25. Dönem HDP Milletvekili ve insan hakları aktivisti Seher Akçınar ile konuştuk: İslamcı ahlakın güç ve iktidarla bu denli dejenere oluşu İslamcı ideolojinin çöküşünü hızlandırdı
Hüseyin Kalkan
AKP iktidarını milliyetçileştiren sadece MHP ile kurduğu ittifak değil. Zenginleştiği ve iktidara yerleştiği oranda milliyetçiliğe kaydı. Bu süreç onu kitlelerden kopardı ve doğal olarak MHP ile ittifaka götürdü. MHP ile ittifaka gitmeden önce AKP bir takım dini argümanlarla Kürtlerden hatırı sayılır oranda oy almayı beceriyordu. Hatta CHP’yi eleştirirken “Biz Türkiye’nin her tarafında oy alan bir partiyiz” argümanını kullanıyordu. Ancak 2014’teki yerel seçimlerde başlamak üzere giderek Kürt seçmenin gözünde düşmeye başladı. Kendisi ile söyleştiğimiz MAZLUM-DER eski yöneticisi ve 25. dönem HDP Erzurum Milletvekili olan Seher Akçınar, bu kırılma durumunu ve kapsamını gazetemize anlattı.
- AKP-MHP iktidarını milliyetçilik ve İslamcılık açısından değerlendirir misiniz?
19. ve 20. yüzyılların ideolojiler çağı olması bakımından biz ideolojileri karmaşık dünyayı anlaşılır ve daha yaşanılır kılan araçlar ve gerekliliklerine inandığımız motivasyon kaynakları olarak görmekteyiz. Çünkü ideoloji en nihayetinde çağın ihtiyacına göre değişen ve dönüşen bir dünya görüşüdür. Siyasal bir düşünce olarak ideolojiler içerisinde milliyetçilik ve İslamcılık ise birlikte anılıp, yürürlüğe konulduğunda yönetimsel anlamda problemli pratikler ortaya konulan oldukça etkili ideolojilerdir. Zaten halihazırda İslamcılık kendi içerisinde çokça milliyetçi bir karakter taşımaktadır. Bu durum bir de milliyetçi ideoloji ile taçlanınca faşizan bir anlayışa evrilmektedir. En azından AKP-MHP iktidarı açısından bunu söyleyebiliriz. Türkiye gibi pek çok etnik ve dinsel farklılığın bir arada yaşamaya çalıştığı ülkelerde yönetimsel anlamda en temel insan hakkı ihlali olan ifade özgürlüğü, yaşam hakkı, ayrımcılık gibi pek çok alanda tehlikeli denebilecek uygulamalar mevcuttur. Kürt meselesi özelinde HDP’li belediyelere atanan kayyımlar, seçilmişlerin tutuklanması, emek-adalet alanındaki sömürüler, kadın meselesindeki açmazlar, yasama-yürütme-yargı ve topyekün siyasetteki yapısal problemlerin özünde bu sığ anlayış yatmaktadır.
- AKP döneminde İslami hareketin itibar kaybettiği yolundaki değerlendirmelere ne diyorsunuz?
Söze dinin sahibi Allah’tır diye başlayalım. Çünkü siyasal İslamcıların ve aslında din temelli tüm siyasal görüş sahiplerinin yönetim erkine sahip olduklarında kendilerini dinin sahibi ve “Tanrı Kral” olarak görme alışkanlığı vardır. Bu alışkanlık Hobbes’la beraber toplumsal sözleşmelere dair tartışmaların başladığı XVII. yüzyılda onun meşhur Leviathan olarak tanımladığı “Tanrı Krallığı” fikrine dayanır. İslamcılar için ise daha öncesine dört halife dönemine kadar götürülebilir. Bu bağlamda elbette dindarların ya da dindarlığın itibarı düşmezken İslamcıların ya da İslamcılığın itibarının düştüğü açıktır. Çünkü dindarın sosyal ya da siyasal alandaki ilişkisinde belirleyici referans vicdan/yaratıcı ile iken, İslamcının referansı egemen yönetsel anlayıştır. Vicdanın doğrudan yaratıcıdan besleniyor oluşu ve yaratıcının mutlaklığı vicdanın şahıslardan bağımsız olarak ezeli ve ebediliğini sağlar. İslamcılık bir ideolojidir, savunucuları tarafından her an terkedilecek bir gemi hüviyetindedir. Ve İslamcılık AKP döneminde iktidar ile olan imtihanını kaybetmiş, gittikçe muhafazakarlaşan sığ bir karaktere dönüşmüştür. Günümüzde İslamcı entelektüeli organik aydına dönüştüren bir ideoloji haline gelmiştir. Hak savunucusu, toplumsal şahitlik mücadelecisi değil; dogmaya tapan, düzen bekçisi yapmıştır. Vakti zamanında başörtüsü yasaklarına karşı omuz omuza mücadele ettiğimiz yoldaşlarımız koltukla tanışınca ilk Kürtlüğümüzle vurdular bizi. İslamcı ahlakın güç ve iktidarla bu denli dejenere oluşu İslamcı ideolojinin çöküşünü hızlandırdı. Bu yüzden dindar karakter değil ama İslamcılık bu dönemde hüsran ve güven kaybına uğradı.
- “Bütün milliyetçilikleri ayağımızın altına aldık” noktasından “milli ve yerli” noktasına gelindi, bununla varılacak bir yer var mıdır? Ülkenin ve halkın sorunlarına bir çözüm müdür?
Özünde “yerlilik ve millilik” kötü bir şey değildir. Aksine özgünlüğü ve yetkinliği sağlayan bir şeydir. Fakat kaba faşizan bir aklın ürettiği yerlilik ve millilik, tıpkı milliyetçilik-İslamcılık ilişkisi gibi ötekiyi üreten, farklılıkları yok sayan, hiyerarşiyi önceleyen, yaşamın kutsallığını değil fakat ölümün kutsallığını öven bir paradigmaya dönüştü. Müslüman ahlakı Hz. Peygamber’in veda hutbesindeki; “Ashabım! Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır… Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur” sözlerini söyletmiştir. İslamcı ahlakın geldiği nokta ise yerlilik ve mililik üzerinden ayrıştırma, hak gaspı, eşitsizlik, üstünlük… Geleneksel toplumda dinin gördüğü işlevi modern toplumda milliyetçiliğin yerine getirdiği fikri sık sık sosyal bilimlerin savunduğu bir tezdir. Bizler gibi geleneksellik ve modernlik arasında sıkışan toplumlarda yerliliğin yerini sosyal ve siyasal anlamda din, milliliğin yerini yönetsel anlamda milliyetçilik almıştır. Bu bağlamda AKP iktidarının Rousseau’nun deyimiyle “kamusal din” ihtiyacı yerlilik-millilik üzerinden milliyetçi ve İslamcı bir akılla kurulmuştur. Bu durumun ülkenin içerde ve dışarda karşılaştığı sorunlara çözüm bulamadığı aşikardır.
Kürt meselesini çözemeyen iktidarları Kürtler çözer
- AKP’nin giderek milliyetçileşmesi AKP’ye oy veren Kürtleri nasıl etkiliyor?
Esasında Roboski, AKP’ye oy veren dindar Kürtler için ve dindar Türkler içinde bir kırılma oldu. Kırılma burada başladı. Burada milliyetçiliğin diğer ideolojilerden farklı olarak içi boş, ünlü teorisyenleri olmayan, kendine özgülüğünden ötürü hangi ideolojiyle ittifak yaptığına bağlı olarak ilkelerini belirleyen bir akım olduğuna vurgu yapmakta fayda var. Günümüz iktidar milliyetçiliği Türk milliyetçiliği ve İslamcılığı temeline dayanıyor. Milliyetçi tarih milli kimliğin oluşturulmasının aracı olmakla birlikte “biz”i ve beraberinde “öteki”yi yaratma faaliyetidir. Mavi Marmara ve Roboski’de “biz” ve “öteki”yi gördük. Birinde öldürüldük, Kürt’tük ve kahraman olduk. Diğerinde öldürüldük, Kürt’tük ve kaçakçı olduk. Roboski’de adaletin iktidar cephesinde sağlanamayışı ve hatta muhalefetin gerekli mercileri etkin kullanamayışı, 7 Haziran 2015 seçimlerindeki çözüm sürecine ilişkin kazanımların iktidar ve muhalefet tarafından doğru okunamayışı, özyönetim ilanları ve sonrasında kayyımların atanması ve tüm bu süreçlere hem iktidar hem de muhalefetin cevap olamayışı Kürtlerde derin duygusal ve politik kırılmalara yol açmıştır. Bu kırılma AKP’ye oy veren Kürtlerin politik tercihlerini yeni alternatif siyasi yapılanmalarda arayacakları anlamını taşımaktadır. Fakat burada şunu görmekte fayda var. Alternatif olarak sunulan siyasal yapılanmalar yine AKP’nin devamı niteliğindeki oluşumlardır. Bu oluşumların Türkiye siyasetine ve Kürt meselesine ilişkin bir gecede reform niteliğinde şeyler yapacağına olan inanç Türkiye siyasetinde ne kadar derin yapısal problemlere sahip olduğumuzun göstergesidir. Ve bir akıl Türküyle Kürdüyle topyekün herkesi buna inandırmaya çalışmaktadır. Ülkenin sahip olduğu temel hak ve özgürlüklere ilişkin problematik alanlarda ve özelde Kürt meselesinde seçim yaklaştığı zaman Kürt açılımı yatırımı yapanlar “onların Kürt kardeşleri”nin Türkiye siyasetinde gerçekten oyun kurucu ve en temel özne olduğunu bilmektedirler. Bu yüzdendir ki kurulan her yeni parti kendi tüzüğünde Kürt meselesine ilişkin inanmasa bile en azından “anadilde eğitim hakkı”na yer vermek zorunda hissetmektedir.
- Bu ittifakın, bu sentezin Kürt sorununun çözümüne bir katkı yapması mümkün mü?
Kürtler Kürt meselesinde geldiğimiz noktada en temel hak olan ifade özgürlüğünden bile bu kadar yoksunken bu sentezin sürece ne katacağına buyurunuz siz karar veriniz. Mesele bu ittifak değil, ittifaktaki zihniyet. Bu ittifakın dünya örneklerine bakıp yeni bir zihinsel paradigma inşa etmesi lazım. Siyaset şahıslar değil, ilkeler üzerine kurulmalıdır. Bugün oyunu bozanlar yarın oyunu kuranlar olabilirler. Kolombiya barış sürecinde barışa giden yolda en etkin rolü oynayan kişinin dönemin Savunma Bakanı Santos olduğunu unutmayalım. Kendi ifadesiyle “FARC’a benim kadar sert kimse vurmamıştır. Ama tüm savaşlar bir noktada bitmek zorunda ve bu da müzakere yoluyla bir çözümü bulmayı gerektiriyor… Ben, hayatımın bir gününü, barış ve huzur içinde olabilmiş bir ülkeye ait olarak geçirmedim. Bu savaş, gerçekten kanımızı emdi, enerjimizi bitirdi ve bizi, şiddete bağışıklık kazanmış bir hale getirdi. Bunları bir toplum kabul etmemeli”. İktidarıyla, muhalefetiyle, Türkiye ve dünya siyasalına baktığımızda etnisite ya da dine dayalı hak temelli toplulukların taleplerine cevap veremeyen siyasal yapılanmaların uzun soluklu siyaset yapamadıkları görülmektedir. Kürt meselesini çözemeyen iktidarları, Kürt meselesi ya da Kürtler çözer. Nitekim şayet AKP Kürt meselesini kalıcı ve onurlu bir barış ile çözebilmeyi başarabilseydi bugün orada kendisine muhalif Gelecek ve Deva adında iki yeni parti çıkmaz, siyaset arenasındaki ve daha önemlisi insanlık vicdanındaki yeri kalıcılaşırdı. Renan “ulus olmak biraz da unutmaktır” der ve ekler: “Fransa, Aziz Barthelemy katliamını anımsayarak ulus olamaz”. İnsanlığın ortak vicdanı; hak, adalet ve özgürlüğün tesisi için çabalayanların ve bu uğurda toplumsal şahitliklerini yapanların yurdudur. Bu yurda talip olanlar ilkin işe makam ve mülk hırkasından sıyrılmakla başlamalılardır.
Seher Akçınar kimdir?
Seher Akçınar, Adıyaman’ın Çelikhan ilçesinde dünyaya geldi. Dicle Üniversitesi Sosyoloji bölümünü okurken 28 Şubat uygulamaları nedeni ile öğrenimine bir süre ara vermek zorunda kaldı. 28 Şubat mağduru öğrenciler için çıkarılan aftan yararlanarak 2011 yılında okulunu bitirdi. Akçınar, Mazlumlarla Dayanışma Derneği (MAZLUMDER)’nin Diyarbakır şube başkanlığı yaptı. Sarmaşık Yoksullukla Mücadele Derneği Yönetim Kurulu üyeliği de yapan Akçınar, 25. Dönem HDP Erzurum Milletvekili olarak Meclis’te bulundu.
YARIN: İSLAMCILAR VE KADIN HAKLARI