Türkiye’deki otoriter, merkeziyetçi ve tek adama dayalı sistem coronavirüs zamanında da sürmektedir. Hatta daha merkeziyetçi ve tek adam sistemi olarak. Zaten Tayyip Erdoğan başka işim yok, diyerek virüsle ilgili her adıma, her tedbire karışmaktadır. Bu nedenle futbol müsabakalarının ertelenmesi gecikmişti. Hatta şimdi bu virüs için toplanan Bilim Kurulu’nun önerilerini bile dikkate almıyormuş.
Tüm dünyada coronavirüsle mücadele şeffaf hale gelirken, Türkiye’de her şey Saray’dan yürütülüyor. Tüm dünyada sağlık örgütlerinin söyledikleri dikkate alınırken, Türkiye’de dikkate alınmıyor. Hata sağlık örgütlerinin uyarıları panik yaratma olarak değerlendirilip suçlanıyor. Zaten Türkiye’de hala korkudan gerçekleri kimse söyleyemiyor. Yani herkes kendileri gibi hasta sayısını gizlemeli, ölüm sayısını az göstermelidir. Bir zamanlar ne kadar PKK’li öldürdüğünü her gün cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ilan ederdi. Şimdi kaç kişinin öldüğünün söylenmesinin Tayyip Erdoğan tarafından belirlendiği, açıklamayı da Sağlık Bakanı’nın yaptığı söyleniyor. Böyle düşünülmesi de yanlış değil. Çünkü Sağlık Bakanı basın toplantısı yapıyor, orda hasta ve ölü sayısı belirtmiyor, ama daha sonra bakanın hesabından şu kadar hasta tespit edildi, şu kadar ölüm var, açıklaması yapıyor.
Dünyanın birçok ülkesinde alınan tedbirler Türkiye’de alınmıyor. Örneğin sokağa çıkma yasağı ilan edilmiyor. Böyle olsa işçiler çalışmayacak, patronlar sömüremeyecek. Çok eleştiri gelince esnek çalışma olacak denildi. Bugünlerde çok kullanılan keçi can derdinde kasap et derdinde deyimi tam da AKP iktidarı ve Türkiye’nin patronları için geçerli. Hani kederde de, kıvançta da birdik! Patronlar evinde, işçiler yan yana çalışma mesaisinde! Bu uygulamanın bir tek faydası olabilir. İşçiler, emekçiler, yoksullar Türkiye’de patronları neşelendiren bu iktidarın gerçek karakterini daha iyi görmüşlerdir.
Sağlık Bakanı testlerin daha yeni artırılacağını söyledi. Almanya ve Fransa’nın bir günde yaptığı test, Türkiye’de bir hafta-on günde yapılıyor. Türkiye metropollerinde daha çok da durumları iyi olanlar, yandaşlar bu imkandan yararlanıyor. Bazı özel hastanelerde parayı basan test yaptırıyormuş. Zaten Kürt illerine test kitleri daha yeni gönderilmiş. Çin testlerini övdüler. Ancak Çekya ve İspanya bu kitlerin verimsiz olduğunu açıkladı. Bu kitlerin doğru test yapma oranı düşükmüş. Kaldı ki doğru olsa bile test oranı çok çok düşük. Salgının önüne böyle nasıl geçilecek? Bu iktidar o kadar partizancı ki bu dönemde katkısı olacak KHK’larla işten atılan sağlıkçıları bile işe almadı. Şu kadar sağlıkçı alacağız dediler. Herhalde bunda da yandaşlar tercih edilecektir.
Hala anlamış değiliz, herkes evde kalsın deniliyor, ama işçilerin bir kısmı yine fabrikalara ve işyerlerine gidiyorlar. Hiç değilse bu kadar evde kal propagandası yaparken bu kural tüm işçiler için geçerli değildir, desinler. İşçiler biz evden çıkmıyoruz, diyerek işe gitmezse ne ile karşılaşırlar? İşçiler mahkemeye başvursalar ve cumhurbaşkanı evden çıkmayın, dedi, şu dedi, bu dedi derse ve işe gitmeseler nasıl bir karşılık verilecek? Bu kadar saçma bir durum olabilir mi?
Biz şimdi işçilere evden çıkmayın dersek işçileri suça mı teşvik etmiş olacağız? Bazı sendikacılar, siyasi çevreler işçiler greve gitsin dedi, çok haklılar. Ama grev çağrısı yapanlar bile suçlandı, tehdit edildi. Aslında iktidar, devlet bakanları, cumhurbaşkanı herkes evde kalsın diyerek işçilerin ücretli izinli sayılması gerektiğini söylemiş olmuyorlar mı? Ama bu uygulanmıyor. İşçiler hükümetin, yetkililerin çağrılarına uymayıp evden çıkıyorlar. İşçiler evden çıkarsa hiç kimseye evden neden çıkıyorsun, denilemez.
İşçilerin bir kısmı işten atıldı, bir kısmı ücretsiz izne çıkarıldı. Ancak bir kısmı da hala çalışmaktadır. Bu konuda eleştiriler gelince esnek çalışma kararı alındı. Ancak bu kararla da mevcut saçmalığın üstü örtülemez. Evden çıkılmasın derken işçileri zorunlu işe çağırmak suç değil midir? Hukuki olmasa da ahlaki olarak suç işleniyor. Bunu da başta cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar ve devlet yetkilileri yapıyor.
İşçiler canını sokakta bulmuş; ya da virüsün işçilere bulaşmadığı tespiti yapılmış. Mevcut duruma işçi sendikaları neden isyan etmiyor anlaşılır gibi değil. Kuşkusuz fırın, eczane, hastane gibi zorunlu olarak açık olacak yerler olur. Bunun gibiler dışında hiçbir fabrikanın şu anda çalışma zorunluluğu yoktur. Bizzat Cumhurbaşkanı ve Sağlık Bakanı bir ay dayanın demiyor mu? Bir ya iki ay işe gidilmediğinde sömürünün azalması dışında ne fabrikalar çöker ne de mevcut ekonomik sistem. Böyle bir durumda işçilerin, memurların maaşı verilemez mi? Yine sokağa çıkıp çalışamayanlara maddi destek verilemez mi? Tabi ki toplumsal dayanışma gereği bu tür destekler devlet ve patronlar için bazı giderler ortaya çıkarır. Ama bu da insan sağlığı için gereklidir.
Şu anda iktidarın tercihi insan sağlığı değil, para kazanmadır. Acaba virüs böyle mi fırsata çevrilip Türkiye ekonomisi diğer ekonomiler karşısında güçlenilecek. Bu mantığı da anlayan yok.
Bir taksiciye mikrofon uzatılıyor, o da; para alıyorum, para üstü veriyorum, bundan dolayı virüs kapmış olabilirim, eve gitmeye korkuyorum, diyordu. İşte Türkiye’de virüs halleri böyle. Aziz Nesin yaşasaydı şimdi yüz tane virüs halleri kitabı yazardı. Zaten Sağlık Bakanı her gün Aziz Nesin için bir kitap yazılacak malzeme sunuyor.
Herhalde Türk’e virüs bulaşmaz tezi; işçiye, Kürt’e ve tutukluya virüs bulaşmaz olarak değiştirildi!