‘Yahudi Ulus Devlet’ yasasının kabul edilmesi İsrail-Filistin krizinde tansiyonu yükseltti. Bunu savaş kararı olarak gördüklerini vurgulayan FKÖ Örgütleme Sorumlusu Dr. Serhan Yusuf, iki devletli çözümün tamamen ortadan kalktığını söyledi ve ‘İntifada her tarafa yayılır’ dedi
Fatma Koçak-Beyrut
İsrail Meclisi’nin, tüm itirazlara rağmen 19 Temmuz’da kabul ettiği “Yahudi Ulus Devlet” yasası Ortadoğu’daki krizi tırmandırdı. Yasaya göre, İsrail’in bir anayasası olmadığı için devletin anayasası mesabesindeki “temel kanunlarının” içine girecek olan yasayla İsrail devleti, tüm dünya Yahudilerinin temsilcisi etnik-dini bir devlet olarak tanımlanıyor. Yine İsrail devletinde doğal, kültürel, dini ve kendi kaderini tayin haklarının Yahudilere özgü olduğunu kabul eden, Arapçayı resmi dil olmaktan çıkaran Ulus Devlet Yasası, Meclis’ten geçtikten sonra ülke içinde ve uluslararası arenada tartışmalara yol açtı. “İsrail tüm dünyadaki Yahudilerin tarihi anavatanıdır” denilen yasa ile Filistinlilerin bu topraklar üzerindeki tarihi varlığı ve hakları da görmezden geliniyor.
“Ortadoğu’da olası barış ihtimalini dinamitleyen bir tasarı” olarak değerlendirilen yasanın Filistinliler cephesinde nasıl görüldüğünü Filistin Kurtuluş Örgütü (Fetih) Örgütleme Sorumlusu Dr. Serhan Yusuf’a sorduk. Asıl mesleği doktorluk olan Serhan Yusuf, yaklaşık 35 yıldır Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) çeşitli kademelerinde yer alıyor. Bir süre Dış İlişkiler Sorumlusu olan Yusuf, FKÖ’nün Örgütleme Sorumlusu olarak faaliyet yürütüyor.
Yusuf, Filistinliler için ülkeden çıkmak zorunda kaldıkları dönemden sonra ‘ikinci kırılma’ olarak değerlendirdiği yasanın bölgenin geleceğini ateşe attığını belirterek, “Artık iki devletli çözüm de imkansız hale geldi. Bu yasayı savaş yasası olarak görüyoruz” dedi.
İsrail devletinin kuruluş tarihi olan 1948’le birlikte Filistinlilerin özgürlük mücadelesinin başladığına işaret eden Yusuf, bu süreci, “Filistin devrimi birçok aşamadan geldi. Topraklarından çıkmak bir aşama, daha sonra devrim ve kurtuluş süreci başka bir aşama. Bu aşamalar 1965 yılına kadar devam etti. El Fetih’in askeri eylemlere başlaması için başka bir aşamaya işaret etti” şeklinde değerlendirdi.
Ortadoğu’nun en önemli sorunlarından birisi Filistin’in özgürlük sorunu. Çözüm sizin durduğunuz yerden nasıl olmalı?
Sömürge bir devletle mücadele etmek bizim için çok zorlu bir süreç. İsrail Yahudi devleti, içinde bütün farklılıklar inanç ve ırkları inkar üzerine sistemini kuruyor. Birleşmiş Milletler, 1949’da iki devletli çözüm kararı çıkarmıştı. İsrail bu kararı yok sayıyor. Filistin iki defa sömürge yapıldı. Birinci 1948’de ikincisi 1967’de. Buna karşı Filistin’in büyük direnişi ve savaşı oldu.
2000 yılında İsrail’in saldırılarına karşı Büyük İntifada hareketi gelişti. Her seferinde BM’nin kararlarına uyulması ve iki devletli barış çözümünü önermemize rağmen her seferinde barış sürecine gelmeyen ve savaşı dayatan oluyorlar.
Fetih Hareketi olarak inancımız ve mücadelemiz; siyasi alanda barışçıl çözüm. Ancak bizim için bunun kadar önemli olan ülkenin kurtuluşu için askeri mücadeledir. El Fetih Hareketi Başkanı Mahmud Abbas öncülüğünde barışın gelişmesi için yoğun çabamız olmasına rağmen İsrail bu çözüme gelmiyor.
Uluslararası güçler bu sorunun neresinde yer alıyor?
Egemen güçler her zaman İsrail’in yanında yer aldılar. Trump son olarak büyükelçiliği Kudüs’e taşıyarak tehlikeli bir adım attı. Kudüs’ün İsrail’in başkenti olmasını ilan demek, Ortadoğu’da barışı istememek anlamına gelir. Bu tehlikeli hareket, bizim iki kırmızı çizgimize yöneliktir. Birincisi barış görüşmelerinde Kudüs’ün statüsü ikincisi ise göçmen olarak ülkeyi terk edenlerin geri dönüşü. Trump’un aldığı karar bu iki barış için gerekli olan şartı yok saymaktır. Uluslararası güçlerin desteği ile İsrail, Filistin halkının bütün haklarını çiğneyip istediği zaman insanları öldürüyor.
Son çıkarılan yasaya gelirsek. Başta Arap ülkeleri olmak üzere kimsenin fazla tepki vermediği görülüyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
İsrail, uluslararası egemen güçlerden destek alarak böylesi bir karar aldı. Sadece kavim devleti olarak Arapça dahil bütün dilleri ve kimlikleri yasaklayan bu karar aslında İslam dünyasına bir saldırıdır. Arapçanın yasaklanması demek Kur’an’ın yasaklanması demek. Ama sadece egemen devletler değil bölgedeki Arap devletleri ve Müslüman devletlere baktığımızda büyük bir sessizlik var. Kimse bu konuda İsrail’e ses çıkarmıyor. Herkes konu Filistin olduğunda ikiyüzlü politikaları devreye koyuyor.
İsrail sınırları içinde 2 milyondan fazla Filistinli yaşıyor. Bu karar onları nasıl etkileyecek?
Bu karar çok tehlikeli bir karardır. İsrail sınırları içinde yaşayan 2 milyon Filistinli için en başta bu büyük bir haksızlıktır. Faşist yönetimlerin uyguladığı bir ‘tek devlet’ yöntemidir. Bu barışa büyük bir darbedir. Yani bu kararla şu söyleniyor, devlet içinde yaşayan 2 milyon insan yok sayılacak, dili ile kimliği ile kavim devletinin tescili anlamına geliyor bu durum. Yani bu yasa ile 2 milyon insanı da göçertmek istiyorlar. Bir tehlikesi daha var bu kararın. BM’nin aldığı iki devletli çözüm kararına da aykırıdır. Çünkü BM kararı Kudüs dahil iki devletli çözüm modeli üzerinden öneri yapıyor. Karar kavim devletini öneriyor ve bu öneriyi yok sayıyor.
Yani üç noktada bu karar kabul edilemez. Birincisi 2 milyon insan yok sayılıyor ve göçe zorlanıyor. İkincisi uluslararası alanda BM kararı dahil barış için çizilen yol yöntem tanınmıyor. Üçüncüsü ise Arapçanın yasaklanması ile Kur’an’ı yasaklamış oluyor.
İsrail içinde ve dışındaki Filistinli örgütler olarak bundan sonra neler yapacaksınız?
Kısacası bu kararla iki devletli çözüm ve Filistin-İsrail sorununda barışın sağlanması artık ortadan kaldırılmış oluyor. Biz Filistin özgürlüğü için uluslararası alanda mücadele edenler olarak, bu kararı kabul etmiyoruz ve BM nezdinde girişimlerimize başladık. BM’ye kararı tanımadığımızı belirten bir mektup yazdık. Yine bizim için asıl olan halkın direnişi ve halkımız her alanda intifada ile bu kararı tanımıyor. Hem İsrail içindeki Filistinliler hem de dışardaki Filistinliler bu karara karşı duracak. Diplomatik alanda da çalışmalarımız sürüyor.
İsrail içerisinde yaşayan 2 milyon Filistinli, özgürlük mücadelesi yürüten bütün örgütler için büyük bir güçtür. Parlamentoda 14 milletvekili var. Bunların büyük bir direnişi oldu. Bu süreçte onların mücadelesini selamlıyorum.
Şu anda başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası alanda çalışmalarımızı yoğunlaştırıyoruz. Çıkarılan yasaya karşı tüm Filistinli örgütler uluslararası alanda çalışmalarını yürütüyor ve İsrail’e karşı baskı oluşturmaya çalışıyor.
Bu yasanın yürürlüğe girmemesi için çalışmalarımız devam ediyor. Tabi bizler daha çok halkın birleşik direnişine önem veriyoruz. Halkın Gazze’de, Kudüs’te birlikte direnişi önemli. Bu kararla Filistinli örgütler ortak birlikteliğini sağlayabilir.
Biz bunu ikinci kırılma olarak değerlendiriyoruz. İlki topraklarımızdan çıkarıldığımız süreçti. Filistin halkı çok büyük acılardan geçti ancak her acıdan güçlenmeyi bildi. Bu karara karşı da bir güçlenme ve birlik sağlayarak, kurtuluş mücadelemizi ileriye taşıyacağız.
Uluslararası camiada 138 ülke Filistin’in bir devlet olduğunu kabul ediyor. Ama bağımsız işgal altında devlet olduğunu kabul ediyor. Bizim kurumlarımız var bakanlıklarımız var. Bir devletiz ama işgal altındaki bir devletiz. Yani dünya işgal altında bir devlet olduğumuzu teyit ediyor.
Bu kararın bölgeye yansımaları nasıl olacak?
Bu çıkarılan İsrail’in yasasının etkileri sadece Filistin değil tüm Ortadoğu’ya olacak. Burada Yaser Arafat’ın bir sözünü hatırlatmak isterim. “Ortadoğu’da savaş da Filistin’de başlar, barış da Filistin’de başlar” demişti. Bu karar, bu sözü haklı çıkarırcasına bütün Ortadoğu’yu etkileyecek.
Bu bir savaş kararıdır ve bunun bölgeyi etkilememesi kaçınılmazdır. Bizler Filistin sorununun çözümünden yana olanlar iki devletli çözümün tamamen ortadan kalktığına inanıyoruz. Bu büyük bir savaşın tetikleyicisi olacak bir karardır.
Bütün bölgeyi ateşe atacak bir karardır. Şu anlama geliyor; 1948’den bu yana İsrail’de yaşayan 2 milyon insanın göçertilmesi demek. Filistinlilerin her yerde intifadaya kalkması ve savaşın ateşlenmesi, savaşın her yere yayılması anlamına geliyor.
Filistin meselesiyle ilgilendiğiniz için teşekkür ediyoruz. Bizler Filistinliler olarak iki devletli çözüm projesinin arkasındayız. Dağılmış halkın topraklarına dönmesini savunuyoruz.
Bölgenin bir başka hak sorunu Kürtlerin de haklarına kavuşmasıdır. Özgürlük mücadelesinin bir başka ayağı da Kürtlerin haklarına kavuşmasıdır. Sizin aracılığınız ile Filistin davasına verdikleri samimi destekten dolayı Kürt halkına teşekkür etmek istiyorum.
İç bölünmeden İsrail faydalanıyor
Filistinli örgütler açısından iç bölünmüşlükleriniz, özgürlük mücadelesini nasıl etkiliyor?
Filistinli örgütler olarak daha önce az konuştuğumuz bir mesele iç bölünmüşlüklerimiz. El Fetih ve Hamas arasında bir bölünme var, bu bölünmüşlük İsrail’e büyük kazanç sağlıyor. Burada Hamas’ın Filistini olmayan tutumu başat rol oynuyor. Çünkü Hamas daha çok Müslüman Kardeşler’in silahlı kanadı gibi hareket ediyor.
Hamas’ın Filistini olmayan bir tutumu var. Bizim birliğimizin oluşması için Mısır’da yeni bir reçete hazırlanıyor. Daha önce de benzer çabalar oldu. Hamas her seferinde bunu sekteye uğrattı. Hamas’ın farklı bir ajandası var ve bu ajanda Filistin’in çıkarları doğrultusunda hazırlanan bir ajanda değil. Dışardan eline tutuşturulan ajanda ile hareket ediyor.
Bizim aramızdaki bu bölünmüşlükten ve Hamas’ın bu tutumundan İsrail faydalanıyor. Biz Hamas’ın bu tutumunu Suriye’de de gördük, Suriye’de nasıl bir rol oynadıklarını gördük. Oraya gittiğinde oranın çıkarları doğrultusunda bir ajandası oldu. Yine Türkiye’ye gittiğinde o ülkenin çıkarlarına göre bir ajanda belirliyor. Katar’a gittiklerinde de bunu gördük. Filistin’in çıkarları değil bulundukları ülkelerin talepleri ve çıkarları çerçevesinde program sahibi oluyorlar.
Buradan Hamas’a bir kere daha çağrı yapıyoruz. Parti çıkarlarını bir kenara bırakıp ülke çıkarlarını gözeten bir program sahibi olmalarını bekliyoruz. Çünkü toprak çıkarları her türlü şahsi çıkarların üstündedir.