1 Mayıs dünya işçi sınıfının 1880’li yıllarda direnişe geçmesi ve sonrasında 8 işçinin idam edilmesi tüm dünyada birlik, mücadele ve dayanışma günü oldu. İşçi sınıfı ile birlikte yoğun sömürüye tutulan doğal yaşam arasında paralellik var
Yusuf Gürsucu
1880’li yıllarda çalışma şartlarının çok kötü olduğu, küçük çocukların karın tokluğuna çalıştırılması ve 14-15 saate kadar varan iş günleri söz konusuydu. Şirketler eşi görülmemiş bir hızla büyürken, işçiler, işyeri güvenliği, sağlık koşulları, örgütlenme ve grev gibi en temel haklarını dahi tanımayan bir siyasi ve hukuki sistem ile karşı karşıyaydılar. 1881 yılında yarım milyon işçiyi temsilen kurulan Örgütlü Meslek ve Emek Birlikleri Federasyonu “8 saatlik iş günü” mücadelesini ülke geneline yaymak ve işçilerin kararlılıklarını göstermek amacıyla mücadeleyi yükseltti.
350 bin işçi greve çıktı
ABD’nin şikago kentinde 40 bin tekstil işçisinin gerçekleştirdiği eylem kanla bastırıldı. Aynı kentte, bir fabrikada 8 saatlik işgünü için greve çıkan 1400 işçi işten atıldı. Aynı tarihlerde greve çıkanlara ateş açıldı ve 4 işçi yaşamını yitirdi. Saldırılar, mücadele ateşini söndürmedi, aksine körükledi. ABD ve Kanada’da sendikalar ve diğer örgütlerin yükselttiği mücadele sonucu 1 Mayıs 1886’da yaklaşık 350 bin işçi greve çıktı. 1 Mayıs sonrası işten atmalar, baskılar yoğunlaştı. Olaylara neden oldukları gerekçesiyle 8 işçi hakkında idam istemiyle dava açıldı.
4 işçi idam edildi
İşçiler idam cezasına çarptırıldı. Dört işçi önderi Albert PERSONS, Adolph FISCHER, George ENGEL ve August SPIES, 1 Mayıs 1886 yılında 8 saatlik iş günü mücadelesinde önderlik yaptıkları için idam edildi.
Albert PERSONS isimli işçi, özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, mahkeme heyetinin karşısında tarihe geçecek sözlerini söyledi: “Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım.”
Dünya işçileri ayağa kalktı
İşçi önderlerinin cenaze törenine yüz binlerce insan katıldı. ABD’de yaşanan bu olaylar uluslararası işçi örgütlerini harekete geçirdi. II. Enternasyonal 1889’da Paris’te düzenlediği kongrede, Amerikan işçilerinin mücadelesini desteklemek amacıyla dünya çapında gösteriler düzenledi. 1890’dan başlamak üzere 1 Mayıs’ı da, “Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kabul etti. Kapitalizmin ortaya çıkışından bu yanan sermaye emek ve doğa sömürü üzerinden büyürken kaybeden işçiler ve doğal yaşam oldu. Maden işçileri ve doğa sömürü arasındaki paralellik ise dikkat çekici.
Doğa sömürüsü ve işçiler
İliç’te doğa yağması sınırsızca sürdürülmesiyle ortaya çıkan yıkım Mezopotamya havzasını da içine alarak büyük bir tehdit olarak varlığını sürdürürken, 9 işçiye mezar olan siyanür yüklü 35 milyon m3’ü aşan yığının altından sadece 2 işçinin cansız bedenine ulaşıldı. Diğer yandan Afşin-Elbistan B Termik Santrali için kömür üretimi yapılan alanda meydana gelen göçükte 2011 yılında toprak altında kalan 11 madenciden 9’unun cansız bedeni 13 yıldır yıkılan yığının altında bırakıldı.
Doğa hammadde
Kapitalizm endüstriyel üretimlerini gerçekleştirirken doğal yaşamı bir hammadde deposu olarak görüp sınırsızca kullanır. İşçilerin canı pahasına ocaktan çıkardıkları madene fiyat biçilirken patronun elde ettiği kâr ise işçinin sırtından elde edilmektedir. Çıkarılan madenin değeri ile bu malların üretimi için işçiye ödenen ücret arasındaki fark sermayenin en önemli birikimidir ve bu birikim işçi emeğinin tam karşılığıdır.
En ağır sömürü madenlerde
Kapitalizm işçi sömürüsüyle elde ettiği birikimleri yeniden değerlendirmek için yine doğaya geri döner ve yine işçiler ölümüne çalıştırılır ve kapitalist sistem kendisini bu yolla sürekli yeniler. Bu yenileme sürecinde kaybeden yani kanı emilenler her zaman doğa ve işçilerdir. Bu süreçlerde madenlerde çalışan işçiler maden tozları ile madenlerin içerdiği ağırmetallerle zehirlenerek ciddi hastalıklarla yüzyüze kalır. Hastalanan işçi ise patron tarafından kendisine yararlı olmayacağı gerekçesiyle işten çıkarılır. Vücudunu saran hastalık sürekli ilerlerken iş yerinde sigorta süresi yeterliyse ve şanslıyla 8 ay işsizlik maaşı alır ve maaş kesildikten sonra hastalıktan kaynaklı yeni bir işe de giremeyen işçinin sağlık sigortası da biter ve işçi ölüme terk edilir.
Silikozis ölüm demek
İşçiler maden ocaklarında grizu ve maden çökmelerinin dışında sinsice onları öldüren birçok hastalığa yakalanır. Kuvars ve feldispat maden işçilerinin karşılaştığı sonun dışında kuvarsla ‘kot taşlama’ yapan işçilerde silikozis hastalığı ortaya çıkmaktadır. Silikozise yakalanan bir işçi bir daha iflah olmaz yani iyileşmesi imkansızdır. Bu güne kadar kot taşlama işçilerinden bu hastalığa yakalanan işçi sayısı 10 bin civarındadır. Bingöl Karlıova ilçesinin 300 haneli Taşlıcay Köyü’nde neredeyse her evde bir silikozis hastası olduğu ve genç yaşta yaşamlarını yitirdikleri bilinmektedir. Silikozis hastalığı aynı zamanda demir-çelik işletmelerinde ve birçok iş kolunda da görülmektedir.
Uranyum ve dullar köyü
Uranyum madenciliğini genişletmeye çalışan Türkiye’de işçilerin nelerle karşılaşabileceklerini önceden görmeleri gerekir. Kanada Eldorado Maden Ocağı’nda erkekler 1932’de çalışmaya başladı. 1934’ten 1939’a kadar radyum, 1943 ile 1962 arasında ise uranyum madeninde çalıştı. Madende çalışan erkeklerin tamamı, akciğer, kolon ve böbrek kanserinden yaşamını yitirdi. Yetişkin erkek neslini yitiren Deline köyü, daha sonraki yıllarda “Dullar Köyü” (Village of Widows) olarak anılmaya başlandı.
Yalan raporlar
Namibya’da ise Rio Tinto’nun sahip olduğu Rössing uranyum maden ocağında işçilerin kanser ve diğer akciğer hastalıklarından kaynaklı ölümler ise yakın geçmişte yaşandı. Rössing’de bin 500’den fazla işçi çalıştığı belirtiliyor. Guardian’da yayınlanan bir çalışmada uzmanlar, işçilerin sağlık durumları ile bilgilendirilmediklerini ve eğer radyasyona maruz kaldıklarında ne yapacaklarını bilmediklerini aktarmıştı. Çalışma raporunda, medencilerin kanserden veya diğer hastalıklardan öldüğü yer aldı.
Dünyanın her yerinde madenlerle doğada geri dönülmez gedikler açılırken, yani doğal yaşam bir nevi katledilirken, işçi ise bu madenlerde sömürülüp, adeta ölüme mahkum edilir. Dünya da en çok işçi ölümleri ise madenlerde gerçekleşmiş olması ise bir tesadüf değildir.
EKOLOJİ SERVİSİ