Arazilerimizi yak
rüyalarımızı yak
şarkılarımızın üzerine dök asidi
talaşla kapla
katledilmiş insanlarımızın kanlarını
…
Yok et.
…
bombalarınla dümdüz et
her vadiyi; sil iradenle
geçmişimizi
yazınımızı, mecazımızı
çıplak bırak ormanları
ve yeryüzünü
…
yap ve dahasını da.
zulmünden korkmuyorum.
umutsuzluğa düşmüyorum hiç
zira bir tohum var koruduğum
bir küçük canlı tohum
koruyacak
ve yeniden ekeceğim.
Yukarıdaki şiir Filistin’den, ancak yazarını bilmiyorum. Yıllar önce bilgisayarıma kaydetmişim, tesadüfen karşıma çıktı ve şiir uzun olduğundan 3 kıtasını yazıma dâhil edebildim. Bir Filistinli ozan İsrail’in zulmünü ve her şeye rağmen umudunu aktarmış ve teslimiyet duygusundan eser yok şiirinde. Şiir en az 10 yıl önceye ait olmalı. Şiirin yazıldığı yıllara göre Filistin’de artık çok şey değişti. Hele son 2,5 aydır dünyada daha önce hiç görülmemiş boyutta ve tüm insanlığın gözleri önünde açık bir soykırım uygulanmakta. Ve ben insanlığımdan utanıyorum…
İsrail’in Siyonist faşist yönetiminin Gazze’ye attığı binlerce bombayla en az 8 bini çocuk, 6 bin 200’ü kadın olmak üzere 20 bin 57 Filistinlinin öldüğü açıklandı. Bombalamalar sonucu enkaz altında kalan binlerce ölü çocuk, kadın ve erkek bu sayının içinde değil. Diğer canlıların adını bile anamıyoruz. O demokrasisine özenilen Avrupa’dan tık yok değil mi? ABD, Rusya şu bu? Hiçbirinden tık yok ve Türkiye’nin adını bile anmak istemiyorum burada. Devletler bir yana Filistin’e destek verecek adeta kimse kalmamış ortalıkta.
Şu an Gazze’de su yok, aş yok, nefes alacak hava yok. Yerle bir olmuş, enkaza dönmüş bir kentte bombalar halen her yeri yıkmaya devam ederken, yakınlarını yitirmiş insanların sığınacak, yaralarını saracak bir yer bile kalmamış durumda. Hayal edelim, böyle bir duruma maruz kaldığımızı bir kerecik hayal edelim ve soralım kendimize, Filistinli olsaydık nasıl bir duygu içinde olurduk diye. Bir Filistinli böyle bir durumda insanların desteğini beklemez mi sizce? Filistinlileri yalnız bırakmaya hakkımız var mı?
Peki bizler ne yapıyoruz? Hiçbir şey! Devletlerin ve dolayısıyla Türkiye’nin ikiyüzlü politikaları adeta sinmiş üzerimize. Her gün İsrail limanlarına gemilerle ticari ya da savaş malzemeleri taşınırken, ‘mış’ gibi yapanlara benzedik adeta. Bu ikiyüzlülüğü örtme faaliyetleri ise bir kısım şarlatanın kafe basma eylemleriyle yürütülmekte. 2,5 aylık süreçte öyle bir yere varıldı ki artık şarlatanlara bile ihtiyaç kalmadı. Artık gündemimizde Filistin yok! Oysa Filistinliler halen İsrail bombalarıyla ölmekte ve kentlerinden sürgün edilmekte.
‘Mış’ gibi yapma halini ete kemiğe büründüren bir adım, Türkiye’nin Afrin’e Filistinlilerin getirilebileceği yönünde iddialar eşliğinde atılmakta. Böyle bir adımın Filistinlilere destek amacı taşıdığı ve yurtsuz mu bıraksaydık gibi hamaset içeren sözlerle atılması çok uzak bir ihtimal değil. Ancak, Filistinli ozanın “bir küçük canlı tohum, koruyacak ve yeniden ekeceğim” dizeleri Filistin halkının yurdunu terk edip uzaklara gitmeyeceğinin önemli bir işareti.
Böyle bir adım atılır mı bilmiyoruz. Ancak böyle bir şeyin Filistinlilerin yararı için olmadığı aksine bundan İsrail ve Türkiye’nin çıkarı olduğu hemen açığa çıkar, yani gizleyemezler. Gazze’nin Filistinlilerden temizlenmesi İsrail’in çıkarına hizmet ederken, Filistinlilerin sınıra getirilmesi halinde ise Kürtlere karşı bölgede demografik yapıyı değiştirecek bir ortamın yaratılması adına bu da Türkiye’nin çok işine gelir.
Gazze’de Mısır sınır kapısının açılması sırasında sınıra hiçbir yığılmanın olmaması Filistinlilerin yurtlarını terk etmeyeceğinin göstergesiydi. Yani her şey öyle masa başında oturup planlamakla hayat bulmuyor ve bulmayacak. Bu savaş da bitecek ve ardından başka savaşlar başlayacak. Çünkü yaşamın düşmanı kapitalizm kendini başka türlü var edemiyor. Halkları birbirine kırdırarak, insanlığı ve yaşam alanlarını sömürmek ve yine-yeniden sömürmek onun varlık nedeni. Savaşlarda silahlar sustuktan sonra nesiller boyu sürecek zehirli bir yaşam, yakınlarını yitirmiş ve savaştan sağ çıkabilmiş insanlara miras kalıyor olması ise savaşlara karşı barışı savunmanın önemini ortaya koyuyor, ama “kimle ve nasıl bir barış?” sorusu cevap arıyor…