Dünyaya büyük korku salan IŞİD’in birçok yönü irdelense de bu karanlık sisteme alabildiğine sıradan hayatlarıyla katılan, IŞİD sistemine çocuk yetiştirmekle görevli kadınlar pek görülmedi. Nereden ve nasıl geldiler, neler yaşadılar ve kötülüğün bir parçası olduklarının ne kadar farkındalar?
Fatma Koçak-Kobani
20. yüzyılın en büyük filozoflarından Hannah Arendt “Totaliterizmin Kaynakları” adlı kitabında, 19. ve 20. yüzyıllarda egemen olan ideolojilerin, insanı, istenilen şeklin verilebileceği işlenmeye müsait bir madde gibi gördüklerini ve insanların bu ideolojilerin istediği yönde eylemlerde bulunmasının ne denli olumsuzluklara ve kötülüklere sebebiyet verdiğini anlatır. Günümüzün en kanlı terör örgütü IŞİD, bu tespitin doğruluğunu bir daha kanıtlıyor.
Bugüne kadar hep IŞİD’li erkekler konuştu/konuşturuldu. Onların uluslararası bağlantılarını, işledikleri ağır insanlık suçlarını ve itiraflarını okuduk. Okuduklarımızın hepsi gerçekti ama bu IŞİD’in öne çıkan yüzüydü. Peki bu örgütü destekleyen ve onun için savaşan kadınlar? En son Bağuz’dan kafileler halinde çıkan siyah çarşaflı kadınlar ve işaret parmakları havada poz veren çocuklar bize neyi anlatıyor?
Özerk Yönetim’in verilerine göre Kuzey ve Doğu Suriye’deki kamplarda, IŞİD’in denetimindeki alanlardan çıkan ya da önceden kaçan 70 bine yakın insan var. Bunların 20 bine yakını kadın. Cezaevlerinde ise 4 binden fazla erkek ve 200 civarında kadın bulunuyor. Dünyanın 27 ülkesinden “cihat” için gelen bu insanların ne olacağı, nasıl yargılanacağı ayrı bir tartışma ve çözüm konusu.
Lakin kadınların tam bir “erkek” örgütü olan IŞİD’in sistemini niçin benimsediği ise daha detaylı bir bakışı gerektiriyor. Bu amaçla cezaevlerindeki ve kamplardaki kadınlarla yaptığımız görüşmeler, “kötülüğün sıradanlığının” nasıl insan hayatını esir alabildiğini gözler önüne seriyor.
Film değil gerçekti!
Ortadoğu’daki kaosun ortasında, coğrafyayı korku ile esir almaya çalışan bir güç sahneye çıktı. Turuncu kıyafetler içindeki insanların kameralar karşısında başlarının kesilmesi, bir kafeste ilahiler eşliğinde yakılan insanlar, recm edilen kadınlar, kurulan köle pazarlarında elleri zincirlenip siyahlar giydirilerek satılan kadınlar… Bunlar tarihten uyarlama bir film sahnesi değildi, içinde bulunduğumuz çağda yaşadığımız bir hakikatti. Dünya karanlığın adım adım gelişini sessizce izledi. Musul’un ele geçirilmesi ve ardından Şengal’e yönelik soykırım saldırıları sonrasında kurak çöllerde yola düşen kadınlar ve çocuklar… Onların aç ve susuz öldüğü görüntüler neredeyse naklen yayınlandı. Tüm yazılı-yazısız kurallara göre bir insanlık suçu işlendi. Egemen güçler bağırlarında yetiştirdikleri bu canavarın ne kadar ilerleyeceğini görmek için bir adım geride durup, soykırımı resmen izledi.
Öte yandan IŞİD’e katılan insanlar, petrol ve ganimet ile illegal ticaret yapıp, bu ticaretten “cihatçı” devşiren ve insanları katı totaliter bir sistem altında yaşamaya mahkûm kılan bu harekete “dinlerini yaşamak için” katıldıklarını söylüyorlar. Bu katılımlar bu kadar masum muydu? İngiliz rapçiden, Fransız propagandacıya dünyanın her yerinden Irak ve Suriye’ye gelenler, yerli halkları soykırımdan geçirdiler. Bin yıldır bu topraklarda insan öldürmenin en sağlam gerekçesi olarak din adına soykırım yapan bu insanlar kimdi? Sistemlerini hangi ayaklar üzerinden kurumsallaştırdılar? Ve asıl soru; bu sisteme alabildiğine sıradan hayatlarıyla katılan, IŞİD sistemine çocuk yetiştirmekle görevli, IŞİD’in aile ve hukuk düzenine tabi olan kadınlar kimdi? Nereden geldiler, nasıl geldiler, neler yaşadılar ve kötülüğün bir parçası olduklarının ne kadar farkındalar?
‘Mücahitlere hizmet için…’
IŞİD sistemi “cihat” adı altında işgal ve biat üzerine kuruludur. İşgal sadece toprağın değil, “cariyelik” adı altında köle pazarlarında kadınların da “işgal” edildiği bir sistemdir. Bilindiği kadarıyla IŞİD’in kadınlara yönelik ilk fetvaları Haziran 2014 yılına denk gelir. Musul’un işgal edildiği günlerde, örgütün yayın organı olan Takva’da 2 ayrı fetva yayınlandı. Birincisi, “Dünyanın her yerindeki Müslüman kadınlar, cihat için gelin” çağrısıdır. Bu çağrının devamında şok edici şu cümleler dikkat çeker: “Cihat eden mücahitlere hizmet etmek Allah katında makbuldür ve bu kadınlar cennetin kapısından içeri girmiş sayılırlar…”
İkinci fetva ise savaşta esir alınan kadınlara yönelik olarak yayınlandı. Örgütün şer’i kadısı olarak bilinen Ebu Hemmam tarafından yayınlanan fetvada, cihat savaşlarında “ganimet” olarak görülen kadının hadislere dayanılarak “cariye” olarak alınabileceği, kafir kadınların “helal” görülmesi için cihada gönül verenlerin çok sebebi olduğu savunuldu. Akabinde dünyanın birçok yerinden IŞİD’e katılanların haberleri gazete sütunlarında yer almaya başladı. İşte kadınların katıldığı IŞİD sistemi…
Modern köle pazarı: Maddafeler
Suriye’de örgütün hakim olduğu yerlerde kadınlar için makaralar yani diğer adıyla maddafeler (kadın misafirhaneleri) kuruldu. Hemen hemen her toplulukta (ketibe) en az bir maddafe bulunuyordu. Ve bu yerlerde en az 50 en fazla 100 kadın kalıyordu. Sayı 100’ü geçtiğinde ketibenin kendine yeni bir maddafe açma yetkisi vardı.
Bu yerlerin işleyişi ise modern köle pazarlarını andırır. Eş, baba, kardeş yani herhangi bir erkeğin himayesinde olmayan kadının evde kalma şansı yoktur ve bu kadınlar maddafelerde kalmak zorundadır. Kadınlar sadece evlendiklerinde bu misafirhanelerden çıkabilirler. Kadının evlendiği kişi izin verirse hemşirelik, çevirmenlik ya da kız çocuklar için öğretmenlik yapabilir. Kadına biçilen temel roller El Xansa Tugayı’nın manifestosunda şu şekilde tarif edilir: “Kadın Adem’den, Adem için yapılmıştır. Bunun ötesinde yaratıcısı, kocası için eş olmaktan daha büyük bir sorumluluğu olmadığını hükmetmiştir.” Yani kadının temel görevi erkeğe hizmet ve soyun sürdürülmesi üzerine kuruludur. Bunun dışındaki her türlü davranış, karşı çıkış ve istek “Şeytana hizmet, iffetsizlik” olarak görülür.
Evlilik ve ailenin şekillenmesi
Görüştüğümüz kadınların verdiği bilgiler, IŞİD hakkında çıkan yazılı kurallar, fetvalar ve ilgili referanslara baktığımızda evlilik işlerine Şer’i Kadı denilen bir tür mahkemenin baktığını görüyoruz. Maddafede kalan ve hiçbir erkeğin himayesi altında olmayan kadınlar ile savaşmak için gelen erkekler ya da ikinci-üçüncü eş almak isteyen erkekler, bu misafirhanelerin sorumlusu olan kadınlar aracılığı ile evlendirilir. Görüştüğümüz kadınların birçoğuna göre, “Çok sıkıntılıydı, koşulları zordu” dedikleri maddafelerden kurtulmak için evlilik zorunlu bir tercih. Eşleri savaşta ölen kadınlar ise babası ve kardeşi yanında değilse maddafeye geri dönerek tekrar evlendirilmeyi bekler.
Boşanmak erkeğin hakkı
Boşanma da Şer’i Kadı’nın denetiminde. Bir erkek boşanmak istediğinde mahkemeye başvurup, “Çocuğu olmuyor, iffetsiz, bana itaat etmiyor” gibi nedenlerle kadını rahatlıkla boşayabilir. Görüştüğümüz IŞİD’li kadınlar, kadına da boşanma “hakkının” verildiğini ancak erkeğin tersine kadında ağır ve zorlu şartlar arandığını, hatta boşanmanın çoğu kez kadının aleyhine döndüğünü söylüyor: “İffetsizlikle suçladıklarında ve şahit bulduklarında boşanmak bir yana cezalandırılıyorduk, o yüzden çok mecbur kalmadıkça mahkemeye gitmiyorduk.” IŞİD’in evlilik ve boşanmayla ilgili metinlerinde, “Bir kızın dokuz yaşında evlenmesi meşru görülür” ibaresi yer alır ve devamında erkekler için bu yaş 20 olarak belirlenir. Kadın için boşanma şartları zorlaştırılır ve “Erkek erkekliğini yapmıyorsa, kadının rızkını vermiyorsa” gibi muğlâk cümlelerle geçiştirilir.
Suç olarak görmüyorlar
Peki yaşamın temel ihtiyaçlarının bile “sahiplik” eden bir erkek olmadan karşılanamadığı bu sistemi, bu kadınlar neden tercih etti? Bunu, bu “karanlığı seçen” kadınlara sorduk. Hayatları ve IŞİD’deki deneyimleri benzerlik taşıyan bu kadınları dinlerken, yanıtın çok yalın olmadığını görüyoruz. Farklı serüvenlerden yola çıkan insanların, buluştukları bu karanlığa alıştıklarını ve tek gayelerinin hayatta kalmak olduğunu görünce de şaşırıyoruz.
Bazıları “Dinimi yaşamaya geldim, hicabımı rahat giymek için geldim” şeklinde “masumlaştıran” yanıtlar verirken, bazıları da sorumuzu çocukluk travmalarıyla açıklamaya çalıştı. Bazıları ise yoksulluk, parçalanmış toplumsallığın yarattığı manevi boşluk, sürüklenme ve gelenekler nedeniyle evlendiği erkeğin gittiği yoldan gitme gibi gerekçeleri sıraladı. Ancak birçoğunun ortaklaştığı tek şey vardı; “sahiplerinin” kölesi olarak hizmet ettikleri IŞİD sisteminin insanlık suçlarını suç olarak görmüyorlardı.
Eğitim
Görüştüğümüz kadınların hemen hemen hepsi çalışmayıp evde çocuk baktıklarını söylerken, bir kısmı da “Kur’an eğitimi gördük” diyor. Bazı kadınlar ise dikiş-nakış, çeviri ve ebelik konularında kurs gördüklerini ve kısmi olarak evde ya da sadece kadınların olduğu yerlerde (doğum, hasta bakımı ve Kuran eğitimi) çalıştıklarını söylüyorlar.
Örgütün yayın organlarındaki “Kadın eğitimi”‘ konulu başlıklarda, kadınların beşeri bilimlere yönelmesine “gerek olmadığını” ve hoş karşılanmadığını okuyoruz. Kız çocukları için eğitim müfredatı da şöyle anlatılıyor: “Yedi yaşından dokuz yaşına kadar fıkıh ve din, Kur’an Arapçası öğrenilecek. On yaşından on iki yaşına kadar daha fazla din çalışması, özellikle fıkıh, kadınlar, evlilik ve boşanmaya ilişkin fıkıha odaklanma olacak. Bu iki konuya ek olarak dikiş-nakış, yemek pişirmenin temelleri de öğretilecek. On üç yaşından on beş yaşına kadar daha fazla şeriata odaklanılacak.”
Seyahat ve iletişim
Kadının her alanda erkeğin hizmetine ve denetimine tabi olduğu IŞİD’de, seyahat edebilmek için de erkeğin izni gerekiyor. Dünyanın birçok yerinden gelen kadınların pasaportları elinden alınmış ve maddafe sorumlularına teslim edilmiş. Kadınlar ancak yanında bir erkek olduğu zaman şehir değiştirebiliyor. Alışveriş için sokağa çıkmaları ise uygun görülmüyor. Sadece “eşleri savaşta uzun süre kaldığında” alışveriş yapmaları mümkün olmuş.
Kadınların televizyon izlemesi, telefon ve internet kullanması da yasaklanmış. Sadece propaganda işini yapan ve sistemin yürütücüsü olan kadınların internet ve telefon kullanma hakkına sahip olduğunu söyleyen kadınlar, 2014-2015 yıllarında televizyon izleyebildiklerini daha sonra televizyonun kadınlar için yasaklandığını anlatıyor. Çoğunun dünyadaki gelişmelerden habersiz oluşu bu anlatılanları doğruluyor.
Suç ve ceza
IŞİD’de kadınlar için neyin suç olduğu ve neyin ceza gerektirdiği konusunda yazılı metinlerden bir sonuca varmak neredeyse imkansız. Ancak görüştüğümüz kadınların anlatımları tabloyu yeterince özetliyor. Örneğin hicaba uygun giyinmeyip “suç işlediği” için sokakta zabitler tarafından gözaltına alınan bir kadının cezası 10 ile 100 kırbaç arasında değişiyor.
Evli olan bir kadının eşinin ihtiyaçlarını karşılamaması (tecavüze direnmesi) ise boşanma ve 6 aydan az olmamak üzere hapis cezası anlamına geliyor. Erkekten izinsiz çalışan kadın için bir yıldan az olmamak kaydıyla hapis cezası ve Şer’i Kadı’nın takdir ettiği oranda kırbaç cezası uygulanıyor.
Kadın bir erkekle yan yana görüldüğünde ve buna 3 erkek şahitlik yaptığında “zina” sayılıyor ve cezası recm edilerek öldürülmek oluyor. Eşinin olmadığı zamanlarda makyaj yaptığı tespit edilen ve buna ilişkin aleyhine şahitlik yapılan kadına yine Şer’i Kadı’nın uygun gördüğü sayıda kırbaç cezası veriliyor.
* Bu yazı dizisi Gazete Karınca ile eş zamanlı yayınlanmaktadır.
Yarın:
Sorbonne hukuktan Rakka bekçiliğine: Fatiha