AKP, Türkiye’de suyu pahalı ticari bir meta haline getirip her akan suyun önüne barajlar kurdu, ancak susuzluk büyüdü. Ilısu Barajı’yla Irak Küürdistanı susuzluğa mahkum edilirken, İran da aynı yol ve yöntemi kullanıyor
Yusuf Gürsucu
Irak Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi Üyesi Muxtar El-Musewi, önceki gün Rojnews’e yaptığı açıklamada, birkaç gün içinde Ankara’ya bir heyetin gideceğini söyledi. Heyetin Ankara’yı ziyaret etme nedeninin ise Turkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırıları ve su sorununa ilişkin görüşmeler yapmak olduğunu belirtti. Burada vurgusu yapılan su sorunu birçok yönüyle dikkat çekici. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2018 yılında Türkiye’yi ziyaret eden Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih’le yaptığı görüşmenin ardından, “Özel temsilcimle, bu işin başından itibaren içinde olan geçmişteki bakanımı da (Veysel Eroğlu) inşallah Irak’a gönderip orada ilgililerle görüşmeler yapılacaktır. Bu sorun, daha çok su konusunun yönetimiyle ilgili. Burada ciddi sorunlar var. Dolayısıyla orada hemen altyapısıyla, üstyapısıyla adımlar atılırsa inanıyorum ki bu sıkıntıyı şöyle birkaç yıl içerisinde çözeriz ve Irak bundan sonra daha rahatlayacaktır” diye belirtmişti.
Aynı ziyarette Veysel Eroğlu da Irak Su Kaynakları Bakanı ile yaptığı görüşmeyle ilgili olarak, Ilısu Barajı’nda normal şartlarda 2017’de su tutmayı planladıklarını ancak kuraklık olduğu için Irak hükümetinin su tutma tarihinin 2018 yılına tehir edilmesini istediğini ve kendilerinin bunu kabul ettiğini belirterek, “1 Haziran 2018 tarihinde barajda kısmi su tutmaya başladık ancak suyun tamamını tutmadık. Cumhurbaşkanımız ‘Ramazan’da su tutulmaz, dolayısıyla siz bunu uzatacaksınız. 1 Temmuz’a kadar uzatın’ diye talimat verdi. Biz tekrar kapakları açtık” dedi. Kapaklarını açtıkları ve 1 ay sonra yeniden kapadıkları su, 12 bin yıllk tarihiyle Hasankeyf’i dinamitleyip betonlayarak suya gömdükleri Ilısu Baraj suyu ve barajın alt havzayı nasıl etkilediğinin ilk ağızdan itirafı yapıldı.
3 Şubat 2021 günü özel temsilci Eroğlu başkanlığında TBMM’de Irak’ın su sorununun giderilmesine yönelik çalışmaların değerlendirilmesini içeren bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantıda konuşan Eroğlu, “Daha önce ‘Türkiye-Irak Su Kaynakları Araştırma ve Uygulama Merkezi’ kurulmasını teklif etmiştik. Bu çok faydalı olacak. Çünkü bu tür anlaşmazlıkların temelinde bilgi noksanlığı, karşılıklı irtibatın olmaması yer alıyor” dedi. Eroğlu ayrıca su konusunda Irak tarafının Türkiye’den miktar olarak talepte bulunduğunu ancak Türkiye’den Irak’a giden suyun neredeyse iki katı kadar Irak tarafının Türkiye’de mevcut olmayan suyu istediğini belirterek, “Bizden hep istatistik istiyorlar ama kendileri hiçbir veri vermiyor” derken, heyetin Ilısu Barajı’nı gezme taleplerine izin verilmiyor olması ise dikkat çekiciydi.
Baklayı ağzından çıkardı!
Özel temsilci Veysel Eroğlu, “Bizimle işbirliği yaparlarsa mutlaka karlı çıkarlar. Çünkü biz kazan-kazan prensibiyle çalışıyoruz” dedi. Eroğlu’nun kazan-kazan vurgusunun bugün Türkiye’nin elini kolunu salyarak yaptığı operasyonlar ve bazı iddialara göre yerleşik olarak kalmayı hedefleyen işgaller olabileceği ve kazan-kazan noktasında farklı hesapların da işletildiği biliniyor. Bir yanda suya ihtiyaç duyan Irak halkları, diğer yanda yapılan barajlarla suyun vanasını kontrol eden Türkiye’nin su üzerinden bir ‘kazan-kazan’ sonucuna ulaşmak olanaksız. Eroğlu, Irak’ın Türkiye’den giden suyun iki katını istediğini söylerken, Ilısu Barajı ve Dicle’nin üzerinde kurulu bulunan diğer barajlar nedeniyle hapsedilmiş suların barajlardan arda kalan su olduğu, barajlar öncesi doğal akıştan söz etmediği anlaşılabiliyordu.
‘Kazan-kazan’ kimin için?
Özel temsilci Eroğlu’nun Irak’la yaptığı görüşmelerin arka planında, Irak Kürdistan bölgesinde 18 barajın yapılmasıyla ilgili bölüm her nedense gündem de yer tutmuyor. Yaşanan ekonomik kriz nedeniyle askıda bekleyen 18 baraj projesinin ‘kazan-kazan’ vurgusunun arka planında ağırlıklı yer tutuyor. AKP iktidarının su politikaları ‘suyu yönetmek’ üzerine kurgulanmış ve nerede akar su varsa önüne barajlarla setler kurulup suların özgürce akmasının önüne geçilerek bir avuç sermayenin yararına bağlanmasından ibaret olduğu bilinen bir gerçek. Kendisini barajlar kralı olarak lanse eden Eroğlu’nun özel temsilci olmasının asıl nedeni 5’li çete olarak bilinen şirketlere yeni bir yağma alanı açmak ve bu süreçte Irak’tan ‘küçük’ partnerleri ortaya çıkarmak amacıyla hareket edilmekte.
Yeraltı suyuna mahkum!
Irak Kürdistanı, İran ve Türkiye tarafından kıskaca alınıp susuzluğa mahkum edilme politikaları hızla sürüyor. İran, Süleymaniye’yi besleyen Sirvan Nehri’nin akış yönünü değiştirerek barajlar kurarken, Türkiye de aynı yöntemle ‘sınır aşan’ sular olarak nitelenen Dicle ve Fırat suları üzerine kurduğu devasa barajlarla suyun alt havzaya akışını azaltarak bir baskı aracı olarak kullanıyor. Irak Kürdistanı Zagros Dağları’nda toplanan sularla ihtiyacı olan suyun yaklaşık yarısını yakın zamana kadar karşılarken, İran Sirvan Nehri üzerine inşa ettiği baraj ve en son inşa ettiği Davran Barajı ile birlikte bölgeye akan sular kurak bir dereye dönüştü. Dicle Nehri sularının azaltılması sonucu halka tek seçenek olarak yeraltı suları kaldı. Ancak küresel ısınmanın etkisi ve bölgesel su politikaları sonucu ortaya çıkan yerel kuraklıkla birlikte yeraltı suları kurumaya başladı ve bu nedenle halk su ihtiyacını karşılayamaz hale geldi. Türkiye de benzer politikalarla Diyarbakır, Urfa Batman, Mardin vd. birçok ilde çiftçileri yeraltı sularına mahkum ederek DEDAŞ’ın oyuncağı yapıldı.