İSİG Meclisi
İsmail Devrim’in intiharı hepimizin canını çok yaktı, toplumda da ciddi etki uyandırdı. Bir insanın “Çocuklarıma bakamıyorsan, çocuğuma bir pantolon alamıyorsam niye yaşıyorum ki” diyerek canına kıyması hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği bir durum. Yaşadığı yoksulluktan ve çaresizlikten çıkacak bir yol bulamamak ve intihar etmek ne yazık ki sadece İsmail Devrim ve ailesinin başına gelmiş bir felaketle sınırlı değil.
Haberin toplumda yarattığı etkinin bir nedeni de yoksulluğun yaygınlığından ve okul kıyafeti alamama, borcunu, kirasını ödeyememe sorununun toplumda gerçekten yaygın olmasındandır. İsmail Devrim’in içine düştüğü çaresizlik hissi; kimimizin kardeşi, kimimizin babası, kimimizin geçmişi veya bugününün bir kesitidir. Birkaç haberi hatırlatmak istiyorum.
“Adana’da eşi bir yıla aşkın süre işsiz kalan 26 yaşındaki Emine Akçay, 8 aydır kirasını ödeyemediği evde iki çocuğunun ısınması için saç kurutma makinesini çalıştırıp, diğer odada intihar etti.” (Cumhuriyet Gazetesi, 15 Mart 2012.) Rakamlara göre, 2006 yılından bugüne 42 öğretmen atanamadığı için bunalım sonucu intihar etti. (<https://www.ogretmenlersitesi. com>, 22 Mart 2017) Onlarca atanamayan öğretmenin intiharını, işsizlik ve yoksulluk içindeki insanların belediye vb. kamu binaları önünde kendilerini yaktıkları birçok haberi de okumuşsunuzdur.
Son 3 yılda 10 bine yakın insanın intihar ettiğini biliyoruz. İş cinayetlerinin, intiharların, emek ve demokrasi mücadelesi üzerindeki baskının birlikte yükseldiğini görüyoruz. Üçünün de merkezinde sermaye iktidarının giderek artan pervasızlığı yatıyor. Bir yanda her yıl büyüyen şirketlere verilen ödüller, teşvikler, krediler, yandaş şirketlere yüksek bedeller ile verilen ihaleler, lüks uçaklar, saraylar, yazlıklar, vb. öte yanda tüm bu değerleri elleri ile alın terleri ile hatta canları pahasına üreten emekçilerin inanılmaz yoksulluğu.
Açlık sınırının bile altındaki asgari ücret, büyük işsizlik. İnsanca yaşayacak ücret için, mücadele edenlere sendikalı olma mücadelesine reva görülen karşılık da polis jopu, tazyikli su ve son olarak tutuklama. İsmail Devrim’in ölümü ardında vali, muhtar ve savcı hep bir ağızdan haberin yalan olduğu ve asıl nedenin psikolojik olduğunu iddia ettiler. Bu iddia karşısında haberi yapan Ergün Demir yaptığı röportajın kaydını yayınlayarak, haberin gerçekliğini ortaya koydu. Bunun üzerine kamu otoritesi, Gazeteci Ergün Demir’i gözaltına aldı ve adli kontrol şartı ile serbest bıraktı. Yani yoksulluğu ortadan kaldıramayan iktidar, haberini ortadan kaldırmayı seçti.
İsmail Devrimleri aramızdan alıp koparan nedeni sadece psikolojik sorunları ile açıklayamayız. En azından bu sorunların altında yatan nesnel şartları da tartışmamız gerekir. Çok sayıda insanın yaşadığı yoksulluğun ve içinde düştüğü çaresizlik hissinin sonucunda intihar etmesi toplumun ortak sorunudur. Yeni açıklanan orta vadeli programda da açıkça bu yoksulluk ve çaresizlik ortamının artırılacağı açıkça görülmektedir. “Kriz-mriz yok” söylemine karşın toplu işten çıkarmalar, batan şirketler, ücret alacaklarının ödenmemesi vb. haberler havuz medyasında olmasa da hala varlığını sürdüren birkaç gerçek gazetede yayınlanıyor.
İsmail Devrim’in ölümünde gözden kaçmaması gereken ve eşinin de sözlerinde açığa çıkan bir diğer husus da eğitim-öğretimdeki masrafların da yoksul emekçi ailelerine yıkılmasıdır. Okul kıyafetleri, kayıt -katkı parası, temizlik ve kırtasiye giderlerinin ailelerden istenmesi gibi uygulamalar yıllardır emekçi ailelerinin üzerindeki büyük bir yük. Yeni Türkiye propagandasının, lüks uçakların, ejder meyvelerinin arasında emekçiye kalan bin 603 TL ve eğitimden sağlığa tüm temel ihtiyaçların paralı hale getirilmesidir, alınamayan okul pantolonu, ödenemeyen kredi borcu, ve kesilen elektriktir.
İsmailleri, Emineleri nasıl hayatta tutabiliriz? Bence psikiyatrik bir destekle değil, sorunların kaynağı olan bu düzeni değiştirecek bir mücadelesi ile özgür, demokratik, insanca yaşayacak gelire ve çalışma şartlarına sahip olduğumuz bir ülke kurabilirsek bu canları koruyabiliriz diye düşünüyorum.