Yeşil Sol Parti’nin İstanbul 3. Bölge Milletvekili Adayı oyuncu Kerem Fırtına gazetemize konuştu: Adalet diye sadece yasalardaki adaletten söz etmiyorum. Hakkaniyet duygusu kayboldu ülkede. Öfkelendiren bir şey bu ama öfkeli olmayalım demekle de olmaz. Öfkeli olmamak için hakkaniyetsizliği ortada kaldırmak gerek
Hüseyin Kalkan
Fırtına soyadı bizim için hiç yabancı değil. O soyadını, fırtına gibi hak savunucusu Leman Fırtına’dan dolayı bütün devrimciler bilir. Onu 8 yıl önce kaybettik. Eren Keskin 8. ölüm yıldönümü dolayısı ile bir yazı yazdı. (5 Nisan 2023 Yeni Yaşam) Leman ablayı yakında tanıyan Keskin’in güzel yazısı üzerine bir şey koymak mümkün değil. Şimdi onun torunu Kerem Fırtına, Yeşil Sol Parti İstanbul 3. Bölge’de milletvekili adayı. Fırtına ile adaylığını, seçim kampanyasını ve sahayı konuştuk. Söyleşimize doğal olarak Leman ablayı konuşarak başladık.
- Leman Fırtına ile aynı evde büyümeniz sizi nasıl etkiledi?
Babaannemle olmayı çok severdim. Birlikte çok zaman geçirdik. Zaten belli bir yaşa kadar biz ailecek babaannemin evinde kaldık. Biz, amcalarım, üç aile aynı evde yaşadık. Doğan amcamı bilirsiniz, Doğan Fırtına’yı. Yaşım çok küçüktü tabii. Ama bendeki izlenimi çok cesur, çok dirençli, çok mücadeleci, çok kavgacı bulurdum babaannemi. Dışarda sistemle, evde televizyona çıkan politikacılarla. Onlara cevap yetiştirir ve yüksek sesle eleştirirdi. Hep öyle özledim onu. Çok cesur bulurdum. Öykünmüşümdür mutlaka. Çok kalben bağlıydım. Küçükken konuları anlamaya çalışırdım. Hep ‘sonra’ derlerdi bana. Hiç anlatmaya çalışmadılar. Büyüdükçe anladım gerçekte. Onların yolununun çok onurlu bir yol olduğunu anladım.
- Siyasete girmenizde insan hakları konusunda duyarlı bir ortamda büyümenizin ne kadar etkisi var?
Bunun ne kadar etkisi var bilemem. Ama benim için hayatın kendisi bizzat siyasettir. Hep böyle baktım. Dolayısı ile siyasete girdiğim bir yaş, girdiğim bir olay diye bir şey söyleyemem. Zaten siyasetin içine doğdum. Hayatı zaten siyaset olarak gören biriyim ve zaman içerisinde daha aktif rol almaya başladım. Bu benden ziyade içinde yaşadığımız ülkenin durumu ile bağlantılı. Ülkemizdeki koşullar özgürlükler ve demokrasi alanında her gün daha geri gidince, bizim gibi insanlara da siyasette daha ileri gitmek düştü. Benim için içgüdüsel bir durum.
- Seçimlere gelirsek, kampanya nasıl gidiyor?
Çok canlı ve heyecanlı. Seçim bürosu açılışlarına gidiyoruz. Seçim bürosu açılışları gerçekten mitinge dönüşüyor. Yeni seçmen sayısı yüksek. Buralarda çok büyük bir coşku ile karşılaşıyoruz. İnsanlar baskının, zulmün farkında. İnsanlar insan haklarına, en temel değerlerine susamış vaziyette. Bu, insanların Yeşil Sol Parti ile büyük bir coşkuyla buluşmasına neden oluyor. İnsanlar ezberden sıkıldılar. Yalandan dolandan sıkıldılar. Sorunların çözümüne odaklanan bir siyaset istiyorlar. Sorunların etrafından dolanılmasını istemiyorlar. Yeşil Sol Parti’ye bağlanmış büyük bir umut var, Yeşil Sol Parti’den büyük beklentiler var. Bu, seçim kampanyalarına da yansıyor.
- Halklarla buluşmalarda ilginç olaylarla karşılaşıyor musunuz?
İnsanlarda onları hayal kırıklığına uğratacağıma dair endişeler vardı. Ya da mevziyi terk edeceğime dair endişeler… Yeşil Sol Parti seçmeni veya Kürt tabanı hayal kırıklığına uğramak istemiyor. Bunu çok net, doğrudan söylüyorlar. Geçen dönem yaşanan bazı gelişmeler böyle bir endişeye neden olmuş.
Kampanya sürecinde en çok hissettiğim şey, sevgi, ilgi ve merak dışında, benimle ilgili hayal kırıklığı endişesinin (vekil seçilirsem Yeşil Sol Parti’den ayrılır mıyım endişesi) yavaş yavaş yerini güvene bırakmasıdır. Beni daha yakından tanıma fırsatı buldukça, daha yakınlaştıkça, ben de kendimi daha iyi ifade etmeye başladıkça, bu endişenin güvene, sevince, gülümsemeye, morale dönüştüğünü görebiliyorum. Sanırım şimdiye kadar üç tane büro açılışına katıldım. Mahalle sakinleri ile buluşuyoruz. Yöre dernekleri ile buluşuyoruz. Geçmiş döneme dair sorunları ve şikâyetleri dinliyoruz. Gelecek döneme dair talep ve beklentiler üzerine konuşuyoruz.
- Kampanya sırasında hangi talepler daha çok ön plana çıkıyor?
Eşit yurttaşlık. Demokrasi. Katılımcı demokrasi. Eşitlik, adalet. Adaleti hakkaniyet olarak diye de açabilirim. Adalet diye sadece yasalardaki adaletten söz etmiyorum. Hakkaniyet duygusu kayboldu ülkede. Bunun tekrar tesis edilmesi gerekiyor. Bu kırıcı bir şey çünkü. İnsanı kıran bir şey hakkaniyetsizlik. Öfkelendiren bir şey. Biz öfke olsun istemiyoruz ama öfkeli olmayalım demekle olmaz. Öfkeli olmamak için hakkaniyetsizliği ortada kaldırmak lazım ki, dönüp sen neden öfkelisin diyebilesin.
- Bu ilginç. Hayat pahalılığına dair şikâyetlerin önplana çıkması beklenirken, özgürlük ve demokrasi taleplerini dillendirilmesi.
Belki yaşanan ekonomik sıkıntıların gündemden düşmesi için baskı ve zulmün arttığını düşünüyorum. O kadar bir tekçi zihniyet hapsediyor ki, sen nefes almanın peşinde koşarken, kuru soğanın fiyatını unut istiyorlar
İnsanların yaşadığı ekonomik sıkıntıyla, özgürlük sıkıntısı birbiri ile yarışır hale geldi. O kadar ağır bir baskı var ki AKP-MHP iktidarında, her türlü özgürlüğe her türlü çoğulculuğa karşı. Tek tip düşünmeni istiyor. Bu belli. Hatta belki yaşanan ekonomik sıkıntıların gündemden düşmesi için baskı ve zulmün arttırıldığını düşünüyorum. Sizi o kadar bir tekçi zihniyet hapsediyor ki, sen nefes almanın peşinde koşarken kuru soğanın fiyatını unut istiyorlar belki de.
- Yeşil Sol Parti’nin Meclis’e güçlü bir şekilde girmesi neden önemli?
Her şeyden önce bu, demokrasi, özgürlük, çoğulculuk, ekolojik bir düzen için önemli. Eşit yurttaşlık için önemli. Eşit yurttaşlık derken, sadece etnik kimlik üzerinden tarif etmiyorum. Her türlü inanç, mezhebin eşitliğinden söz ediyorum. Bütün bunlar için en ciddi çalışmayı yapan Yeşil Sol Parti. Bizi artık temsili demokrasi karşılamıyor. 2023 yılındayız, halkın kendi yaşamına etki eden olaylara direk katılabildiği, söz sahibi olabildiği bir sisteme geçiş ihtiyacı var. Mutlak güçlerle donatılmış bir merkeziyetçi yönetimin, mozaik dediğimiz bir ülkede ihtiyaca cevap veremediği açık. Söylem olarak mozaik bir ülke olduğumuzu söylemekten gurur duyuyoruz. Mozaik, farklı renkteki parçaların birbirine yapıştırılması ile oluşturulan bütündür. Kelimenin anlamına göre davransak iş çözülecek zaten. Mozaik ülke olmakla övünüyorsun, olsan zaten sorun çözülecek. Adı üzerinde farklı renklerden oluşan bir bütün. Tamam işte, farklı renklerin hakkını tanısan, onların farklı renk olduğunu kabul etsen, sorun çözülür. Ama herkesin rengini Ankara’nın rengine boyamaya çalışıyorsun. Mozaik mi oluyor öyle? Olmuyor. Tek renk oluyor.
- Kemal Kılıçdaroğlu, Kürt sorununun Meclis’te çözülebileceğini söyledi. Size göre bunun için ne gibi adımlar atılmalıdır?
Her şeyden önce diyalog kurmak lazım. O parlamentoya giren hiçbir siyasetçinin artık çözüme ihtiyaç duyulan konularda, “Ben konuşmam, ben o kişi ile masaya oturmam” deme hakkı yok. Her birimizin birlikte masaya oturmak istemediği insan çok ama siyasetçinin görevi uzlaşmaktır. Meclis muhabbet değil sorunların çözüm yeridir. Kutsal değildir. O kadar kutsalla zaten hareket edemezsin. Hareket etmezsen de ilerleyemezsin. Herkes geçmişten getirdiği ezberleri gözden geçirmek durumunda. Otuz sene önceden getirdiğin cümleler bugüne uyuyor mu? Ülkenin canlı bir organizma gibi ilerlemesi gerekiyor. İlerliyor. Senin otuz sene önceki cümlelerinle ilerleyemez. Sen ilerleyeceksin ki ülke ilerlesin, sen değişeceksin ki ülke değişsin. Bugüne kadar söylediğin şeyler bir işe yaramadıysa, bir zahmet söylediğin şeyleri gözden geçireceksin. Hepimize düşen görev bu. Hepimiz getirdiklerimizi, biriktirdiklerimizi, söylemlerimizi önümüze koyup bu memleketin yararına, bu toplumun yararına gözden geçirmek zorundayız. Çoğulculuk bunu gerektirir. Her bir ses ne diyor kulak vermek durumundayız. Sonra da bir genel uzlaşı cümlesi kurmalıyız. Bir arayıştır siyaset. Parlamento sorunların üstünü kapatma yeri değildir. Çözüm arayışı yeridir. Elbette parlamentoda çözülmek zorunda. Sırrı abi (Süreyya Önder) bu konuda özeleştiri yaptı bir söyleşisinde. “Çözüm sürecini topluma yayamadık” dedi. Şimdi elimizde böyle bir deneyim de var. Zaten HDP’nin en sevdiğim özelliklerinden biri de özeleştiri yapıyor olması, bu şekilde ilerliyor olmasıdır. Biz ileri götürecek olan da budur. Bunu bir zahmet ülkedeki herkes söyleyebilse neyi değiştirebileceğimizi de görürüz.
- Erdoğan, sanatta iktidar olamadık demişti bir seferinde.
Sanat devletin gölgesinde olmaz. Erdoğan’ın yerine başkası olsa da olmaz. Sanatın özgür olması için sanatçının özgür olması gerek. Maddi kaynaklar bakımında da özgür olması gerekir, kimseye bağlı olmaması gerekir
Siparişle sanat olmaz. Erdoğan’ın söylediği zaten bir itiraftır. Hatta bir tespit bile olabilir. Sanat devletin gölgesinde olmaz. Tayyip Erdoğan’ın yerine başkası olsa da olmaz. Hiç fark etmez. Sanatın özgür olması için sanatçının özgür olması gerek. Sadece siyasi özgürlükler yetmez, sanatçının maddi kaynaklar bakımından da özgür olması gerekir, kimseye bağlı olmaması gerekir. Bu yine bizim partimizin programında yer alan madde. Bir özgür sanat kurulunun oluşması ve sanatçıya destek için özel kaynaklı bütçelerin oluşturulması programlandı. Başka türlü özgür sanatın olması mümkün değil. Sen Kültür Bakanlığı’na bağlı kal, onun vereceği paraya bağlı kal, sonra da özgür sanat yap. Bu mümkün değil.
- Kendine bir soru sorsan ne sorardın ve ne cevap verirdin?
Neyin acil olduğunu sorardım… Acil olan insanların çekinmeden, korkmadan her şeyi tartışabilmesidir. Biz sorunlara çözüm arıyoruz. Hepimiz, her birimiz. Ama sorunlara çözüm bulabilmek için gerekli olan giriş kısmı şu an bizde iptal edilmiş durumda. Tartışma, müzakere etme yok. Burası kapalıyken hiçbir şeye çözüm bulamazsınız. Sıkıldım bundan. Bir konuşmanın nesi tedirgin edici olabilir? Bir düşüncenin nesi korkutucu olabilir? Varsa bir sözün sen de söylersin. Artık bu korku ikliminden sıkıldım. İnsanların gözlerinin önündeki şeyleri görmezden gelmesi üzüyor. Hayal kırıklığı yaratıyor. Her baskıya aynı tepkiyi veriyor muyuz? Vermiyoruz. Hakkaniyet ve adalet bekliyoruz da, biz vicdanen öyle davranıyor muyuz? O yüzden diyorum. Bize rağmen olmuyor. Bizimle oluyor.
Gözaltılar seçim için
Kerem Fırtına ile söyleşimizi tam Kürtlere yönelik büyük gözaltı ve tutuklama operasyonunun ertesi günü yapıyoruz. Fırtına, bunun seçime bir müdahale olduğunu söylüyor. AKP-MHP İktidarının yapacak bir şeyi kalmadığını, hiçbir soruna çözüm öneremediğini belirtiyor ve şunları ekliyor:
“Seçim arifesinde AKP-MHP iktidarının pek yapacak bir şeyi kalmadı. Ne ekonomik sıkıntılarla ilgili sorulara cevap verebiliyorlar, ne anti-demokratik uygulamalarla ilgili sorulara cevap verebiliyorlar. Halka vaat edebilecekleri herhangi bir şey de kalmadı. Yapacak bir şey kalmayınca kendi seçim propagandalarını bu düzleme kurdukları anlaşılıyor. Benim anladığım bu. Bu korku ikliminde, bu kutuplaştırma ikliminde ısrar ediyorlar. Yine en kolay saldırdıkları yere saldırarak bir seçim kampanyası sürdürmek istiyorlar. Bunu AKP-MHP iktidarının seçim çalışması olarak görüyorum. Yeşil Sol Parti kadrolarının, seçim çalışmalarındaki örgütlülüğü, seçim güvenliğindeki örgütlülüğü, çalışkanlığı, tecrübesi herkesin malumu. Bu kadroları tutuklayarak, cezaevlerine koyarak burada bir boşluk yaratmak istiyorlar. Ama bu boşuna bir çabadır. Bu kadroların bu sıkıntıları aşma deneyimi de var.”