadan kaçış öğretiliyor, erkeklik indirimi için kravat takma yerine pişmanlık savunması yapma yolu gösteriliyor.
Özetle, TCK’da düzenlenen ‘haksız tahrik’ ve ‘iyi hal’ indirimi yıllardır kadına yönelik erkek şiddeti suçlarında bir cezasızlık aracı olarak kullanılırken şimdi cezasızlığın meşru zemini olarak çerçevesi muğlak olan pişmanlık savunması hayata geçirilecek.
Teklifte, takdiri indirim durumunda gerekçeler kararda mutlaka bildirilecek deniyor. Oysa bu madde malumun ilanı, bir iletişim aldatmacası. Zaten Anayasa’nın 141. maddesi mahkemelerin verdiği tüm kararlar gerekçeli olmak zorunda diyor.
İstanbul Sözleşmesi, zaten erkek şiddetine maruz bırakılanların destek mekanizmalarına eriştiği ilk adımda yetkililerden hâkimlere kadar her aşamada devletlere yükümlülükler veriyor; devletlere toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda mesleki eğitimler verme, yasal uygulamaları izleme ve raporlama yükümlülüğü getiriyordu. Takdiri indirimler yoluyla kadınların özellikle toplumsal cinsiyet normlarıyla uyuşmayan her türlü davranışlarının, eylemlerinin, seçim ve kararlarının, iradelerinin yargı tarafından şiddetin meşru zemini olarak kullanılamayacağına hükmediyordu.
Biz HDK’li kadınlar; kadınlara, LGBTİ+’lara ve çocuklara yönelik erkek şiddeti söz konusu olduğunda takdiri indirimin tamamen kaldırılması gerektiğini söylüyoruz.
Cezasızlık politikası uygularken ceza artırımı yapmak
Yeni yasa teklifinde Türk Ceza Kanunu’nda eziyet, işkence, tehdit ve yaralama suçlarının kadına karşı işlenmesi halinde ceza artırımına gidilmiş. Üstelik tek ihtiyaç var olan yasanın, 6284’ün uygulanmasıyken sanki sorun uygulamada değil de yasadaymış gibi lanse ediliyor. Teklifteki sembolik ceza artırımı ise ne caydırıcı ne de var olan cezaların infaz edilmesini mümkün kılabilir nitelikte. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, infaz indirimleri, ceza ertelemeleri gibi uygulamalar failleri çoğu zaman yeniden cesaretlendiriyor, potansiyel failler içinse teşvik edici oluyor.
Öte yandan yasa teklifinde “suçun kadına karşı işlenmesi” ibaresi geçiyor, oysa bir suçun kadına karşı işlenmesi ile bir suçun kadına karşı şiddet kapsamında yer alması farklı durumlardır. Bu haliyle yasa, kadının kadına şiddetini de aynı şekilde değerlendirmektedir, erkek egemen sistemden kaynaklı erkek şiddetinin adını koymadan cinsiyet eşitsizliği kaynaklı şiddeti saklayarak yoluna devam etmektedir.
İstanbul Sözleşmesi bizim
Erkek şiddeti ile mücadele göstermelik bir ceza yasasına indirgenemez. Eşitlik; ancak bütüncül, kapsamlı, erişilebilir politika ve uygulamalarla sağlanabilir; erkek şiddeti ancak eşitlikçi yasa ve politikalarla bitirilebilir. Bunun için biz kadınların İstanbul Sözleşmesi’ne ihtiyacı var. Çünkü İstanbul Sözleşmesi erkek şiddetine karşı sadece etkin bir ceza sistemi öngörmüyor, aynı zamanda şiddeti önleyici tedbirler sunuyor ve erkek şiddetinden korunmak için devletlere çeşitli yükümlülükler getirerek onlara “Kendini, kurumlarını, organlarını, yargı sistemini eşitliğe doğru dönüştür” diyor.
Hayatta olmak biz kadınların hakkı, şiddetsiz bir hayat sürmek hakkımız; seçimlerimizle, irademizle, emeğimizle, kimliğimizle yaşamak bizim hakkımız ve bedenimiz üzerinde söz hakkı olan tek kişi yine biziz.
Tam da bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz!
*Müge Yamanyılmaz: HDK Merkezi Kadın Koordinasyonu Üyesi