Bugünleri yaşarken her birimizin korkusu ayrı ayrı boğazlarımıza yapışmış durumda. Çocuklarımızı, annelerimizi, babalarımızı, büyüklerimiz ve en çok da kendimizi sakınıyoruz. Hep beraber karantinalı, bol yasaklı günleri yaşıyoruz. Yetkililer ve biz; birlikte sağlık emekçilerinin sırtına yüklendik, havaların ısınmasını bekler durumdayız. Önce hastalar, güçsüzler ve kendine rağmen çalışanlar kurban oluyor pandemiye.
Birkaç gün önce gencecik bir kadın hemşirenin yaşamı, kendinden vererek sürdürdüğü koşusunun içinde son buldu. Devletin sağlık emekçileri için koruma stratejisi yok.
Evsizlere ne olduğunu bilen var mı ya da bilmek isteyen, destek olmak isteyen, onlar için çabalayan var mı? Devlet! Hani olması gereken sosyal devlet! Bırakın onları korumayı bu konu gündemlerinde bile yok.
Büyük kentlerde yola çıkarsanız, inşaatlar üç kişilik işi bir kişiye yükleyerek tam hız devam ediyor, görmüşsünüzdür. Salgında tek üretilen strateji -evden çıkmama- çözümü de çalıştırılan işçilere kadar ulaşmış değil. Bir kısmı virüse inat beton, kalıp, demir, kreynlerin arasında, kamyonun tepesinde soğukta, yağmurda, hayalete dönmüş kentlerde çalışmaya devam ediyor bir kısmı da ücretsiz işlerine son verilerek memleketlerine geri gönderiliyor.
Birkaç gün önce Disk/Dev Yapı-İş açıkladı, son 15 günde 15.191 işçi işten çıkarıldı, inşaatlarda hastalanan inşaat işçileri sağlık korumasına alınmadan, hastalıkları teşhis edilmeden, tedavi edilmeden, hastaneye sevk edilmek yerine otobüslerle memleketlerine gönderildi diye.
Siyasi tutsaklar, kadınlar, çocuklar, hastalar için kontrollü serbest bırakma gibi bir girişimi yok iktidarın. Onlar da aileleri ve yakınları da bir kez da mahkûm.
Devletin her karardaki yetkili kimliği, AKP başkanı ise halktan maddi destek istiyor. Az daha unutuyordum, bir de sesli çözümleri var ki unutmak mümkün değil, her akşam hatırlatıyorlar, selalar. 20-300 nm büyüklükteki virüsten ve sonuçlarından kurtulmamız için Allah’a yakarılmasını organize ediyorlar. Aslında bu pek dua değil daha çok kendi müritlerine mesaj. İster inan ister inanma, ister farklı inançlara sahip ol istersen inançsız, bu pandemi önlemini her akşam yaşamak zorunda bırakılıyoruz.
Yasaklardan dolayı değil ya da zorunlu tutulduğumuz için de değil kendimizi, yakınlarımızı, umarım çoğumuz için gerçektir, birbirimizi önemsediğimiz için evlerde yaşamaya, çalışmaya, kalmaya çalışıyoruz. Çözümün olmadığı, bugün için bu topraklarda yaşayan halkların, işçilerin, emekçilerin yaşam güvencelerinin olmadığı yarının belirsizliği içindeyken, ne yasak ne iktidarın reklamları bizi etkilemiyor.
Ancak iki gerçek var ilki bizlerle ilgili, ne yapacağımızı bilemez halden çıkmalıyız. Sadece bekliyoruz, sadece kendimizi korumaya çalışıyoruz. Başka bir yaşamı kurma zamanı, birlikte tartışma ve karar verme zamanı olduğunu bilmemize, devletin yetersizliğini görmemize rağmen henüz harekete geçmedik. İkincisi; iktidar tüm başarısızlıklarına rağmen kendisini var etmek için politikalarını hayata tek tek geçiriyor, ülkenin her yerinde sermayeye destekleri eksiksiz devam ediyor, yaşam alanları sermayenin birikimine hızla sokuluyor bunu bilmeliyiz.
Kapımızdaki gerçek tehdit, o gözle görünmeyenden mi yoksa bugünleri fırsata çevirenlerden mi geliyor bunun ayırdında olmamız gerekiyor.
Birkaç gün önce Bursa, Yenişehir ilçesinde Kirazlıyayla köyünde Meyra Madencilik maden sahasını büyütmek için ormana iş makineleri ile jandarma ve polis eşliğinde daldı. Karşılarında Kirazlıyayla köyü halkını buluverdiler. Kaymakam, halka salgın bitinceye kadar iş durdurulacak diye söz vererek direnişi sona erdirmeye çalıştı.
Yüreğinizin bir yanı Hasankeyf’tedir eminim. Urganlı köyü diğer köyler gibi gün gün suya batıyor, orada yaşamının tümünü geçirenler her gün suyun yükselişini seyrediyor, vadi her geçen gün daha çok sessizliğe bürünüyor.
Böyle işte biz evdeyken…
Ve yeni yaşamı örmenin bizi zorladığı, kozanın içine girdiğimiz şu günlerde…
Biliyoruz ki kendi için olması gerekenden daha çoğunu yaşam için isteyebilmektir mücadele.