Sağlık özelleştirilmişken halk sağlığını devletin sağlayacağını sanmak en hafif tabirle saflık olacağını düşünüyorum. Şirket gibi yönetilen devletin korona gibi salgınlardan yararlanmak isteyeceğini düşünmek için çok fazla nedenimiz var. Kapitalist devletlerin halk baskısı olmadığı koşullarda halkın çıkarına adım atması beklenemez ve onların dediği gibi asla aynı gemide de değiliz. Hele bizim gibi ülkelerde değil halk baskısının ortaya çıkması, halkın epey bir kısmının şirketleşmiş devletle özdeşleştiği günümüzde işimiz çok daha zor.
Neoliberal sistem iflas etmiş durumda. Çözüm olarak keynesyen modele dönülmesi gerekir gibi bir takım önermeler ortalıkta dolaşmakta. Ancak kapitalizm asla geri dönmez. Kapitalizmin yeni bir uygulama biçimini yaratma peşine düştüğünü görmemiz gerekiyor. Şu an yaşadığımız korona virüsü salgını geleceğe dair bazı ipuçları veriyor. Sonuçları bakımından herhangi bir grip salgınından farklı olmadığı görülen bu salgının bir infial yaratacak düzeyde ele alınması dikkat çekici.
Sermaye buluşmalarının en önemlilerinden biri olan Davos zirvelerinin son yıllarda değişmeyen maddelerinden biri iklim değişimi ve buna bağlı birçok sorun iken diğeri ise 4. sanayi devrimi yani Endüstri 4.0 olarak lanse edilen madde olduğunu görüyoruz. Almanya’da ortaya atılan Endüstri 4.0 kavramına dünya kapitalistleri dört elle sarılma eğilimi taşıyor. Endüstri 4.0 yeni bir interaktif teknoloji, yapay zeka ve otomasyon çağı olarak kabul ediliyor.
Endüstri 4.0’la tasarım, üretim, taşıma, hizmet, ticaret gibi süreçlerin bütünüyle bilgisayar teknolojileri ve robotlarla çözüldüğü ve insan emeğine olan ihtiyacın azaltılması olarak kabul ediliyor. Bu sürecin en büyük açmazı ise sermaye birikiminin en temel ögesi olan emek sömürüsü üzerinden el koyduğu artı-değer olmadan kapitalizmin büyümeyi nasıl sağlayacağı üzerinde kilitleniyor.
Emek ucuzlaştırılmakta, iş garantisi ve emeklilik yok edilmekte, toplumsal hayat belirsizlik içinde garip bir sarmala bağlanmış durumda. Son yıllarda kaos ve belirsizlik kapitalizmin en çok başvurduğu uygulamaların başında yer alıyor. Davos’ta her yıl gündeme gelen bir diğer sorunları ise halkın son sürece yönelik ortaya çıkan öfkesini nasıl engelleriz uğraşı. Dünyada yaşanan iklim krizine çözüm olarak alternatif enerji üretim biçimlerini bizlere tartıştırıp yeni bir sermaye birikim yolunun kolaylaştırıcıları olarak insanları motive ediyorlar. Benzer bir süreç korona salgınında da yaşanıyor.
Emperyalist kapitalist sistem kendine yeni bir yol ararken bu yolu yeni birikim alanları yaratarak açıyor. Küresel ısınma gerçeğini ‘insan etkinlikleri’ olarak niteleyip bizlerinde bu süreçten sorumlu olduğumuz duygusunu yaratıp sonuçlarına katlanmamız ve boyun eğmemiz isteniyor. Oysa bu sorunu yaratanın kapitalizmin kendisi olduğu açıkça ortada dururken hem yaşamsal hem de ekonomik sonuçlarına bizlerin katlanması gerekiyor. Korona virüsünü de bu bağlamda ele almamız ve olanaklar ölçüsünde boşa çıkarmamız mutlak gerekli.
Sermayeye hasta garantisi ile verilen ‘Şehir Hastaneleri’ bu süreçte insanların tek adresi. İşçiyi, köylüyü açlığa mahkum etmekten geri durmayan bir iktidarın bu süreçten yararlanmak istemeyeceğini söylemek ham hayal. George Orwell’ın yıllar önce dikkat çektiği 1984 kitabında ve yapılan filmde işlenenen Büyük Gözaltı’nın bir iz düşümünü yaşıyoruz. Şehrin her noktasında güvenlik kameraları ile izlendiğimiz günümüzde özgürlükler sürekli olarak daraltılıp yok edilmekte. Korona virüsü sermaye ve onun devletleri için bulunmaz bir nimet. Benzer salgınların önümüzdeki süreçte daha fazla gündemde olacağını söylemek gerekir. Adım adım küresel boyutta bir gözaltı halklara dayatılmakta. İnsanlar birbirine 1 metreden fazla yaklaşmasın, evinde otursun ve dolayısıyla hakları için bile bir araya gelmesinler noktasına ulaşılmış durumda. Newroz kutlamalarının iptal edilmesinin devletten değil de düzenleyicilerinden gelmesi, bizleri büyük gözaltına ikna edebildiklerini gösteriyor.
Diğer yandan kapitalizm ortaya çıkabilecek salgınlarla baş edemeyeceğinin büyük fotoğrafını ortaya çıkarıyor ve bu durum onların en zayıf yanı. Küresel boyutta sağlık sisteminin sermaye kontrolüne verilmiş olması salgın vb. halk sağlığını yakından ilgilendiren sorunlar karşısında hiçbir şey yapamayacağı ya da yapmayacağını gösteriyor. Yaşanan ekolojik krizde olduğu gibi olası salgınlar karşısında da bu durumdan nasıl yararlanırızın ötesinde herhangi bir dertlerinin olmaması kapitalizmin doğasında var. Sorun kapitalizm! Antikapitalist bir mücadele dışında insanlığı kurtarabilecek başka bir yol ise maalesef yok.