Seçimlerden hemen önce temkinli bir iyimserlikle, “iktidar bloku kaybetmeye yakın” demiştim. Bunun nedeni, hepimizin gördüğü ve seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi “İktidar bloku[nun] halkın fikrinde ve gönlünde kaybet[miş olmasıydı]”. Seçimlerden beklentimiz “teknik bir bakış açısından yalnızca bunun inkârı mümkün olmayacak şekilde kayda geçirilmesinden ibaret[ti].”
İnkârı mümkün olmayan sonuç ikinci tura kaldı. İktidarın merkezi olan Cumhurbaşkanlığını Erdoğan kaybetmedi ama kazanamadı da. Dürüst olmayan bir seçimde bile, herkesin gözü önünde gerçekleştirilen aşikâr oy kaydırmalara karşın Erdoğan kazanamadı. İkinci tura kaldıklarına şükrediyor. Ancak bu dahi -hatta bu yüzden demek daha doğru olur- 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri üzerine hileli seçim gölgesinin düşmesini önlemiyor.
Doğrusu, Türkiye Kasım 2015’ten bu yana hilesiz ve sopasız hiçbir seçim ve halk oylaması görmedi. Ancak buna karşın muhalefetin diktatörlük koşullarında, denk olmayan kuvvetler arasındaki mücadelede genel oya müracaat etmekten kaçınmaması iki nedenle önemliydi. Birincisi, muhalefet dinamiklerinin bu açık siyaset zemininde mücadeleyi reddetmeleri kendi meşruiyet iddialarını boşa düşürmekten başka bir görünür sonuç vermeyeceği için. Rejimin ait olduğu uluslararası ortaklıklar ve ittifaklar blokunun genel oydan ve çoğulcu bir siyasal süreçten türemeyen iktidarları meşru saymaması dolayısıyla, Erdoğan diktatörlüğü bin bir engelle sınırlasa da siyasal alanı muhalefete açmazlık edemezdi. Nitekim muhalefet, önyargılar ve ideolojik bariyerlere prim vermeksizin, esasen HDP’nin sahneye çıkışıyla pratik anlam kazanan parlamenter temsil imkanını değerlendirmeye yöneldi. Neredeyse seçime girmeyen muhalefet partisi kalmadı.
İkincisi, muhalefetin kendi gücüne artan güveni nedeniyle. 2023 seçimlerinin en çarpıcı gerilimi manipülasyon ve hile ihtimallerinin hiçbir seçimde olmadığı kadar görünürlük kazanmasına karşın muhalefet güçlerinin seçime katılımdaki çokluk ve çeşitliliğin de hiçbir seçimde olmadığı ölçüde artışıydı. Muhalefet, iktidarı yıpratan ve sarsan politik ve iktisadi koşulların kendisine kazandırdığı moral ve politik üstünlüğün adeta kendiliğinden ve sayısal üstünlüğe dönüşmesinin ve bunun da her türlü hile ve manipülasyonu işlemez kılmasının kaçınılmazlığına itikat etmiş gibiydi.
Doğrusu, başkaca hiçbir elle tutulur önlemin alınamadığı koşullarda sandığa girmiş yüzde 10 dolayındaki gerçek, elle tutulur, görülür farkın manipülasyonla, el çabukluğuyla, hile hurdayla tersine çevrilmesi neredeyse imkansızdı. Ancak, bu strateji, onu takip edenleri, o farkı yaratacak bütün güç kaynaklarını harekete geçirmekle, sandığa taşımakla, nihayet sandıktan çıkanların sandığa girenlerle eşit olmasını sağlamakla yükümlü kılıyordu. Pazar gecesi ortaya çıkan tablo, iktidar blokunun seçim yolsuzluklarını ve seçim hilelerini gerçekleştirmek ve hilelerin başarıya ulaşması için gerekli koşulları yaratmak bakımından elinden gelenden çoğunu yaptığı halde muhalefetin bu alanda başarısız kaldığını açıkça ortaya koyuyor.
Ancak ikinci tur varsa tabloyu tersine çevirme imkânı da var demektir. Mevcut strateji, ya da mecbur kalınan strateji oy maksimizasyonunu idiyse ve hala öyle kalmaya devam ediyorsa, ikinci turun geçilmesi her şeyden ve herkesten çok CHP ve Yeşil Sol’un performansına bağlı demektir. Zaten birinci turun en şaşırtıcı sonuçları CHP ve Yeşil Sol oylarında beklenen patlamanın gerçekleşmemiş olmasıdır.
T24’ten Sertuğ Çiçek’in hesaplamalarına göre, anket ortalamalarında yüzde 30,08 olarak görünen CHP oyu yüzde 4,75 düşük, yüzde 25,33 olarak gerçekleşti. Bu öngörülenden 2 milyon 580 bin dolayında daha az gerçekleşme demekti. Aynı şekilde, 2018 seçimlerinde yüzde 11,7 oranında oy almış olan, 2023 anket ortalamalarında da 10,17 oranında oy alacak görünen Yeşil Sol’un (HDP) birinci turda yüzde 8,81’de kalarak, 2018’e göre 1 milyon 62 bin 203 oy geriye düşmesi demekti.
Buna karşılık sırf baraj altında kalmasın diye ulusal seçim barajı yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürülen MHP, “anket oranlarıyla 3,82 milyon oy alması beklen[irken] yüzde 43 bir sapmayla 5,47 milyon oy aldı. Tahmin edilen oya göre alınan oy arasındaki fark 1,65 milyon fazla oldu.”
Sonuç olarak manipülasyonu seçime abanarak kırma stratejisinin işe yaraması için ikinci turda en az 3 milyon 642 bin oyun sandığa taşınması ve MHP’nin gerçekte olduğu yere iade edilmesi gerekiyor.
Bu, iki şekilde mümkün.
İlki, birinci turda sandığa gitmeyen ve/veya kendi partilerine ve partilerinin işaret ettiği tercihe oy vermeyen CHP ve Yeşil Sol seçmenlerinin, tutumlarında bir değişme olmadığı takdirde kendileriyle birlikte on milyonlarca emekçinin, Kürdün, Alevinin, kadının, çocuğun, gencin tek adam rejimi altında, inançları, tercihleri ve hakları sürekli baskı altına alınarak köle yaşantısına mahkum kılınacaklarını görme ve tutumlarını değiştirmelerini sağlamakla.
İkincisi, özellikle Yeşil Sol seçmenlerinin bu seçimi, tıpkı 23 Haziran 2019’da tekrarlanan İstanbul yerel seçimlerinde olduğu gibi kendi seçimleri olarak görmeleri ve diktatörlüğe, ırkçılığa, sömürgeciliğe bir darbe daha vurarak kendi özgür geleceklerine giden yolda atacakları yeni bir adım olarak değerlendirme ve gereğini yapmalarına yardımcı olmakla.
Ara yol, ara çözüm, kenardan yürümek artık mümkün değil. İkinci turda Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vermemek Tayyip Erdoğan’a oy vermek demektir.
Bu her türlü, yolsuzluk, zorbalık, sömürü, taciz ve şiddete uğramaya razı olmakla kalmayıp üstüne şükretme mecburiyeti altına girmeyi kabul etmektir. Bu, faşizm istikametinde bir adımda yedi fersah yol alacak sihirli iktidar çizmelerini, diktatörünüze armağan edip, o çizmelerin altına yatmaktan başka hiçbir şey olamaz.
HDP/Yeşil Sol seçmeni bu sonuca bigâne kalamaz, Mart-Haziran 2019’da tek ayağı üzerinde bıraktığı diktatörün şimdi öteki ayağını çelme fırsatına sırtını dönmek, kendi kaderini eline almak fırsatından feragat etmek ve zalime teslim olmak demektir.
Kaderimizi bir yekinme ile kendi elimize almaktan bizi ne vazgeçirebilir? Üstelik bunun 2011’den beri her seferinde artan bir başarıyla yapılabileceği bütün dünyaya gösterilmişken; HDP ve onun politik temsiliyeti altında, sol, Kürtler, kadınlar ve emek ve iklim savaşçıları tarihin en parlak sayfalarını yazmışken, tam da gücün el değiştirmesi anında tereddüt göstermek, siyasete ilgisizlik, faşizmin zaferine giden yolun kurdelesini kesmeleri için Erdoğan ve Bahçeli’ye altından bir makas armağan etmekten farksızdır.
Kazanabiliriz, mümkünlerin en mümkününün kapısındayız. Şimdi, ülkelerimizi ahıra çeviren Sarayın on yıllardır biriktirdiği pisliği önüne katıp götürmesi için ırmakların yönünü değiştirme zamanı. HDP bunun için kuruldu. Bu görev tamamlanacak, mutlaka…