Pınar Abdal
Geçtiğimiz hafta, bir eğitim yılı daha kapandı, çocuklar karnelerini aldı. Ama bazı çocuklar için “mesai” asıl şimdi başlıyor; reklamlarda gördüğümüz karne hediyelerinin hiçbirini alamayıp, bunun yerine atölyelere, tarlalara, inşaatlara doğru yol alan çocuk işçiler…
AKP Hükümeti, 2018’i çocuk işçilikle mücadele yılı ilan etti. Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Deklarasyonu imza töreninde Emine Erdoğan “Allah’ın bize emanet olarak verdiği çocuklar bir işgücü değildir, beşeri sermaye hiç değildir” dedi. Ardından söz alan (çünkü işverenlerin her konuda ve muhakkak bir diyeceği olur) TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ise Emine Erdoğan’ı destekleyerek “Çocuk işçiliği hayat hırsızlığıdır. Küçücük hayatların, büyük geleceklerin, küçücük bedenlerden çalınmasıdır” dedi.
Rıfat Bey ve onun sınıfından olanlar ile Hükümetin çocuk işçilik konusunda yap(ma)dığını bildiklerimiz, hiç de böyle düşünmediklerini gösteriyor oysa. İSİG Meclisi, 12 Haziran Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü için hazırladığı raporda bu gerçeği gözler önüne serdi: Türkiye’de 2 milyonun üzerinde çocuk işçi var. Çocuk işçiler çalışırken ölüyor. Son 5,5 yılda en az 319 çocuk işçi öldü. Hatta hükümetin çocuk işçilikle mücadele yılı ilan ettiği 2018’in başından bu yana bile 27 çocuk çalışırken öldü! Ölen 319 çocuğun 100’ü 14 yaş ve altında. Yani sözüm ona “kanunen” asla ve kata çalışması mümkün olmayanlar…
En çok çocuk iş cinayeti Adana, Şanlıurfa ve Gaziantep gibi çocuk işçiliğin yaygın olduğu illerde yaşandı. Ölümlerin yarısından fazlası İş Kanunu’nun, denetlemelerin ve resmi istatistiklerin görmediği tarım işkolunda. Ücretsiz aile işçiliğinin ve küçük yaşta çalışmanın da yaygın olduğu bir sektör tarım aynı zamanda.
Hem okuyup hem çalışan işçi çocukların sayılarında büyük bir artış var. Bu yüzden de işte, çocuk iş cinayetlerinin her yıl mayıs ayından itibaren yükselişe geçtiğini ve ağustos ayında en çok çocuk iş cinayetinin yaşandığı söylüyor İSİG Meclisi’nin raporu.
Hal böyleyken İSİG Meclisi’nin raporda sorduğu soruyu soralım ve ekleyelim: 6 yıldır çocuk işçiliğine dair verileri açık bir biçimde yayınlamayan hükümetin çocuk işçilikle mücadele edebilmesi mümkün müdür? Verileri yayımlamamak (gizlemek) de bir çocuk işçiliği destekleme politikası değil midir?
Ama daha da ötesi var… Milletvekili Murat Emir’in BİMER’e yaptığı başvuru sonrası, 2018 yılının Haziran ayına kadar yalnızca 23 işyerine 39 bin 343 TL idari para cezası verildiği ortaya çıktı. Çocuk İşçilikle Mücadele Yılı ilan edilen yılda, çocuk işçilikle mücadele ettiğini söyleyen devlet, sadece 23 işyerindeki çocukları görebilmiş!
İmza törenlerinde “çocuk işçiliği hayat hırsızlığıdır” diyen patronlar ise adeta çocuk işçiliğin yol haritasını çiziyor hükümete. Çıraklık, stajyerlik gibi “yasal çocuk işçiliği” onların kalemlerinden çıkıp Meclis kapılarını yokluyor. Çocuk emeğinden sonuna kadar istifade edenler, işveren teşviklerinden yararlanıp, MEB ile protokoller imzalayarak çocuk işçi ordusunu asgari ücretin çok altında ücretlerle çalıştırıyorlar. Bugün sayısı 1,5 milyona yaklaşan stajyer-kursiyer-çırak sömürüsü bunun en çarpıcı örneği.
Hal böyleyken, bırakın da bu kez çocuklar anlatsın ne olduğunu. Susun da bu kez, sırf hep “siz” konuştuğunuz için emeği sömürülenler anlatsın gerçekte ne olduğunu… Susun da bu kez, adlarının bile gizlendiği çocuk işçilerin, bir utanç anıtı gibi karşımızda duran isimleri anlatsın! Çünkü “kurtların özgürlüğü, kuzuların sonu” demektir.