“Kadıköy’de işkence yalanının görüntüleri ortaya çıktı!”
Kadıköy Bahariye’de polis saldırısına maruz kalan liselileri haberleştiren Takvim gazetesinin internet sitesindeki başlığını görünce meraktan bağlantıya tıklıyorum. Haberin detayı şöyle: “Görüntülerde terör yanlısı afişler taşıyan ve sloganlar atanların olması; izleyenlere ‘Bunlar nasıl liseli masum gençler’ dedirtti.”
Bunu diyen kim, onu bilemiyoruz ancak görünen o ki, bir gencin afiş taşıması veya slogan atması (bunlar bildiğiniz üzere hep ‘terörist’ olduklarına delil), yani “masum” olmaması işkence görmesi için çok yerinde bir sebep. Sabah’ın haberiyle devam edelim: “Polis grubu provoke eden ve kaos yaratma peşine düşen 4-5 genci gözaltına aldı.” Gazeteciliğin kitabını yeniden yazan Sabah gazetesinin henüz haberin en temel unsuru konusunda (dört mü yoksa beş mi) bilgisi yok, olsun. Devamına bakalım: “Polis otobüsünde yaşanan polise bıçakla saldırı olayı, önce ‘Polis işkence yapıyor’ yalanıyla yayıldı. Daha sonra da olay başörtüsü düşmanlığına dönüştürüldü.”
Olayın başörtüsüne nasıl bağlandığını anlayamıyoruz çünkü haberin devamında bu iddiayla ilgili tek satır yok. Yalandan kimse ölmüyor nasılsa… Fakat dün İnsan Hakları Derneği’nde basın açıklaması yapan işkence mağduru gençlerin iktidar yanlısı medyada çıkan haberlere bir çift lafı var: “Çıplak aramaya maruz bırakıldık. Elektroşoktan zevk aldıklarını gördük, bu işkence akşama kadar sürdü. Yaklaşık 3 5 saat araçta ters kelepçe ile durduk. Eğer bıçakla saldıran biri olduysa neden bizi polislerle akşama kadar aynı araçta tuttular?”
Basın açıklaması sonrası konuştuğum Devrimci Liseliler Birliği üyesi Nimet ve Çağdaş’ın kafasında birden fazla dikiş var. Anadolu lisesi mezunu Nimet’in bir kolu alçıda, meslek lisesini yeni bitiren Çağdaş’ın ise vücudundaki ekimozlar göze çarpıyor. Ölüm tehditlerine maruz kaldıklarını söylüyorlar. Nimet ve Çağdaş ile konuşurken geçen hafta çıktıkları ilk duruşmada tahliye edilen Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri geliyor aklıma. Duruşmada söz alan Yusuf’un titreyen sesi çınlıyor: “On dört gün boyunca gözaltında kaldım, darp edildim. Geleceğimin karartılması ile tehdit edildim. Duygusal olarak yıpratıcı bir süreçti.” Yusuf yaşatılan travmayı atlamamış. Gözaltında maruz kaldıklarını unutamıyor. Yusuf’un yüzü el kadar. Kocaman, mavi gözleri var. Yusuf arada es vererek konuşmasına devam etmeye çalışıyordu ama sesinin titremesine engel olamıyor: “Bir suç işlediğimi düşünmüyorum, propagandayı kesinlikle reddediyorum. Neden tutuklandığımı anlamış değilim. Karakoldayken sadece oradan bir an önce çıkmayı düşünüyordum. Ailem tehdit edildi, ben tehdit edildim. Psikolojik çöküntü yaşadım.”
Bu esnada Boğaziçili öğrencilere duruşma boyunca hangi sorular soruluyor peki?
“O pankartı tuttun mu?”
“Şu sloganı attın mı?”
“Bu sloganı atanı alkışladın mı?”
Bu kadar!
Sabah ve Takvim zihniyetiyle ele alırsak, onlardan âlâ terörist yok tabii…
Slogan atmak, afiş asmak ya da döviz taşımak kanunlara göre işkenceye gerekçe olabiliyorsa da bizde böyle bir malumat yok. İlkokul bilgisi artık bu, Amerika’yı yeniden keşfetmeye de gerek yok: İşkencenin bahanesi, gerekçesi, “ama”sı olmaz.
İşkenceyi yalan haberle, propagandayla örtemezseniz. Bu çocuklar, gençler onlar yaşatılanları unutmayacak. İHD’de basın açıklaması yapan gençlere bakınca öyle gözüküyor ki, unutturmayacaklar da: “Biz eğitim sistemine karne vermek istiyorduk, amacımıza ulaştığımızı sanıyoruz. Bizim için sistem sınıfta kalmıştır.”