Ahmet Güneş
Berbat bir abartı ile yaklaşılmakta hayata. Hiç de yakışık almayan bu ezber, böyle bir dünyanın cehenneminde anahtar. Evcilleşmemiş bir atın özgürlüğü, koştuğu yol, masallarda tekinsiz, anlatımlarda uygunsuz kaçabiliyor. Öyle öğretildi; çile övülüyor, eza müstahak görülüyor, çalışmak yüceltiliyor ve en nihayetinde deliren kovalanıyor. İnsandır, daima kaçırandır.
Alay edilesi yalanlar, mecbur kalınan gerçekler, bir uçurum kadar yakın olan tercihler; hepsi tek tek sıralıyor ve hizaya getiriyor insanları. Biri kaçsa, diğeri bile isteye çıkmaz sokağa çıksa, dışlanıyor birden. Dışarıda kalan, içeride duranın rüyası oluveriyor. Ters ve acımasız bir girdap. İnsandır, baktığını göremeyendir.
Bazı kelimelerin ahı var, bazı cümlelerin anısı var, bazı virgüllerin yıkıcı bir tarafı var. İnsan kelimelerle cümle kurar, işaretlerle anısını ve ahını taraf tutar. Kırılıp parçalanan bir cam, dağılıp kaybolan bir bulut, denize çarpıp yok olan bir dalga; ne kadar çoğaltsak o kadar afili sonlara varırız. İnsandır, yeryüzünde görünüp kaybolandır.
Kanıksanan teskinler, vazgeçilemeyen teselliler, kıyaslanan acılar ısrarla hayata ısmarlanmış. Hiyerarşi bela, bir başkası ceza diye bir bedeli var bu dünyanın. Duvar gibi bir kalabalık, beklenen hayaller, pesimist bir ilan, dikte eden bir tirat yaşamaya karışmış. İnsandır, hayıflandıkça vardır.
Uğursuz bir umut herkesin kapısı. Gidilecek yerler, dönülecek yollar, beklenen baharlar var. Gecikmiş bir adım, bir günden fazla süren uzun bir mesafe, yani gelecek. Vaat bu; her şeyin telafisi mümkündür. Vasiyet şu; herkes tesadüfen mutlu olur. Vaziyet bu kadar: Herkes en önce kendi içinde yaşar. İnsandır, kaybettiğini bile unutandır.
Hadi yeni bir ağlama duvarı, taş atma şenliği, farklı bir cennet tasavvuru bulalım. Kalkıp yeni bir cehennem, sır gibi bir azap, savaş gibi bir yaşamak bulalım. Özel anlar, savruk saatler, yutulmuş hevesler keşfedelim. Her çağın bir laneti var, onu da sloganını da bulalım. Yeni bir meydan, ilk kez bakılan bir kuyu açalım. Bağıralım koro gibi; İnsandır, bulduğundan sıkılandır.
Formalite nezaket, doğaçlama ile günü bitirmek bir meziyet. Davranışın haritası da sınırı da var. Serzeniş ve bekleyiş birer atlı karınca. Talihin ve tarihin kıskacında hatta yapacağı tabloda bir manzaraya benziyor insan. Aynı insanın düşü ve düşüşü çiziliyor. Renk de bez de coğrafyadan, sınıftan seçiliyor. Her şeyin ardılı, arsızı ve müptelası olurken, parantez açılıyor hayatın orta yerinde; Gir ve bilin. İnsandır, kendi tuzağını kurandır.
Biraz öğrenmek, biraz davranmakla ulu orta bir yaşamın içinde, dışarıyı arıyoruz. Kaybımız yazılmayandır, kazanmak büyük bir efsanedir. Karşılaşmalar, karşı karşıya gelmeler, tetikte yaşamaklar, hiçbir yere sığmayıp her yerde olmalar. Bir kuyu ağzından seslenmek, bir yokuşa bağırmak, bir ağaca hayran kalmak. Bir yerde bir şeyler olmak, eyleyerek var olmak. İnsandır, vazgeçmenin acemisidir.
Sırasını koyvermiş bir sayı, rengine küsmüş bir renk, diline sürgün düşmüş bir ağız, ağırlığını hiç tartmamış bir eşya. Bir araya gelmeden, dizilmeden, dizginlenmenden ve yarışsız bir maraton gibi bir dünya. İnsandır, ötesini berisini özleyip yürüyendir.
Haftanın kitap önerisi: Henry Miller, Clichy’de Sessiz Günler / Çeviren: Avi Pardo, Siren Yayınları