2023 seçimlerinin ikinci kutbunun oluşumunda belirleyici bir evre arkada kaldı. “Altılı Masa”, 30 Ocak’ta açıkladığı “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”yle, iç ihtilafları “masa”da bırakarak, iktidar blokunun beklentilerini boşa çıkarttı ve Millet İttifakı’na iltihakını ilan etti. Bu, “hayatın olağan akışı”na uygun bir sonuç. Akışın doğası, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ittifakın Cumhurbaşkanı adayı olarak ilanını kaçınılmaz kılıyor.
“Mutabakat Metni” toplumsal ve demokratik muhalefet güçlerinin ön testlerini geçemedi. “Kürt Sorunu”, “Barış” ve “Çözüm”den “tek kelimeyle bile” söz etmeyen, işçi hakları ve sendikal haklar, “İstanbul sözleşmesine geri dönme”, laiklik, diyanet işleri, “cemevlerinin satüsü” ve “eşit yurttaşlık” bahislerine hiçbir şekilde girmeyen metnin demokrasi cephesinde yeni bir enerji yaratması, bir heyecan kaynağı olması elbette mümkün değildi. Biraz didiklenip bir yana bırakıldı.
Ancak, bütün bu mülahazalar, “Mutabakat Metni”nin asıl işlevi ve üzerinde yükseldiği zeminin ihtiyaç ve beklentileriyle ilgisiz. Mutabakat esası itibariyle “Millet İttifakı”nın, kendi kırılgan doğası ve önceliklerinin gereklerine uygun. Metin, bileşenlerin tümünün mutabık olmadığı hiçbir hususa yer vermeyerek kâğıt üzerinde doğması muhtemel gerilimlerin tümünün yükünden bir seferde kurtulma karalılığıyla kaleme alınmış. Saadet Partisi’nin şerhi, İstanbul Sözleşmesini ve “eşit yurttaşlık” meselesini, İYİ Parti’nin şerhi Kürt Sorunu’nu, DEVA’nın şerhi tarikatlar konusunu, tamamının şerhleri “anadilinde eğitim” talebini dışarıda bırakınca metin, toplumu genişliğine ve derinliğine yaran fay hatlarının hiçbirine değmeyen bir “mutabakat”ın tercümanı haline gelmiş.
Bu mutabakattan toplum için geriye ne kalıyor diye baktığımızda elimize ilk geçenin devlet olması kaçınılmaz. Bunu kavram ve sözcükleri sayıların ölçüsüne vurduğumuzda da görmek mümkün: 244 sayfalık metinde “devlet” sözcüğü 57, kanun 113, hukuk 63 kez yinelenirken, demokrasi ve insan haklarının yalnızca 6’şar kez dile geliyor olması “Millet İttifakı”nın öncelikleri konusunda çok açık bir fikir veriyor.
“Millet İttifakı” bileşenlerinin bu mutabakatla içine girdikleri cenderenin farkında olmadıklarını düşünmek saçma olur. Böylesi bir belgenin bir “demokratik özgürlük manifestosu” sayılamayacağını onu kaleme alanlar da biliyorlar. “Millet İttifakı” da kendi iktidarını, bir toplumsal kurtuluş uğrağı olarak görmüyor. Tersine, ittifak bileşenleri, kendi misyonlarını, yaratılmasına kendilerinin de şöyle ya da böyle katkıda bulundukları ve sonuçta bilindiği şekliyle devleti de berhava edecek siyasal açmazdan toplumun, iç çatışmaya düşmeden çıkabileceği bir rejim biçimi tesisinde görüyorlar.
“Ortak Politikalar Mutabakat Metni”, siyasal literatürde Türkçe’de daha çok kargaşa olarak anlam kazanan, Arapça’da “fasıla, ara” demek olan “Fetret” Batı siyasal literetüründeki karşılığıyla “İnterregnum” döneminin geçici rejimini tesise talip oluyor.
Ortak Politikaların, toplumsal muhalefet hatta iktidarın bileşenlerinin bir kesimince sert bir karşı çıkışa uğramaması nedensiz değil. Bütün politik aktörler, “Millet İttifakı”nın, temel toplumsal çelişkilerin hiçbirini çözmeyen, ama onların kansız çözümüne zemin hazırlaması mümkün bu politikaların yaratabileceği geçici ferahlama halinin kendi geleceklerini belirlemekte diktatörlük altında yaşamaktan daha çok avantaj sunabileceği varsayımını tartıyor.
Bu iklim, en büyük avantajı üçüncü kutbun merkezinde duran HDP’ye sunuyor. Şimdi hem demokratik ve sosyal bir cumhuriyet hedefinin ufukta parlayacağı, hem de bu mücadelenin hangi zeminde cereyan edeceğini belirleme gücünün büyüyeceği bir konjonktürde, HDP demokratik kurtuluşun kalbinin attığı yer olarak toplumsal mücadelenin önüne geçmeli. İnterregnum son bulduğunda nerede olacağımız en çok buna bağlı.