Var olan bir sistem ve adeta robotlaştırdığı bireyde tüm pratikleri ameliyat masasındaki hasta üzerinde doktorluk pratiği kazandırılmaya çalışılan bir stajyerlik sürecini andırıyor. Bir anlamda süreç buyken, her/kes, her/şeyi tecrübe kazanmak anlamında bilimin dene-gör mantığına dayanan pozitivist bilimciliğinden yola çıkarak, son haliyle bugün bir toplum mühendisliği kavramını yaşamımıza sokmuş bulunmaktadır. Her/kes ve her/şey denenmek ve benzetilmek zorunda hissettiriliyor gibi kalıp bir insan yaratılmak istenmekte, aynı insandan sorulan sorulara aynı cevaplar verilmesi beklenmekte, öyle ki bunun için algı operasyonları ile aynı yere ve aynı bakış açısından bakılması isteniyor.
Son süreçte ülkemizde sosyal medya sık kullanılır bir noktada, bu anlamda tik-tok uygulamasını dünyada kullananlar arasında ilk sıralardayız. Öyle ki herhangi bir sokak başında sizi çekeceği bir videoya malzeme olmaktan kaçamıyor durumunda bulabiliyorsunuz kendinizi. Düne kadar adı kekledik kavramı, bugün bir trollenmeye karşılık gelmektedir. Mesela son günlerde salgın süreciyle beraber 65 yaş üstü insanların, genç yaşta birilerinden azar işittiği videoları da gördük, sonra bir ego tatmini yaratmak amacıyla beğeni, takipçi sayısını çoğaltmak adına herhangi bir ev yanarken ya da birinin köprüden atlarken durumundaki görüntülerini çekmek adına sıraya giren ve öylece izlemekle yetinmeyip, canlı yayın yapanlara kadar, doğrusu bıktırıcı bir düzeye geldiğinin farkındayız. Ve aslında Ortadoğu toplumlarının karakteristik durumundan mı ya da bir kendini hep geri görmeden kaynaklı ezik hissetmeden dolayı mıdır, hep yeni bir şey çıkınca ilk kullanıcısı olmak için can atmak mı ya da bu şekilde bir ileri, modern olduğunu düşünmekten midir bilinmez. Fakat bir şeylerin yolunda gitmediği açık ve iktidarın sosyal medya yasaklarını bırakıp birilerinin bu durum için bunu görev bilip bir şeyler yapması gerekmez mi?
Ve bu durum itibarıyla meseleye gelirsek, Diyarbakır’da adından çokça bahsettiren ve aslında kavram olarak da sorunlu olan bir “sosyal deney” videosu. Doğrusu futbola dair bir kavramla açıklarsak yüzde yüz ofsayt denecek bir istismar meselesi aslında. Zira düşünün ki, birisi bir ilacı dener gibi, anket yapar gibi, sizin insanlığınızı sorgulayacak ve öyle ki aymazlığın geldiği noktaya da bakarsak bununla da sözüm ona evet “insanmışsınız” der gibi bir bilgisayarla ödüllendirmeye çalışması… Doğrusu sömürge toplumuna dayatılan, adeta bir sömürgeci mantığı pratiği gibi aklımıza yıllar önce sonsuzluğa uğurladığımız DEP Milletvekili Orhan Doğan’ın yaşamından anlattığı acı bir kesiti akıllara getiriyor. Orhan Doğan; üniversite okumaya başka bir memlekete gitmek zorunda kalır, batı tarafındaki insanın aklına yıllardır Kürtlerin kuyruklu olduğu yalanıyla ve bir sömürgeci mantığıyla yetişen bir nesilden olan gencin, Orhan Doğan’da kuyruk aramış olması ve haliyle bulamayınca da aa gerçekten sizin kuyruğunuz yokmuş, doğrusu bu cevap bugünkü duruma eştir, evet siz de “insan-mışsınız”…
Evet biz de insanız, haliyle her Mezopotamya halkı gibi misafirperveriz de öyle yıllardır televizyonlarda bir öcü gibi göstermeye çalıştığınız halk da değiliz, bayağı bayağı insanız yani. Ve yıllardır, bunca yaşananlara, kutuplaştırmalara, yok etmelere rağmen insan kalabildik, öyle ki çokça da uğraşıyoruz, düzeltmeye uğraştığımız dil aksanımızla, duruşumuzla, elbiselerimizle, nasıl size kendimizi kabul ettirebiliriz, nasıl beğendirebiliriz diye de sorguluyoruz kendimizi. Fakat soruları yıllardır siz sordunuz, varlığını bile tartıştığınız diğer halklar gibi tartıştırılıyoruz, sorgulanıyoruz ve hep sorgulanan da oluyoruz.
Fakat çocuklardan başlamışken, mesela çokça paylaşım yapmanız amacıyla kullandığınız akıllı Iphone telefon bataryalarınız için bir Uzakdoğu ülkesinde ölümüne soluksuz çalışan çocuklardan, ülkemizde yaşanan bunca taciz ve tecavüzle birlikte, bu yaşta çalışmak zorunda kalan çocuklardan bahsedelim, sonra yaşından fazla kurşunla öldürülen Uğur Kaymaz’dan konuşalım ya da çoban bir kız çocuğunun güvenlik güçleri tarafından öldürülürken başına silah koyup bölücü diye lanse ettirip günah çıkarmanızı, meşrulaştırmalarınızı konuşalım ya da çok uzak değil bundan birkaç yıl öncesi Nusaybin’de çatışmaların bitmesine yakın sokaktan çıkarken, uzaktan tekmil ile birlikte üstünde bir şey var mı diye çırılçıplak soyduğunuz küçük kız çocuğunu konuşalım, soralım, doğrusu yazalım öyle bir köşe yazısına yetmeyecek kadar, ciltler dolusu kitaplar kadar konuşalım ve verilecek cevaplara karşılık, sizi neyle ödüllendirelim, tabii her şeye rağmen hâlâ soru sorma sıramız geldiyse…
Ve son olarak doğrusunu söylemek gerekirse bu yazımda, Munzur Gözeleri’nde yaşanan yıkımı, doğa talanını, hafızasızlaştırmayı yazmak isteğiyle oturduğum bilgisayardan, çokça karşıma çıkan video üzerine yazmaktan alıkoyamadım kendimi. Fakat yaşananların hepsi toplamda bir bedenin yaraları gibi kimisi ciğerlerde iken, kimisi kalpte olması itibarıyla yok olan bir fiziki beden değil, ayrıca insanlığımız ya da insan-sızlığımız…