Her sokağında suç olan, kadınların fuhuşa zorlandığı, uyuşturucu satıcılarının tavaf ettiği bu ‘Bad City’de
feminist bir vampir belirir. Tüm adaletsizliklere ve ataerkil düzene karşı…
Meltem İnci/ İstanbul
İran asıllı Amerikalı yönetmen Ana Lilly Amirpour’un birçok ödül kazanan sekiz kısa metraj filminden sonra çektiği ilk uzun metrajlı filmi olan Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız – A Girl Walks Home Alone at Night, 2015 yılında vizyona girmiş, ardından adından çok söz ettirmişti. Bilindik vampir temalı filmlerin çok ötesinde olan film, vampir-aşk temasına da çok başka bir yerden bakıyor. Ama Amirpour’un filmi sadece vampir-aşk temasıyla incelebilecek bir film değil. Feminist bir vampir filmi.
Filmin öyküsünden önce, en başına gidelim. Televizyonda bir spikerin sözleriyle sahne açılıyor: “Siz evinizle ilgileniyorsunuz, kocanız da eve para getiriyor. Ama günün birinde durum değişebilir, kocanız sizi bırakıp daha genç bir kadına gidebilir ya da ölebilir.”
Spikerin ağzından çıkan bu sözler, bize filmin asıl teması hakkında ipuçları veriyor. Spiker, filmin dünyasındaki erkeklerin önemine vurgu yapıyorken “kadınlar önemsizdir, kocaları onları istemezse daha genç birine de gidebilir veya ölebilir” demek istiyor. Bu durum filmde yaşam ve ölüm kadar doğal. Kadınların kaderi erkeklerin tercihine bağlı.
Yönetmenin filmde yarattığı renksizlik, karakterlere ve şehre de yansıyor. Bu yüzden “Bad City” teması tercih edilmiş; çirkin, sessiz, tehlikeli, kimsesiz bir şehir yaratılmış. İran’ın neresidir, saat kaçtır, gece midir, gündüz müdür asla bilinmez. Çünkü önemi yoktur. Bütün ara sokaklar suç kaynar. Uyuşturucu, fuhuş vardır. İnsanlar ölür. Sanki filmin ortasında yolda biri düşüp ölse kimse bakmayacaktır. Aslında yaratılan bu distopik dünya gerçeğin bir tezahürüdür.
Egemen sistem için gerilim
Klasik vampir temalı filmlerin aksine bu filmde vampir kadındır. Adını bilmeyiz. Adı önemsiz. O bir şekilde özellikle kadınların hayatını kurtarır. Sanki bu kötü şehirde bir şekilde, herkes susar ve kötülüğü izlerken adalet sağlamaya gelen bir kahraman gibidir. Bad City’nin havası değişir. Bu gerilim filmi, ataerkil ve egemen sistem için bir gerilim filmi. Kadınlar için bir kahramanlık hikayesidir. Adını bilmediğimiz bu kadın vampir kan içer, uzun dişleri vardır. Yavaş hareket eder; karanlık sokaklarda, dikiz aynalarında belirir. Aniden kaybolur ve var olur. Ama farklıdır. Güçlüdür ve korku verir.
Atti ve Saeed
Bir kadını kurtarır. Bu kadının adı Atti’dir. Başında başörtüsü, kocaman gözleriyle otuzlarında fuhuşa zorlanan bir kadın. Onu fuhuşa zorlayan ise Saeed adında bir uyuşturucu satıcısıdır. Boynunda Latin harfleriyle kocaman bir SEX yazısı vardır. Elinde para çantasıyla güçlüdür. Ama bir terslik vardır, vampir önce dikiz aynasında belirir, sonra Saeed’in evinde. Hiç konuşmaz. Saeed onu uyuşturucu almak için gelen biri olarak düşünür. Ancak vampir kızımız Atti’nin öcünü alacaktır. Büyük gözleri ve siyah çarşafıyla Saeed’in canını alır. Atti’yi kurtarır.
Kapının ardı
Bu şehirde her şey kapılar arkasında olur. Dışarıda kara çarşafla bir ruh gibi gezersin ama kimsenin söz edemediği kapının ardı özgürdür. Dans edebilir, makyaj yapabilir, istediğini giyebilirsin. Özgür olduğun kapının ardında bağırarak konuşabilir, kahkaha da atabilirsin. Vampir olan kızın odası da böyledir. Hem vampirdir hem de yasaklarla dolu bir şehirde yaşıyordur. Ama odası onun özgürlük alanıdır. Makyajıyla, dansıyla görürüz onu. Bir çeşit var olma ve karşı koyma halidir gördüğümüz.
Hossein ve Arash
Arash, vampir kızımızın bir şekilde duygusal olarak etkilendiği “esas erkektir.” Ancak, kendi dünyasında yıkılmıştır. Babası Hossein, Arash’ı maddi bir araç olarak görür. Evin bir köşesinde bütün parasını uyuşturucuya veren ve yoksunluk krizleri yaşayan baba, Arash için sadece bir yüktür. Bir kaçış ve arayış içindedir bu kötü şehir içerisinde. Vampir kız ile de böylece yakınlaşır
Akıl dışı bir gerilim
Film “İran’ın ilk vampir filmi” diye tanımlansa ve gerçeküstü olarak betimlense de; karakterler, yalnızlıkları, davranışları ve maruz kaldıklarıyla İran’da, Türkiye’de ve dünyada insanların ve hayatların aynasıdır. Adalet yoktur, suç vardır. Kadınlar ötekileştirilir, öldürülür, kullanılır. Bir gerilim filminden ötesi, bizim hayatlarımızın akıl dışı geriliminin öyküsüdür bu. Son sahnede trans bir kadının uçurduğu balon ise umut gibidir.