İranlı kadın hakları aktivisti Nasrin Momen Afzali, İran ve Rojhilat’ta kadınlara yönelik baskının arttığını belirterek, romantikleştirilmiş ve idealize edilmiş sloganların gerçek bir toplumsal destekten yoksun olduğunu ifade etti
İran’da 2022 yılında Jina Eminî’nin ahlak polisleri tarafından gözaltına alınarak katledilmesinin ardından tüm kentleri saran protestolar etkilerini sürdürüyor. Halkların devrim ve özgürlük talebine karşı, Molla rejimi ise baskı ve zor araçları ile toplumu yeniden dizayn etmeye çalışıyor.
Her alana sızan hükümet güçleri, kadınlara fiziki ve psikolojik şiddet uygulayarak eylemlerinden vazgeçirmeye çalışırken, kadınlar “özgürlük” talebini haykırmaktan da vazgeçmiyor.
İran’da kadın aktivisti Nasrin Momen Afzali son duruma dair JINNEWS’ten Melek Avcı’ya konuştu.
*Öncelikle İran ve Rojhilat’daki son durumun ne olduğunu konuşalım. Kadınların şuan yaşadığı ve karşılaştığı sorunlar hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?
İran’ın cinsiyet ayrımcılığını; hükümetin kadınlara yönelik muamelesi, haksız hapsedilmeler ve kadın cinayetlerindeki endişe verici artışı aktaran haberlerde açıkça görebilirsiniz. Kadınlar, erkek aile üyeleri tarafından katledilip hiçbir ceza almamakta ve bu da rahatsız edici bir cezai boşluğun altını bizim için çiziyor. Tüm bu zulümlere rağmen İran toplumu da, kadınların toplumsal cinsiyet ayrımcılığına maruz kalmasını ve toplumsal baskı altındaki kötü durumunu yeterince anlamaması nedeniyle kadın düşmanı politikalarını sürdürüyor. Burada erkeklerin kadın haklarını savunma konusundaki isteksizliğinin altını çizmek çok önemli; bireylerden veya ünlülerden gelen tek tük destek, bu yaygın sorunu ele almakta yetersiz kalmaktadır. Kadınların başörtüsü ile sembolize edilen özgürlükleri her geçen gün daha da aşınırken toplumsal güç yapılarından dışlanmalarının aracı haline geliyor. Dahası, nüfus artışını teşvik etmek gibi yeni düzenlemeler, toplumsal refah kisvesi altında kadınları ezmenin ek araçları olarak hizmet etmekte. Kadınların iradeleri dışında gebeliklerinin zorla devam ettirilmesi, binlerce kürtajın engellenmesinin de gösterdiği gibi, kadınların özerkliklerinin ciddi bir ihlalidir. Bu durum kadınların eylemliliğini ve refahını göz ardı ediyor. Bahsettiklerim, İranlı kadınların karşı karşıya kaldığı daha geniş kapsamlı baskının sadece bir yönünü yansıtıyor.
*Bölgede protestolar hala aynı hız ve destekle sürüyor mu ve kadınlar İran hükümetine karşı nasıl direniyor?
Ülke çapında örgütlü protestolar azaldı. Bu protestoların yerini şikâyetlerini dile getiren farklı gruplar almış durumda. Üniversite öğrencileri, öğretmenler, emekli eğitimciler ya da işçiler olsun, her grup şimdilerde farklı taleplerle kendi protestolarını düzenliyor. Kadınlar ise, sadece günlük hayatlarını yaşayarak ve evlerinden dışarı adım atarak, doğal olarak bu süregelen mücadeleye katılıyor çünkü yaşama katılım başlı başına bir mücadele ve kendilerini hakları için mücadele eden savaşçılar olarak konumlandırmaktalar.
*Son zamanlarda sığınma evlerinin kapatıldığını duyuyoruz, bu durum ne anlama geliyor?
Kadınların kocalarının sağladığı evlere hapsedilmesini zorunlu kılan yasal kısıtlamalar nedeniyle İran’da resmi olarak kadın sığınma evleri mevcut değil. Bu yasal duruş, erkeklerin bu tür sığınma evleri sunan kuruluşlara karşı çıkmak için yasal yollara başvurmasını zaten zorlaştırmakta. Hükümet desteği eksik olsa da, sivil toplum kuruluşları ve özel kuruluşlar çeşitli zorluklara rağmen sığınma evleri kurmaya çalışıyor. Kendini kadın haklarına adamış bir aktivist ve bir avukatın ev sahibi olduğu ve sadece 10-12 kadına hizmet veren bir sığınma evinin yakın zamanda kapatılması, kaynakların, yasaların korkunç yetersizliğinin altını çizmektedir. Bu kapanış, kadınlara üzücü bir mesaj iletmekte, onların güvenlik ve refahının önemsenmediğini göstermektedir. Hükümet, küçük ölçekli bir sığınma evine bile tahammül edemeyerek, kadınlara yönelik şiddete dolaylı olarak göz yummakta, faillere cezasızlık hakkı tanımakta ve kadınlara yönelik şiddet için cezasızlık kültürünü sürdürmektedir.
*İran’da hükümet baskısı nedeniyle intiharların arttığına dair bilgiler de mevcut. Söz konusu intiharların temel nedeni nedir, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sosyal medya aracılığıyla kadınlarla düzenli olarak iletişim kuran bir kadın hakları aktivisti olarak, başta genç kadınlar olmak üzere pek çok kadının hissettiği derin umutsuzluğa tanık oluyorum. Kadınlar her yolun kendilerine kapalı olduğunu düşünüyor. Ailevi, toplumsal ve hükümet baskılarının ağırlığı altında sıkışıp kalıyorlar. Bu ezici durum onları duygusal olarak dengesizleştiriyor ve hayatlarında herhangi bir olumlu değişiklik yapamaz hale getiriyor. Hobiler veya akranlarla sosyalleşme gibi en temel özgürlüklere ve kişisel uğraşlara yönelik istekleri bile, yaygın kısıtlamaların ortasında ulaşılmaz oluyor. Eğitim başarılarına rağmen, kadınlar için, özellikle de yüksek lisans veya doktora derecesine sahip olanlar için iş fırsatları çok az ve ağırlıklı olarak bu alanlar erkeklere tahsis edilmiştir. Dahası, evliliklerde eşitliğin olmaması, kadınların ilişkilerinde aradıkları özerklik ve saygınlığı da ellerinden alıyor. Hayatları üzerinde kontrol sahibi olmadıklarını düşünen birçok kadın, algıladıkları umutsuzluktan bir kaçış yolu olarak daha radikal yollara başvuruyor ve bu tarz düşüncelere kapılıyor.
*Son olarak şunu soralım, kadınlar örgütlenmeye ve direnişe devam edecek mi ve neler yapılıyor?
Kadınlar toplumsal destekten yoksun bir şekilde kendi başlarının çaresine bakmak zorunda bırakılıyor. “Gendjan azadi” ya da “kadınlar özgürlüğü sever” sloganı sadece romantikleştirilmiş ve idealize edilmiş olup gerçek bir toplumsal destekten yoksun. X gibi platformlardaki yaygınlığına rağmen, bu sloganı benimseyenlerin çoğu aslında kadın düşmanı ve kadınları kıyafetleri, konuşma ve inanç tercihleri nedeniyle sürekli kötülemekte. Bu sözler, kadın haklarını destekleyecek eylemler ve hareketler olmadan boşa çıkar. Kadınların mücadeleleri diğer Müslüman kadınların mücadelelerinden farklı ilerliyor, ancak durumlarına ilişkin küresel anlayış eksik kalmayı sürdürüyor. Kadın haklarını savunan hareketlerin ardından bazı ilerlemeler kaydedilmiş olsa da, başörtüsü dayatması da dâhil olmak üzere İslam’ın etkisini reddetme arzuları hakkında hala yaygın bir farkındalık eksikliği var. Ne yazık ki, sesleri İslamofobi nedeniyle sıklıkla sansüre ve filtrelemeye maruz kalmakta, bu da deneyimlerini daha da marjinalleştirmekte ve özerklik ve eşitlik taleplerini bastırıyor.
HABER MERKEZİ