Murat Çakır
Gerçi Türkiye’deki karar vericiler yürürlükteki yasalardan ziyade orman kanunu ve keyfiyete öncelik veriyorlar, ama artık evrenselleşmiş bazı burjuva hukuku ilkelerini anımsatmakta yarar var. Bunlardan bir tanesi “ispat yüküdür”. Örneğin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 190. Maddesi (1), “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme olmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” der. Yani suçlanan tarafa suçu ispat edilmelidir.
Burjuva demokratik devrimlerinin hukukun üstünlüğünü ve kuvvetler ayrılığını tesis etmesi şüphesiz kapitalist gelişme süreçlerini tetiklemiş ve bu ilkeleri parlamenter demokrasilerin mihenk taşı hâline getirmişlerdir. Nihâyetinde demokratik hukuk devleti anlayışı Avrupa’daki burjuva demokrasilerinin sözüm ona “üstünlüğünün” en temel argümanı olmuştu. Hoş, güçlenen işçi sınıfı mücadeleleri ve en önemlisi 1917 Ekim Devrimi olmasaydı, bu argümana da ihtiyaç duyulmayacaktı. Nitekim emperyalist burjuvazi en geç 1989/1990 karşı devriminden bu yana egemenliklerini dayandırdıkları demokratik hukuk ilkelerini de takmaz oldular.
Günümüzde bunu “ispat yükünün” tersyüz edilmesinde görmekteyiz. En güncel örneğini de Batı’nın Rusya Federasyonu’na yönelik saldırgan tutumunda takip edebiliriz. Rusya Başkanı Putin geleneksel yıl sonu basın toplantısında savaş aygıtı NATO’nun 1990’dan bu yana nasıl mütemadiyen üzerlerine geldiği söyleyince, burjuva basınında müthiş bir yaygara koptu. Batı, medyası ve siyasetçisiyle “asıl saldırgan Rusya’dır” suçlamasını artırdı.
Rusya’daki iktidarı savunacak hâlimiz yok elbette, ancak doğruya da doğru demek gerek. “Sınırlarımızda NATO tatbikatları gerçekleştirilir, yanı başımıza nükleer füzeler yerleştirirken, kendi topraklarımızda ordu birliklerimizi yönlendirdiğimizde biz mi saldırgan oluyoruz?” diye soran Putin, NATO’nun 1990’dan bu yana sürekli Doğu Avrupa’ya genişlediğini, Kafkaslarda istikrarsızlık yaydığını, ABD’nin küresel savunma sisteminin büyük bölümünü Rusya’yı kuşatacak biçimde yerleştirerek, nükleer füzeleri Moskova’ya beş dakikalık mesafeye konuşlandırdığını ve NATO’nun Soğuk Savaşın bitiminden beri Doğu Avrupa konusunda sürekli yalan söylediğini vurguladı ve NATO’dan acil güvenlik garantileri vermesini istedi.
Putin’in AB, ABD ve NATO hakkında söylediklerinin haklılık payının, ispatları bu denli açıkken, reddedilemez düzeyde olduğunu teslim etmemiz gerekir. Buna rağmen özellikle Almanya’da iktidarda olan Transatlantikçi saldırgan güruh, bundan tam 80 yıl önce Alman faşizminin Moskova önlerinde Kızıl Ordu’dan aldığı ağır yenilgiyi unutmuş olacak ki, hâlâ Rusya’yı dize getirme hülyasının peşinde koşuyor, kamuoyunu “gerektiğinde nükleer savunma ile” savaşa ikna etmeye çalışıyor.
2021’in bu son günleri bilhassa Yeşil savaş çığırtkanlarının hezeyanlarını yeni yılda artırarak sürdüreceklerine işaret ediyor. Aynı zamanda ayaklar baş olmadan, yani verili koşullar alaşağı edilmeden hukukun üstünlüğünün tesis edilemeyeceğini de. Ne Türkiye’de ne Avrupa’da ne de tüm dünyada!