“Her devrim tüm geçmiş devrimlerin özeti olduğu gibi, aynı zamanda onları aşma anlamını da taşır. Kürdistan Devrimi’nin evrenselliğe giden yolu Ortadoğu Demokratik Uluslar Birliği’nden geçecektir.” Abdullah Öcalan
Jîna Emînî (Mahsa Amini) Tahran’da 13 Eylül günü gözaltına alındı, 16 Eylül günü hastanede yaşamını yitirdi. Gözaltında Jîna’ya yapılan işkence sonucu katledildiği tartışma götürmez bir gerçektir.
Jîna kimdir, neden katledildi? Jîna, Rojhilat Kürdistanlı 22 yaşında bir Kürt kadınıdır. Rejimin gözaltına alma gerekçesi; ‘İslami esaslara uygun başını örtmediği için…’ diye açıklandı.
İran rejimi yaptığı açıklamalarda “kalp krizinden öldü” şeklinde oldu. Fakat bu açıklamanın inandırıcı bir yanı olmadığından toplumsal tepkiler gecikmedi. Rojhilat’ta başlayan kitlesel gösteriler kısa süre içinde İran geneline yayıldı. Neredeyse iki ay oldu ama protestolar dinmek bir yana büyüyerek devam etmektedir. Aslında kitlesel gösteriyi çok aşan tam bir isyan halinde gelişiyor gösteriler.
Gösterilerde dikkat çeken bir husus, daha önce de Kürt kadınları katledilmişti ama protestolar Rojhilat’la sınırlı kalmıştı ve kısa sürede de sonuçlanmıştı. Kürtler dışında halkların hafızasında önemli sayılacak bir iz bıraktığı da pek söylenemez. Yani ilk kez rejim güçleri tarafından bir Kürt kadını katledilmiyor. Ancak Jîna’nın katliamı güçlü protestolara yol açtı.
Diğer bir yandan Kürt merkezli başlayan isyan dalgası İran’la sınırlı kalmadı, dünya çapında çeşitli protesto dalgalarına sahne oldu, olmaya da devam ediyor. Kadınlar, yer yer de erkekler protesto amaçlı saçlarını kesiyorlar.
Jîna katliamı halklar nezdinde küresel çapta sonuçları olurken, başta ABD ve İsrail olmak üzere devletler adeta sessiz karşıladılar İran’daki gelişmeleri. Birkaç “dikkatle, kaygıyla takip ediyoruz” ötesinde bir tavır veya tepki ortaya koymaktan öteye geçmediler, neden?
Halkların başkaldırısı karşısında İran temkinli olmak kaydıyla şiddetle bastırma yoluna girdi. Temkinlilikteki kasıt, bütün baskı ve katliamcı savaş makinasını harekete geçirmedi. Şiddeti geçmişteki pratiğine bakıldığında daha dengeli ve kontrollü uyguladığı görülmektedir. Geçmişte çok daha fazla hızlı hareket eden, devlet şiddetini halkların küçük bir kıpırdanışında daha küçükken ezmeyi esas aldı. İbreti alem olması için meydanlarda darağaçları kurulur, vinçlerin ucunda direnişçiler sallandırılır. İki aya yaklaşan isyanda da şiddeti sokaklarda alenen uygulamakta, direnişçiler katledilmektedir; beş yüzü aşkın direnişçinin katledildiği, on beş ile yirmi bin dolayında direnişçinin işkenceye alınıp tutuklandığı tahmin edilmektedir. Gözaltına alınan veya tutuklananların akıbeti hakkında yeterince bilgi alınamamaktadır. Çünkü başta sanal medya olmak üzere basın-yayın organları üzerinde büyük denetim kurmuş durumdadır, rejim. Becerebilse dışarıya en küçük bilginin sızmasına olanak tanımayacaktır. Ancak iletişim teknolojisinin vardığı düzey, rejime tam bir karartma olanağı tanımamaktadır.
Tam bir özel savaş rejimi hüküm sürüyor Mollalar Rejimi’nde. Özellikle söz konusu Kürtler olunca tam karartma yaparak, katliamları gizlemede daha başarılı oluyordu. Kürtlere karşı uyguladığı katliamları gizlemek için -çok yabancısı olmadığımız- “emperyalistler (ağırlıklı ABD diye okumak gerekir) destek veriyor, ülkemizi bölmek istiyorlar” denilirdi.
İran’daki bu gelişmeler haftalardır çeşitli yanlarıyla değerlendiriliyor. Görünen o ki, merkezi bir önderlik olmadan spontane başlayan, rejimin bütün katliam girişimlerine rağmen hız kesmeden devam ediyor.
Yeni bir durum ortaya çıktı
Jîna Emînî’nin katledilmesi sonrası yaşananlar yeni bir durum ortaya çıkardı. Katledilen bir Kürt kadını, direniş Rojhilat Kürdistan’ında başlasa da, kısa sürede İran geneline yayıldı ve etkisini dünyada gösteriyor. Bu durum çeşitli değerlendirmelere konu oluyor, daha da olacaktır. Onların önemlice bir kısmı doğru değerlendirmelerdir. Kırk yılı aşkındır, İran Mollalar Rejimi başta Kürtler olmak üzere halklara kan kusturdu. Bu saldırılara en çok Rojhilat muhatap olmaktaydı ve rejim Kürt direnişini “ABD emperyalizmi Kürtleri kullanarak İran’ı bölmek istiyor” diyerek diğer halkların zihnini bulandırabiliyordu. Kürtleri diğer İrani halklardan tecrit edip yalnızlaştırmayı yapmada da başarılı oluyordu. Ancak bu kez öyle olmadı, isyan diğer halklarda karşılık buldu; kadın, erkek, gençler-öğrenciler, çeşitli meslek grupları eylemlere yoğunca katılım yapıyorlar. Şiddeti kendi ölçeğinde daha kontrollü ve dengeli kullanmasının asıl nedeni halkların ortak başkaldırısı olmasıdır, bunun yarattığı korkudur.
Ne oldu da bu kez Rojhilat Kürdistan merkezli başlayan başkaldırı İran genelinde karşılık buldu? Aynı şekilde dünyanın değişik coğrafyalarında halklardan büyük ve önemli destek aldı ve kadın öncülüklü başlayıp yaygınlık kazanırken, Jin, Jiyan, Azadî (Kadın, Yaşam, Özgürlük) sloganı nasıl küresel karaktere ulaştı? Ayrıca direnişin Rojhilat merkezli başlama ve devam etmesine nasıl bakmak gerekir, burada bir parça Med Hareketi perspektifiyle yaklaşmak, anlaşılmada katkı sağlar mı? Yine başta ABD ve İsrail olmak üzere devletlerde ciddiye alınabilecek bir tepki gelmiyor, bunu nasıl değerlendirmek gerek?
Aryen kültürün damarı
Kısada olsa bu sorulara tarihsel perspektiften bakmakta yarar vardır, meseleyi anlama ve anlamlandırmada yarar sağlayacaktır. Çünkü güncelde veya günümüzde gerçekleşen her toplumsal hareket veya gelişmenin kökleri tarihsel oluşumunun başlangıcında vardır, süzülerek günümüzü etkilemektedir. PKK Lideri Abdullah Öcalan, “Tarih günümüzde, biz tarihin başlangıcında gizliyiz” der. Öcalan’ın yaklaşımı çarpıcıdır. Yaptığı bütün değerlendirme ve çözümlemelerinin, öngörülerinin neredeyse birebir gerçekleşmesi tarih-toplum bağlamlarını doğru bir perspektife oturtmasıyla doğrudan bağlı oluşundadır.
İlk toplum oluşum çekirdeğinin Zagros Dağı merkezli oluşu, bize insanlaşma serüveninin burada başlamasını sağlar ve yayılarak yerkürenin, tarihin temel kültürel ana nehrini oluşturmaktadır. Bu kültür Aryen kültürüdür. Aryen kelimesi Kürtçedir. Anlamı toprakla bağlantılıdır. Neolitik Devrim’in köy ve tarım devrimi olmasından ötürü neden Aryen kültürü denildiğini de anlaşılır kılar.
Başkaldırı ve Medlerle bağı
Aryen toplumları uzunca bir tarih içinde iç içe birlik içinde oluştuklarından dolayı ortak davranış göstermeleri de anlaşılır olur. Değişik birleşik hareketleri tarihte oluşturdukları önemli oranda bilinir, ama en çarpıcılarından biri Medler olmaktadır. Asur despotik sömürgeciliğine karşı odağında Kürtlerin yer aldığı ağırlıklı Aryenik halkların birleşik kuvveti oluşmakta ve Asur despotizmini tarih sahnesinden bu güç silecektir. Newroz’un binlerce yıldır başta Kürtler olmak üzere Aryen halklarının kutlamasının nedeni bu tarihsel oluşum olmaktadır.
İran’daki halkların başkaldırısının Medlerle bir bağı kurulabilir mi? Evet kurmak gerekli ve yaşananları anlamakta hayli katkı sağlayıcı olur. Güncelleşmiş zamanımızın vuku bulan Medlerin uyanışı ve harekete geçişi olabilecek içerik taşımaktadır.
İran köken olarak Aryen kelimesinden türetilmiştir. Yani Aryenlerin yurdu anlamındadır. Çünkü İran’da ağırlıklı Ari halklar yaşamakta ve kadim halklardır. Kürtler, Persler, Blucinler… meskenidir İran. Teokratik Molla Rejimi’nin yarattığı “Kürtler bölücü, İran’ı bölüyorlar” söyleminin yarattığı Kürt tecridinin kırılmaya başlamış olması Aryen toplumlarının ağırlıkta olmasının asıl belirleyici olmasındandır. Yine Jin, Jiyan, Azadî belgisine de bu bağlam içinde bakmak gereklidir.
Dünya Jin, Jiyan, Azadî sloganını yaygın ve güçlü şekilde ilk kez Kobanê Zaferi sürecinde duydu ve halklar üstlenmeye başladı. Ancak sloganın en yaygın küresellik kazanması İran başkaldırısıyladır. Sloganın özce anlamının kadınla, yaşamla ve özgürlükle ilgili olması dikkat çekici yanı olmaktadır. Sloganın Kürtçe olduğunu bilmeyen kalmadı neredeyse. Bunun tarihle bağıda çarpıcıdır. Neolitiğin kadın eksenli ve onun öncülüğünde kurulduğu bilinen bir hakikattir. Yine “tarih günümüzde, biz tarihin başlangıcında gizliğiz” çarpıcı ifadesine yeniden vurgu yapalım. Yani İran’da tarihin güncellenerek yürüyüşüne tanıklık etmekteyiz. Ayak sesleri dünyada yankılanıyor. Burada dünya toplumlarının ana damarının Aryenik olduğunu da belirtmek de gerekir. Aryen damarının etkileşime girdiği, harekete geçtiği bir gerçektir. İnişler kalkışlar olabilir, ama menzili olan toplumların özgürlüğüne kavuşmaları kaçınılmaz olur. Zamanımızın Asur devletinin hegemonik güçlerinin küresel merkezi ulu-devlet oluşumlarıdır; karşıt kalkışma da küresel olmak durumunda olmayı gerektirir. İran’da bunun işaretleri veriliyor.
Öcalan; “Kapitalist modernitenin kavmiyetçi-dinci, milliyetçi ulus-devletçi bölme, parçalama ve parçacılığına mahkûm değiliz. Alternatifi birleştirici demokratik modernite sistemiyle Kürtler sadece küçük bir parçada değil, bütün dünyayla yaşayacaktır, Araplarla, Farslarla, Türklerle, herkesle, tüm halklarla yaşayacaktır.” diyor. Sanki Öcalan öngörüsüyle İran’daki başkaldırıyı ve olası sonuçlarını değerlendirmektedir.
ABD ve İsrail devleti en çok İran’ı parçalamak, güçten düşürmek isteyenlerin başında gelmektedirler. Ancak İran’da yapılan katliam ve başkaldırıyı boğma saldırılarına neredeyse ses çıkarmadan kaygıyla izlemektedirler. Bunun başka nedenleri olsa da asıl olan Kürtlerin şahsında tarihsel-toplumsal fayın harekete geçmesidir. Çünkü kendilerinin sonunu getirebilecek toplumsal hakikatin birleşik kuvvetin doğuşudur, korkutan. Bu merkezi devletçi uygarlığın sonuna yaklaştırıyor. Bu gelişme onlar için Mollalar Rejimi’nden daha tehlikeli görüldüğünden sessiz kalmayı yeğlemektedirler. Türkiye’ye de bu bağlam içinde bakılabilir.
Önemlice bir husus da Jin, Jiyan, Azadî sloganının doğuşuna bakmak gerek. Bunun mayalandığı yer Bakur’dur; ayrıntıya girmeden elli yıllık bir diriliş, varoluş ve direnişe duruş seramcemesidir. Bakur, Başur, Rojava ve Rojhilat parçalarının öncü olma diyalektiğidir. Doğuş Bakur’da başladı, Rojava’da ete kemiğe bürünmeye başladı, Başur’u etkiledi ve Rojhilat’ta halklarla en güçlü bağlaşıklarını örmeye başladı. Çağdaş Med Hareketi’ne tanıklık ediyoruz adeta. Bunu devletçi uygarlığa karşı demokratik uygarlık güçlerinin yürüyüşü olarak görmek gerekir. Bunu Ortadoğu Demokratik Uluslar Birliği’nin doğuş, oluşum ve harekete geçişi olarak değerlendirmek yerinde bir tespit olacaktır. O halde “Bijî Jin, Jiyan, Azadî!”