Yandaş medyanın “8 milyon gence iş kapısı! İstihdam paketi Ekim’de Meclis’te….” başlıklı haberine göre; Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak, Meclis açılır açılmaz Erdoğan’ın daha önce çerçevesini açıkladığı güçlü istihdam kalkanı paketinin geçmesiyle birlikte, daha pozitif adımların atılacağını söylemiş.
Anlaşılan, 2008 krizi sonrasında “istihdam paketi” adıyla ortaya atılan, pandemiyle birlikte “istihdam kalkanı paketi” adını alan paketlerin başına bu kez de “güçlü” sıfatı getirerek “güçlü istihdam kalkanı paketi” adı verilmiş. Başına “güçlü” sıfatı getirilince paketin etkisinde değişen bir şey olur mu, göreceğiz ama bakanın açıklamalarına bakılırsa özünde pek de değişen bir şey yok: Esnek çalışma düzeninin (emekçiler için güvencesiz çalışmanın) yaygınlaşması, sermayenin çalıştırdığı işçinin maliyetinin devlet aracılığıyla topluma yıkılması ve çalışanların haklarını gasp eden her düzenlemede gündem olması adet haline gelen ‘kıdem tazminatı’nın, tamamlayıcı emeklilik vs ile fona devredilerek fiilen tasfiye edilmesi…
“8 milyon gence iş kapısı!” manşetini atanlar ne kadar farkındadır bilemem ama bu manşet, TÜİK’in işsizliğin düştüğü yalanını da deşifre etmiş(!) Pandemiyle birlikte tüm dünyada işsizlik artarken TÜİK’in geçtiğimiz Mayıs ayı verilerini yayınladığı (10 Ağustos tarihli) istatistikleri, Türkiye’de işsizliğin düştüğünü ve toplam 3 milyon 826 bin işsiz olduğunu iddia ediyordu. Oysa yandaş medyanın haberine göre 8 milyon gence “iş kapısı” açılacakmış. “3 milyon küsur kişinin işsiz olduğu iddia edilen bir ülkede, “8 milyona ‘iş kapsı’ açılacağı müjdesini veren bu haber”, saçmalığın ve tuhaflığın iç içe olduğu bir durumun açıklamasını gerektirmez mi?
Gerektirir elbet. Ama mantıklı bir yanıt alınamayacağı bilindiği için kimse böyle bir açıklama ısrarında bulunmaz. Zira bilimsel kriterlerle hareket etmesi gereken TÜİK’in uzun süredir sadece “siyasi iktidarın başarısızlıklarını örtme” kaygısıyla hareket eden bir kurum haline geldiği ve bu nedenle yaşamın gerçekleriyle ilgili açıkladığı verilerin absürt olduğu, herkesin malûmudur. Ancak ‘maIûm’un “geniş kitlelerin doğrusu” imiş gibi olduğunu göstermek için bu kez başka kuruluşlar devreye giriyor. TÜİK’le aynı amaca hizmet eden yandaş medya sahipleri ve kalemşörlerinin, yaptıkları haber, attıkları manşetlerle bu absürtlük halkası tamamlanıyor.
AKP iktidarının, TÜİK ve kimi zaman onunla çelişse de yandaş medyayı kullanarak sergilemek istediği senaryo çok bilindik: Bir taraftan ülkenin çok iyi yönetildiğini göstermek kaygısıyla, TÜİK aracılığıyla işsizlik vs sorunların üzerini örtmeye çalışmak, diğer taraftan yandaş medya sayesinde halkın yaşadığı sorunlara çözüm üretildiği algısı yaratarak, boş hayaller üretmek… Amaçlanansa, toplumu sermayenin ve AKP iktidarının istediği biçimde dizayn etmek, müesses nizamın sürekliliğini sağlamak; yani artan işsizlik kaygısıyla emekçileri daha fazla baskı altına alarak, elde kalan hakları da ortadan kaldırıp, esneklik adı altında getirilen derin sömürü koşullarına razı etmek.
Söz konusu haberde yer alan açıklamalardan da anlaşıldığı üzere hükümet, pandeminin derinleştirdiği krizi de fırsat bilerek, kendi marifeti olan işsizlik sorununu çözmek görüntüsü altında “çalışanların haklarını gasp etmek ve onları daha kötü koşullarda çalışmaya ve yaşamaya mahkum etmek” için yeni bir hamle hazırlığındadır. Bu, AKP iktidarından beklenmeyecek bir hareket değildir.
Ama asıl merakımızı celbeden, bu hamle karşısında sendikaların ne yapacağıdır. Sendikalar bu kez, varlık nedenleri olan emekçilerin haklarını korumak için bir mücadele hazırlığında mıdır yoksa her zaman olduğu gibi “kıdem tazminatı kırmızı çizgimiz” diyerek diğer tüm hak gasplarına göz mü yumacaklardır? Görünürde -ne yazık ki- sendikaların mücadeleye yönelik herhangi bir hazırlığı yoktur.
Hal böyleyse hatırlatmak isterim ki sendikalar, işçilerin haklarını korumak ve geliştirmenin aracı olan örgütlerdir. Bunu yerine getir(e)medikleri taktirde işçilerin sırtında yük olurlar. İşçiler zaten kapitalist sistemin yükü altında ezilirken bir de sendika(cı)ların yükünü taşımak zorunda değildir. Bu yükü sırtlarından atmak için sendikaları yük haline getiren sendika(cı)lardan kurtulup işçi, işsiz tüm emekçiler sendikalara sahip çıkmalıdır. Eğer bunun koşulları yoksa, mevcut sendika(cı)lara rağmen haklarını koruyacak fiili ve meşru bir mücadele, tüm emekçileri kapsayacak bir çerçevede acilen örgütlenmelidir!