Sermaye iktidarları depremlerden kaynaklı felaketlere neden olurlarken, bu felaketlerden de yağma ve rant yaratmayı çok iyi bilirler. Geçtiğimiz yıl Maraş merkezli depremlerde on binlerce insanımız yaşamını yitirirken, sessizliğe gömülen iktidar rant yollarını açma konusunda maharetini hemen ortaya sermişti. Depremden sağ çıkmış yüz binlerce insan evsiz yurtsuz yaşama tutunmaya çalışırken, üzerinden bir yıl geçmesine karşın insanlara su, aş ve konteyner sağlamaktan aciz olanlar, yurttaşları 20 yıl borçlandırarak halka satacakları TOKİ evlerini inşa etmeye başladılar.
Çıkardıkları ‘rezerv alan’ uygulaması ile halkın malına, mülküne, toprağına el koymaktan geri durmayan iktidar diğer yandan ormanları ve zeytinlikleri de imar alanı halline getirdi. Yaşanan depremi sermaye adına kullanışlı bir araca dönüştürürlerken, İstanbul’da olası deprem tehdidinden de yararlanarak İstanbul’a çökme hesapları yapmaktalar.
TOKİ Başkanı Ömer Bulut’un İstanbul’da yeni konut alanları açılması gerektiğine ilişkin açıklaması yine deprem tehlikesine dayanılarak ortaya konurken, bazı bilim kisveli ‘deprem’ uzmanlarını da TV’lerde konuşturarak yaratacakları yağma için halkta rıza üretme peşine düştüler. Bulut’un yaptığı açıklamanın adresi ise yağma projesi olan ‘Kanal İstanbul’ güzergâhını gösterdi.
Bulut açıklamasında şöyle diyor: “İstanbul’da yeni arsalar üretmemiz gerekiyor, yeni araziler üretmemiz gerekiyor. İstanbul’un gelişmesi için yeni konut bölgelerine ihtiyacımız var. Çatalca’ya doğru İstanbul kuzeye doğru ve Batı’ya doğru genişleyecek. Bunun için yeni planlı alanlar üretmemiz gerekiyor.” Bu sözler hedeflenen bölgeleri gösterirken, batı bölgesi olarak da maden işgaline açılan su havzası Ömerli’yi, kuzey olarak da Kuzey Ormanları’nı işaretliyordu.
TOKİ Başkanı Bulut’un açıklamalarına ilişkin konuşan İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Başkanı Resul Emrah’ın ifadeleri dikkat çekiciydi. Geçen ay yapılan açıklamaları hatırlatan Emrah, “Bakan’ın ve Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı bir perspektifte bazı rakamlar duyduk. Rezerv yapı alanlarında İstanbul’da önümüzdeki beş yıl 400 bin konut gibi rakam söylendi. TOKİ’nin İstanbul’da 20 yıllık karnesini söylüyorum; 98 bin küsur konut, bunun 60 küsur binini yapmış bitirmiş 30 küsur bini devam ediyor ve 20 yıllık karnesi 100 bin konuttur” sözleri açıklanan hedefin sermaye yağması açısından büyüklüğünü gösteriyor.
Resul Emrah’ın açıklamasında dikkat çeken diğer sözler ise şöyle; “Ekrem Başkanımızın dediği gibi gerçekten İstanbul bir avuç sermayeye teslim edildi. Bugün İstanbul’da makro büyük projeleri incelediğimizde imar artışlarıyla, askeri alanların imara açılmasıyla, kamu alanlarının imara açılmasıyla, yeşil alanların, deprem, toplanma alanlarının, sağlık alanlarının, donatı alanların imara açılmasıyla ve çoğu da yine deprem yasaları araçsallaştırarak yapılan rantın değeri 85 milyar dolar.”
9 Kasım 2023 günü İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Dairesi tarafından hazırlanan, “Koru İstanbul Strateji Belgesi” açıklanmıştı. Bu belgede ortaya konan veriler ise İstanbul’un geleceğine nasıl bakmamız gerektiğinin bir özeti gibiydi. Strateji belgesinde, “Yaşamsal öneme sahip İstanbul’un doğal ve kırsal alanları, büyük ölçekli projeler, kontrolsüz kentleşme, madencilik, turizm, sanayi, enerji yatırımları vb. tehdit ve tahrip unsurlarının baskısı altında günden güne yok olmaktadır” vurgularıyla bazı veriler paylaşılmıştı.
Son 10 yılda İstanbul’da toplam olarak 87 bin 445 hektar doğal ve kırsal alanın tahrip edildiği, tehdit altında olan alanların büyüklüğünün ise 375 bin 735 hektar olduğu açıklandı. İstanbul’da halen varlığını sürdürebilen 86 bin 884 hektar tarım alanı ile 240 bin 400 hektar ormanlık alan TOKİ Başkanı ve iktidarın tehdidi altında. Ayrıca çeşitli koruma alanlarının (SİT vd.) toplam yüzölçümünün 73 bin 106 hektar olduğu, İstanbul’un su ihtiyacının ise yüzde 60’nın Kuzey Ormanları’ndan sağlandığı paylaşılan bilgiler arasında yer alırken, bu gerçeklere İstanbullunun sırtına dönmesi büyük bir ihanet olacaktır.
Çılgın proje adını verdikleri Kanal İstanbul ile Küçükçekmece Gölü’nü, Sazlıdere Gölü’nü, Terkos Gölü’nü yok edecekler. 170 km boru hattı döşeyerek, adeta ‘babalarının tapulu malı gibi’, Melen havzasına hayat veren suyun yüzde yetmişini İstanbul’a taşımak için baraj inşa ettiler. Baraj ise çatlak olduğu için iş görmezken, Melen Çayı suyunu boru içine alıp getirdiler. Yine AKP’li belediye Trakya sularını İstanbul’a taşırken, Bulgaristan sınırındaki Rezve Deresi suyunu İstanbul’a getirme planlarını hazırladı ve şimdi bu planı CHP’li belediye sahiplenerek projeyi hayata geçirmekte.
Bu noktada bir soru sormak gerekiyor: Kimin suyunu kime taşıyorsun? Rezve Deresi’nin aktığı bölge yemyeşil ormanlarla kaplı ve içinde yaşayan binlerce canlıyla kendine has ekosistemi olan bir yer. Ne hakkınız var buna? Bir yandan İstanbul’un su havzalarının rantla yok edileceğini, barajların Kanal İstanbul ile yok edileceğini, Ömerli havzasının madenlerle yok oluşa bağlanacağını belirtirken; enerji merkezi yapılmak istenen, her yeri kaya gazı sondajlarıyla delik deşik edilen, suları çalınan Trakya’nın elde kalan bir avuç suyunu da İstanbul’a getirerek o bölgede yaratılacak olan ekolojik yıkım hiç aklınıza gelmez mi? Unutmayın, her şey İstanbul için olamaz!
Strateji belgesinde ortaya serilen gerçekler İstanbul’a yönelik tehdidin büyüklüğünü açıkça gösterirken, bu tehdidin çok yakın bir tehdit olduğu bir gerçek. AKP iktidarı rant odaklı kent ve çevre politikalarıyla sermaye kesimlerinin yağma yolunu genişleterek sürdürürken, Strateji Belgesi’ndeki gerçeklerin ve çözüm yaklaşımlarının sahiplenilerek ilerletilmesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin asla AKP’ye teslim edilmemesi gerekiyor.
İstanbul İBB Bakanı Ekrem İmamoğlu’nun Strateji Belgesi açıklanırken yaptığı konuşmada, “İstanbulluları İstanbul’u koruma mücadelesine katılmaya davet ediyorum” sözleri önemli! Kendisine buradan da seslenerek İstanbulluları bir araya getirecek adımları bir an önce atması ve Trakya sevdasından da bir an önce vazgeçmesi gerektiğini hatırlatalım.