Son zamanlarda Rusya, Suriye’de kendi amaçlarına ulaşmak için Türkiye’yi bir siyasi enstrüman olarak kullanmaktadır. Kürt denince kırmızı gören boğa misali çılgına dönen Türk devletinin sağlıklı düşünmekten uzaklaşması Rusya ve benzeri devletlerin bölgesel politikaları için ekmeğe yağ sürmek anlamına gelmektedir.
Kürdün anasını görmemesi için Türk devletinin peşkeş çekmeyeceği değer yoktur. Faşist zihniyetin Kürt düşmanlığını Rusya çok iyi kullanmakta ve her türlü tahriki yaparak Türkleri sahaya çekmeye çalışmaktadır. Lavrov’un belli aralıklarla Ankara’ya “Bak Kürtler devlet kuruyor” hatırlatması yapmasının nedeni de bu zaten. Ne de olsa Türk devleti için Kürtler hem yurtta hem de dünyada düşman!
Önümüzdeki iki-üç haftada Kuzey ve Doğu Suriye halkları olası bir işgal girişimine karşı tetikte olmak zorunda. Son zamanlarda her ne kadar faşist ittifak sözcüleri tarafından yapılan tehditlerin tonunda bir düşüş olsa da seçim tarihinin açıklanması ile savaş sürecinin de hızla devreye gireceğini tahmin etmek için çok fazla emare var.
Kürtler başka güçlerin pozisyonuna göre hareket etmemeleri gerektiğini Efrîn-Serêkaniyê-Girê Spi örneklerinde acıyla tecrübe ederek yaşadılar.
Kürtler ABD’nin Rusya ve İran’ın ne dediği ile fazla uğraşmadan gerekli tedbirleri almak zorundadır. En küçük bir gaflet ve yanılgılı beklentiler yeni Efrîn’lerin gerçekleşmesini beraberinde getirecektir. Gelinen aşamada Kürt halkı için en büyük tehlike başkalarından beklentili ruh haline girilmesi olur.
Unutmamak gerekir ki Türk devletini durduran ya da durduracak olan yegâne güç ne ABD ne de Rusya’dır. Bizzat durdurucu güç Kürtlerin ta kendisidir. Bu yüzden hegemon güçlere gereğinde fazla çağrı yapmak anlamsızdır.
Hegemon güçler çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yaparlar. Çıkarları Rojava’da kalmayı gerektiriyorsa kalırlar, çekilmeyi gerektiriyorsa çekilirler. Bu çok nettir. Dikkat edilirse DAİŞ’in Kobanê’yi işgal etmek istediği süreçte hiç çağrı yapılmamasına rağmen bu güçler kendiliğinden gelmişlerdi. Neden? Çünkü çıkarları bunu gerektiriyordu. O dönemde DAİŞ karşısında durabilecek yegâne ve kurtarıcı güç büyük direnen Kürtlerdi.
Sürekli olarak “Garantör devletler gereğini yapsın” çağrıları toplumda yanlış beklentiler oluşturmaktadır. Kendi özgücüyle mücadeleye etmek yerine başkasından beklemek zamanla içte çürümeyi sağlar. Bu çürüme direnişi değil ihaneti büyüttüğü gibi halkın kendi öz imkanlarını da kullanmamasına neden olur. Esas tehlike de budur.
Tecrübeyle sabittir ki Rojava’da Rusya ve ABD’nin Kürtlere vereceği hiçbir şey yoktur. Kürtlerin kara kaş ve kara gözleri için Suriye’de bulunmadıkları biliniyor. Haliyle hiç kimse çıkarlarının dışında Kürtlere bir şey vermeyecektir.
Bugüne kadar Rojava’da elde ne varsa mücadele edilerek kazanıldı. Kazanmak için Kürtlerin özgücüne inanmasından başka ne bir yol ne de seçenek vardır. Yanılgılı beklentiler ABD ve Rusya başta olmak üzere bölgede hegemonya kurmak peşinde olan güçleri tanımamak anlamına gelmektedir.
ABD ve Rusya için Türkiye stratejik bir öneme sahiptir. Bu güçler Türk devletini yanında tutmak istiyor. Bunun bilincinde olan AKP/MHP faşist ittifakı ise bu koşulların sunduğu en ufak olanağı bile Kürtlere düşmanlık yaparak değerlendirmek istiyor. Mevcut durumda ABD saldırılara gözlerini kapatırken Rusya ise ateşli bir biçimde işgali desteklemektedir. Uzun lafın kısası hegemonik güçlerin Rojava’da yeni işgal saldırılarına yol verdiğini bilmek ve buna şaşmamak gerekir.
Hal böyle olunca Kürtler sağa sola sürekli çağrılar yapmak yerine özgücüne güvenerek tüm imkanlarını seferber etmeli. Zira yeni işgal saldırılarından korunmanın mücadele etmekten başka da bir yolu yok.