Afşin ve Elbistan’da her şeyin rengi solmuş; insanın, tabiatın, havanın…
Gülcan Dereli
Maraş’ın Afşin ve Elbistan ilçelerine vardığımda ilk fark ettiğim şey havanın tuhaflığı oldu. Buralarda kaldığım süre içinde genzinde yanmalar hissettim. Ağacı, börtü böceği bir tuhaf, solgun, başka renkte. Santralin başladığı yerlerde ağaçlar kendini yenileyememiş, dümdüz kalmış. Kar yağamıyor. İklimi değişmiş. Santralin kapatıldığı gün karın yağdığını öğreniyorum. Bir Elbistanlı ironi yapmış hatta santral kapandı kar yağdı diye. Yüksek orandaki karbondioksit ve kül, atmosferi baskıladığı için karı engelliyormuş. Kar yağmadığı için bütün üzüm bağları kurumuş. Yok olmuş. Önceden Erçene bölgesinde şarap fabrikası varmış. Hâlâ kalıntıları duruyor diyorlar. Asmalar kar suyu ile besleniyormuş. Altun Elma köyü olduğu gibi bağmış. Şimdi ise bağ kalmamış.
Alevi kenti
Afşin’in farklı bir sosyolojisi var. Buraya başka yerden gelen yaşayamaz diyorlar. Kültürel dokusu kendine has bir yer. Aslında bir Alevi kenti. Afşin’de tarihi, kültürel doku yüzde doksan yok edilmiş. Çaldıran Savaşı sırasında 10 bin aile İran İsfahan’a sürgün edilmiş. Yurttaşlardan biri “benim dedem buraya Alevileri müslümanlaştırmak için Osmanlı tarafından fıkıh olarak gönderilmiş” diyor. Alevi kentinin demografisiyle oynanmış.
Ceyhan’ın ana gözü Elbistan
Hurman Çayı’nın yatağını değiştirerek termik santralin tekrar açmanın planı yapılırken bu da yeni bir ekolojik tahribatın habercisi olarak karşımıza çıkıyor. Ceyhan Nehri’nin ana gözü Elbistan Ovası’nda doğuyor. Bölgede 4 büyük ırmak birleşerek Ceyhan Nehri’ni oluşturuyor. 4’ü de Elbistan Ovası’ndan doğuyor. 4’ünde de sulama barajı yok. 1 tane sulama barajı yapılmış ancak onun da kanal sistemi yapılmamış. Elbistan Türkiye’nin 4. büyük ovası. Sulanabilir arazi oranı yüzde 90. Pancar, ay çekirdeği, mısır, fasulye… Daha önce en iyi fasulyesi burada yetişiyormuş. Bunun tükenmesinin de nedeni santraller. Müthiş bir tarım potansiyeli olan bölge kömüre tercih edilmiş. Ayrıca yer altı suyu da kurutuluyor. Gitgide rengi solan iki kente dönüşmüşler.
17 bin erken ölüm var
Son zamanda ölenlerin genç ve yaşlı hesaplanırsa yüzde 90’ı kanserden ölmüş. Her ailede bir hasta var, bir kanser hastası var. Her ailede KOAH sıradan ve normal görülüyor. Bölgede tespit edilen bugüne kadar 17 bin erken ölüm var. 17 bin kişi ölmesi gereken yaştan önce ölmüş. 80 yaşında ölecek kişi 50 yaşında ölmüş, 90 yaşında ölecek kişi 60 yaşında ölmüş. Çocuk ölümleri ise ayrı facia.
‘Okulda nefes almak imkânsız’
Bu kömür taşıma bandı çalışıyor. Her yer toz. A Santrali’n sahasından B Santrali’nin sahasına kömür taşıyor. Hiçbir önlem alınmamış. Her yer kanserojen madde kaynıyor. Çoğulhan’da bir okulun dibinde yerler zift gibi. Ve yakınlaştıkça oradaki bantın ne kadar hızlı çalıştığına tanıklık ediyoruz. Her şey gri tonlarında, kötü bir hava ve çevre var. Neredeyse hiçbir canlının kalamayacağı bir ortam yaratılmış, burada insanlar evleri bırakıp kaçmış. Yanımdakiler bana yağmur yağsa burası simsiyah diyor.
Muhtar Kadir Sönmez, “Kül yağarken gül yağıyor diyorlardı” diyerek köy halkına tepkisini gösteriyor. Yazın buraların külden geçilmediği anlatılıyor. Kimyasal atığın hemen yanında okul var. Elbette soruyorum yazın çocuklar ne yapıyor diye. Aldığım yanıt korkunç: “Okulun içinde nefes almak imkânsız.” Okul ile çalışan bant arasında 50 metre ya var ya yok. Aynı yerde evler terk edilmiş. Çocukların çıkış saatine denk geldiğimiz için birkaç fotoğraf çekmek istiyorum. Dışarıdan çektiğim fotoğraflara içeride devam ediyorum. Çocuklar da beni fark ediyor. Çocuklar iki santrale kömür taşıyan bandın kimyasal atığın altında okula gidiyor. Fotoğraf çekimi bittikten sonra çocuklara soru sormak istiyorum ancak okul müdürü hızla yanımıza gelip bizi engelliyor. Sorularımı bu kez kendisine yöneltiyorum.
Bant çalışıyor ‘çalışmıyor’!
Çocukların sağlığının ‘çok iyi’ olduğunu, hiçbir problemin olmadığını söylüyor. Israrım sürüyor. Ancak yurttaşlar buradaki çocukların neredeyse tamamının hasta olduğunu belirtiyor diyorum ancak buna rağmen “Hayır buradaki çocuklar çok sağlıklı” diyor. Okul ile bant yolunun mesafesini soruyoruz. Ancak müdür buranın kapalı olduğunu savunuyor. Az önce bir metre kadar yaklaştığımı ve hızlı bir şekilde faaliyette olduğunu söylüyorum tabii. Şu an yol buradan geçmiyor diyor. Yanımdakiler “Kül yağıyor zararsız olur mu” diye tepki gösteriyor ama müdür kusura bakmayın sizi içeri alamam diyerek çıkarıyor bizi okul bahçesinden.
Toprakta röntgen cihazından daha çok radyasyon var
Elbistanlı Avukat Bilal Doğan’ın babası da KOAH olmuş ve çoklu organ yetmezliğinden yaşamını yitirmiş. Yine amcasının çocuğunu iki hafta önce kanserden kaybetmiş. Sağlık sorunlarının kentte derin olduğunu söyleyen Doğan, “Çocuklarımı doktora götürdüm; aynı gün kulak burun boğazda 300 çocuk aynı şekilde üst solunum yolu enfeksiyonu hatta Mehmet abi diyor ki, bu 300 kişinin 2 bin kişiye çıktığı zamanlar olmuş” diyor. Av. Doğan, santralin hasarlarına ilişkin sorularımızı yanıtladı.
Toprakta radyasyon olduğu belirtiliyor. Nasıl tespit ettiniz?
Elbistan’da bir dava açıldı. Ankara’dan gelen avukatlar tabii onlar para amaçlı düşünüyorlar. Evaş’tan tazminat almak için; ben de o tarihlerde Evaş’ın avukatlığını yapıyordum. Bu santralin toprağı kirlettiğini kadmiyum, nikel, uranyum gibi ağır metalleri toprağa yaydığını dolayısıyla toprakta ciddi bir kirlilik, verim kaybına sebebiyet verdiğini iddia ederek tazminat davaları açtılar. O davalar kapsamında toprak örnekleri gönderildi. Adana’da bir laboratuvara ancak toprak radyasyon uyarısı vermiş, mahkemeye ‘Bu topraklarda yüksek orada radyasyon var’ diyerek iade ettiler. Numune atom enerjisine gönderildi. Toprak, atom enerjisine gittiğinde sınırın üstünden bir radyasyon olduğu ve oranyum radon olduğu ortaya çıktı. Toprakta 3 ppm röntgen cihazından daha yüksek bir radyasyon çıktı. Radyasyon santralle kömürle ve yakıtla ilgiliydi. Karahöyük köyü var. Elbistan’a 10 kilometre (km). Karahöyük’ten kepçe yardımıyla toprağın yüzeyini, yarım metre altından ve bir metre altından numuneler aldırdık. Santrale doğru yaklaştıkça radyasyon oranın arttığını tespit ettik. Şimdi 3 ppm’den başlıyor. Santrale yaklaştıkça 6’yı, 7’yi buluyor.
Santral bu kadar zarara rağmen nasıl çalıştırıldı?
Yıllarca A Santrali’nin vahşice çalışması doğada kalıcı hasarlar meydana getirdi. Santralin kapatılmaması zulümdü. Yetkililer bu kapatılmayı lütuf gibi sunmasın. 2 yıl önce bu Çelikler dediğimiz firma A Santrali’ni devraldı. Devir sözleşmesinde bir yıl çevre mevzuatına uyumlu hale getirmek için süre verilmişti. O bir yıl hiçbir faaliyet yapmadılar, bir yıl daha uzatıldı, yine bir faaliyet yapmadılar, bu sürede santral vahşi şekilde çalıştı. Santralin 5 kilometre çevresinde gökyüzü gözükmüyor. Simsiyah bir duman ve kül bırakıyor. Netice itibarı ile bir yıl daha uzatıldı. Süre yine doluyor 2020’de ve yeni bir yasa çıkartılar. Dediler ki, 3 yıl daha uzatıyoruz. Bu kez işte burada bir çevreci CHP’li milletvekilimiz vardı, doktor, o bunun ciddi anlamda zararlarını, radyasyon ve radon yaydığını noktasında konuştu. Biz Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu olarak ciddi bir kampanya başlattık. Kamuoyu sahip çıktı.
Tekrar açılma ihtimali var mı?
Santralı tekrar çalışma riski her zaman var. Bu santralin bu şekilde çalışmaması gerekiyor. Bu şekilde çalıştığı takdirde toplum tekrar tepki gösterecektir. Tekrar açılırsa bu aldatmacaya girer, aldatmaktır ve toplumu aptal yerine koymaktır.
İşi götüren götürdü külü yutan yuttu
Afşin’e bağlı Çoğulhan köyünün doğusu A Fabrikası’nın istinaf duvarı; güneyi, batısı yine park şirketinin kanalı, kuzeyi bant yolu, köy ise ortada. Kömür taşımak için kurulan bant yolu, külü buraya bastırıyor. Durdurulan A Termik Santrali’nin tekrar açılma ihtimali var. Halk iki santralin arasında sıkışmış kalmış durumda. Geçen yıl faaliyet sırasında enerji bakanı söz vermiş baca gazı yapacaklarına dair ancak verilen sözler burada da lafta kalmış. Şimdilik durmuş vaziyette. Bu köyün kahvesinde halk ile buluşuyoruz. Onlarca genç var. Hepsi işsiz. Hepsi şikâyetçi. Hangisine soru yöneltsem “Görmüyor musun abla işsiziz” işte diyor. Ayrıca AKP’ye yakın bir köy. Çevremde bulunan onlarca kişi yaşadıklarına isyan ediyor. Gençler iş için ölmeyi de kül yutmayı da göze almış. Bir köylünün şu sözleri kulağımda yankılanıyor: “İşi götüren götürdü külü yutan yuttu.” Ahbap çavuş ilişkisinden dolayı olan köylüye olmuş. Araya giren bir genç “Geçen iş istedik diye jandarma bizi topladı” diyor. Hepsi öfkeli, tepkili. İşsizlik bezdirmiş.
ÇED raporlarında külün yüzde 99’unun kaldırılacağı kaydedilmiş. Ancak yapılmamış. İnsan sağlığı hiçe sayılmış. Bu bölgede, tarım, hayvancılık öldüğü gibi hava da ölmüş, bağlar kurumuş, bitki örtüsü, canlı türü değişmiş. Bundan 35-40 sene önce bu santral kurulduğunda insanlar bunu kutlamış. Para kazanacağız diye mutlu olmuş. Elbistan gelişecek diye ama bunun sonuçlarını öngörecek bilinç yokmuş. O gün olmayan bilinç yeni yeni kendini göstermiş.
27 yaşındaydı
Muhtar Kadir Sönmez, çocuğunu 27 yaşında kanserden kaybetmiş. Küba’ya kadar tahlillerini gönderdiğini ancak çare bulamadıklarını anlatıyor ve şöyle ekliyor: “2 yılı geçti vefat edeli. Çok zor. Buraya istimlak geldi, fabrika yapılacak yani. Ama 3 sene sonra yapılır ama 5 sene sonra bunu durdurma şansımız yok maalesef. 8 ay, 1 sene sonra baca gazını yapar yine çalıştırırlar bu santrali.”
Çoğulhanlı Mehmet Sümbül tepkisini şu sözlerle dile gtiriyor?: “Ciner Grubu’nun Çoğulhan’a hiçbir faydası yok. Kül farkını bir de biz yutuyoruz. Önlemi alınsın ebedi çalışsın bizim işe ihtiyacımız var. Bir köy bir devlete karşı koyamaz. Darbeliyiz biz. Kalkmıyorsa bizim buradaki işsizlere iş versinler. Yakın mevkide bize konut yapsınlar, işimize gidip gelecek kadar servis versinler.”
2 kaşık komposto 1 kaşık kül
AKP’li olan Kemal Doğan, başta santrale sevinmişler iş kapısı diye şimdi ise hükümete tepki gösteriyor: “Bak bacım başımıza kül yağıyor. Kül yutturuyorlar bize. Tamam bu küle razıyız ama işsizlerimi de alsınlar. Bu külü yiyorsa, buradaki işsizleri toplasın çalıştırsın yani. Hepsi taşını sıksa suyu çıkarır bakın. Hepsi boşta. Akşam sizi misafir edelim. Misafir ettiğimiz ev size komposto yapsın. Alt tabakada kül bir kaçıktan aşağı çıkmaz. 2 kaşık komposto bir kaşık kül. O kompostoyu küllü yemeye de razıyım ama sen bana iş ver. Hiçbir kişi desin ki, sofrasında tereyağı yedim. Sor. Çevredeki gençlere sorun.”
TTB dikkat çekmişti
TTB’nin hazırladığı, ‘2. TERMİK SANTRALLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ’ raporunda da termik santarllerin radyo aktif etkisine dikkat çekilmişti.
9 işçi 9 yıldır göçükte
Maraş Elbistan Termik Santrali’nin kömür üretim sahasında 10 Şubat 2011’de göçük meydana geldi. Göçükte kalan 10 işçiden sadece birinin cenazesine ulaşıldı. Ancak 9 işçi 9 yıldır göçük altında. Bizim bölgede yaptığımız araştırmalar facianın göz göre geldiğini ortaya seriyor. İşçilerin bulunduğu göçüğün oraya gitmek istiyoruz ancak jandarma önce izin veriyor sonra gazeteci olduğumuzu anlayınca engel oluyor. Yine de yukarıda yer alan bu fotoğrafı zor da olsa çekebiliyorum.
Göçük, tamamen ihmal ve kapitalist hırs nedeniyle yaşanmış. O bölgede açık işletme açılması hatalı. Çünkü Hurman Çayı altından geçiyor. Hem de az toprak çıkararak çok kömür almayı hedefliyor. Bu şekilde dik bir kuyu şeklinde işletme meydana geliyor. Bu suyla birleştiği zaman çökme kaçınılmaz hale geliyor. Hatta müthiş çatlaklar meydana gelmiş. Alman mühendisler bunu görmüş ve uyarmış. İşletme göçecek, altında işçiler kalacak uyarısı yapmış. Ancak yetkililer, mühendisleri ülkelerine göndermiş. Fizik yasaları hatayı kabul etmiyor tabii ve aldığım bilgilere göre, 30 saniye gibi kısa bir sürede meydana gelen göçük bütün sahayı kapatmış. Facia öncesi küçük göçüğün verdiği sinyal ile saha boşaltılmış. Boşaltılmamış olsa yaklaşık 400-500 işçi göçükte kalacakmış. Şu anda 9 kişi 100 metre toprağın altında. Çıkarılması için adım dahi atılmıyor. Öte yandan yerel bir kaynak ailelere tazminat verildiğini ve ailelerin devletten de şirketten de davacı olmaktan vazgeçtiğini söylüyor.
9 işçinin kimlik bilgileri
Hacı Mehmet İpek, Muhsin Kaçak, Kemal Elmas, Cuma Yıldırım, Aydoğan Polat, Halil Tatlı, Turhan Gökhan ile soyadı öğrenemediğim Adnan ve Naif adlı işçiler.
Dosyanın ilk bölümüne aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: