Hicri İzgören
“Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir akide, milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin ilan olunan tekmil haklardan ve bütün hürriyetlerden istifade edebilir.”
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yukarıdaki sözlerle başlar. Bu bildirgenin kabul edilişinden bu yana, her yıl 10 Aralık ile başlayan hafta, Birleşmiş Milletler’e üye ülkelerde İnsan Hakları Haftası olarak kutlanır. Dünyanın birçok ülkesinde bu hafta kutlamalarla karşılanırken, ne yazık ki Türkiye’de yine kapkara tablolarla karşılanıyor.
***
İnsan hakları, kişiyi kendi özüyle yaşatacak kurallardır. İnsanın insana hükmetmesi, onu ezmesi insan onuruna yakışmayan ve kabul edilemeyecek bir davranıştır. Bu tür ayırımların yapıldığı toplumlarda kavga, çatışma, isyan eksik olmamıştır. İnsanlar arasında hak, eşitlik, adalet, özgürlük düşüncesi yaygınlaştıkça bu konuyla ilgili mücadeleler de artmıştır.
Türkiye’de de bu amaçla kurulmuş. İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği (Mazlum-Der), Uluslararası Af Örgütü ve benzeri sivil kuruluşlar zor şartlar altında mücadelelerine devam etmektedir. Mesela gönüllü bir insan hakları kuruluşu olarak, “İnsan Haklarıyla İnsandır” şiarıyla, Türkiye’nin en karanlık dönemlerinde kurulan İnsan Hakları Derneği (İHD) kurulduğu günden bu yana Türkiye’de İnsan hakları konusunda önemli bir misyon yüklenmiş, bu uğurda birçok yönetici ve üyesi işkencelerden geçmiş, hapislere atılmış ve katledilmiştir. Derneğin verilerine göre; Türkiye’de hâlâ faili meçhuller yaşanıyor, “sıfır tolerans” denmesine rağmen insanlar gözaltında, cezaevlerinde işkenceden geçiriliyor, çocuklar gözaltına alınıyor, tutuklanıyor ve yaşlarının iki katına varan cezalar veriliyor, kadına yönelik şiddet, saldırı ve cinayetler gündemden hiç düşmüyor. İstatistikler, bu yıl ortaya çıkan işkence sayısının da önceki yıllara göre arttığını söylüyor.
***
İnsan hakları, onuru, eşitliği, özgürlüğü yaşatacak kurallardır. Bu kurallar, insanı insan yapan kurallar olarak da tarif edilebilir. İnsan hakları 10 Aralık 1948’de başlamış bir olgu değildir. Dünya kurulalı insana, insan haklarına saygı her çağda zamana uygun olarak gösterilmiştir. İnsanların kendi istekleri dışında yaşamak zorunda bırakıldıkları şartlara tarih boyunca rastlanmıştır. Kullara kulluk etmek, köle hayatı yaşamak, işkencelere maruz kalmak bu yaşantıya örnek olarak verilebilir. Bu olguların dayanılmaz olduğu dönemlerde insanlar hoşnutsuzluklarını bir şekilde ortaya koyma zorunluluğu hissettiler.
***
Demokrasi ve insan hakları kavramları birbirine doğrudan bağlantılı kavramlardır. Siyasal rejim olarak demokrasi, insan haklarının gerçekleştirildiği düzeni temsil etmektedir. İnsan hakları ise temel olarak, demokrasilerin düşünsel temelini oluşturmaktadır. Demokrasi kavramına nitelik kazandırılmadıkça, demokrasi ve insan hakları üzerine söylenecek sözler, geliştirilecek yorumlar sağlam bir taban oluşturamaz. Bizler insan hakkı gibi kavramları, demokrasi, özgürlük gibi erdemleri birilerinin safına ve tekeline bıraktığımız sürece bu sorun devam edecek, bu kimseler adaleti kendi çıkar ve inançları doğrultusunda dağıtacaktır. İnsan hakları konusundaki ilerlemeler, egemen güçlerin hoşgörüsü ile değil ama toplumsal kesimlerin kendi haklarını elde etmek için verdikleri mücadelelerle sağlanabilmiştir. Bugün gelinen noktada insanlık için tek çıkar yol, barış içinde özgür yaşamayı hedef alan bir düzen sağlamaktır. Yaşama hakkı temelinde, nimetlerin ve külfetlerin eşit paylaşıldığı demokrasiler inşa etmek zorundayız.