İnsan hakları, insanı insan yapan ve sırf insan olmaktan kaynaklı haklarıdır. Bu haklar herhangi bir şarta veya statüye bağlı olmadan doğuştan sahip olduğu dokunulmaz, vazgeçilmez ve devredilmez ahlaki değerlere bağlı haklardır
Tayyar Özbey
“Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar.”
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
Modernitenin ortaya çıkmasıyla birlikte insan hakları kavramı en güncel ve önemli bir kavram olarak dünyada gelişti. Yapılan tüm araştırmalar, ortaya atılan kuramlar, bilimsel gelişmeler, edebi metinler insanı değer sahibi bir varlık olarak önceler. İnsan, haklarının bilincinde bir varlık olarak her hâlükârda haklarının korunmasını ister. Bu haklarını özgürce kullandığı ölçüde gelişimine katkı sağlar. Onun için insan hakları ve özgürlük kavramları üzerine çok ciddi çalışmalar yapılıyor. Bu konularda yazılmış yüzlerce kitap, makale, fikir üretimi var ki tüm bu kitap ve makalelerde insanın bir değer olarak varlığını devam ettirmesi ancak özgür bir birey olarak yaşamasıyla mümkün olduğu gerçeğine vurgu yapar. İnsan özgür iradesini kullandığı oranda saygın ve değerli bir varlık olur. Kendisiyle ilgili verilen kararlarda kendi kararının önemsenmesini ve özgür iradesini kullanmasını ister.
İnsan hakları, insanı insan yapan ve sırf insan olmaktan kaynaklı haklarıdır. Bu haklar herhangi bir şarta veya statüye bağlı olmadan doğuştan sahip olduğu dokunulmaz, vazgeçilmez ve devredilmez ahlaki değerlere bağlı haklardır. Her insan doğarken istisnasız eşit haklara sahip olarak doğarlar. Sahip olduğu bu haklarını tam ve eksiksiz kullandığı oranda gelişir. Haklarını kullanıp o kimliğe ve aidiyete ait değerleri geliştirdiği zaman gerçek hak sahibi bir insan olabiliyor. Dolayısıyla kişinin hakları o kişiyi içinde bulunduğu, cemiyet, grup ve millet içinde tanımlayan haklardır. İnsan, o haklarıyla ancak gerçek bir varlık ve kimlik sahibi olabiliyor.
İnsanlar sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel olarak maddi ve manevi değerlere sahiptir. Sırf insan olmaktan kaynaklı olarak farklı renk, dil, din, ırk, düşünce ve kanaate sahiptir. Bu özelliklerinden dolayı bir diğeri tarafından baskılanamaz, kötü söz ve muameleye tabi tutulamaz, aşağılanamaz ve baskılanamaz. Çünkü kişi sahip olduğu bu haklarıyla değerli ve onurlu insandır. Bu haklarını kullandığı oranda varlığını sürdüren ve anlam kazanan bir canlı olur. İşte insanı diğer canlılardan ayıran şey bu özelliklere sahip olmasından kaynaklanıyor.
İnsan, sosyal bir varlıktır
İnsan, sosyal bir varlıktır. Nasıl ki yemeye, içmeye giyinmeye zaruri ihtiyacı varsa kültürel bir değer olarak da varlığını devam edebilmesi için tüm haklarını baskılanmadan kullanmasıyla gelişen saygın bir varlık olur. İnsan; kimliği olan, kendini geliştiren, değer yaratan, bu değerleri yarına taşıyan, düşünen, fikir, din ve vicdan hürriyetiyle bütünlüklü olan sosyal bir varlıktır. İnsanın var olmasını ve gelişimini sağlayan bu bütünlüklü hakları ve değerleridir. Bu hakları elinden alındığı zaman insan tüm aidiyetiyle ve benliğiyle kendini baskı altında hisseder. Baskı altında olan bireyler gelişimini tamamlayamaz. Dolayısıyla sosyal gelişimini tamamlamadığı için geleceğe dair varlığını sürdüremez. Bir süre sonra kendini değersiz, işe yaramaz bir varlık olarak hisseder. Bu durum insanı kendisiyle yabancılaştırır. Sosyal yaşama katılımını engeller, üretemez, mutlu ve rahat bir insan olarak varlığını sürdüremez. İnsan ancak özgürlük ortamı içinde saygın bir kimliğin sahibi olabiliyor. Ancak o özgüvenle sosyalleşip kendini geliştirebiliyor.
Bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükleri ile ilgili konularda kişinin özgür iradesini kullanamaması insanda her anlamda değersizleştirme hissiyatı yaratır.
Bugün din, mezhep, etnisite, dil inkârı ve baskılar yüzünden dünyanın çeşitli bölgelerinde çatışmalar yaşanmakta. İnsanlar doğup büyüdüğü yerleri bu çatışmalar yüzünden terk etmekte, kültürel birikimleri yok olmakta, maddi değer kaybına uğramakta ve kendini daha güvende hissedecekleri bilmedikleri ve yabancısı olduğu başka bölgelere gitmek zorunda bırakmakta. Onun için insanların doğuştan sahip olduğu haklar yüzünden devletlerin ve grupların baskısına, şiddetine uğraması, asimilasyona ve jenosite tabii tutulması hiçbir şekilde kabul edilemez. Her insan inandıklarıyla, duygu ve düşünceleriyle ve bu inandıklarını özgür bir şekilde başkalarıyla paylaşmasıyla ancak özgür insandır. İnandığı değerlerini yarına taşıma ve bir kültürel değer olarak kendini var etme hakkına sahiptir.
Tüm canlılar hakları ve farklılıklarıyla yaratılmıştır. Yaşamı tamamen grileştirmek nasıl ki mümkün değilse, bir siyahın beyazı yok etmesi veya bir beyazın bir siyahiyi yok etme hakkı yoktur. Rengarenk çiçeklerle güzelleştirdiğiniz bahçeden bir rengin koparılması farklı renklerle güzelleşen o bahçenin güzelliğinden bir rengi eksiltme olur. Esas mühim olan burayı görebilmek ve o farklılığı yaşatabilmektir. Onun için her renk kendi farklılıkları ve zenginlikleri içerisinde değerli ve güzeldir. Her farklılığın ve rengin kendini yaşatma hakkı vardır. Hiç kimse hangi gerekçeyle olursa olsun bir diğerinin varlığını tehdit edecek politikalara yeltenemez, yeltenmemeli.
Baskılara karşı kendini savunma bir insan hakkı olmanın yanında aynı zamanda var olma hakkıdır. Varlığı tehdit altında olan baskılanan her inanç, dil, renk ve ırk yok edilme tehdidine karşı kendini yaşatmak için savunması hakkına da sahiptir. Savunma, her canlının hayatta kalabilme mücadelesidir.
İnsansoyu sadece yediği ekmek, içtiği suyla kendini yaşatmaz. İnsan sosyal bir varlık olarak bütünlüklü haklarıyla değerli birer varlıktır. Bu haklarını koruduğu ve yaşattığı zaman anlamlı olur.
Bir millettin veya topluluğun kutsallıkları, başkalarının haklarını ve varlıklarını yok etmenin asla gerekçesi ve sebebi olamaz, olmamalı. Güçlünün güçsüzü ezmediği bir dünyada ancak insanlar onurlu ve güvenli bir yaşam sürdürebilirler. Bugün insan hakları bakımından dünya ve bölgemiz ciddi hak sorunlarıyla karşı karşıyadır. Eğitim sorunu, ekonomik ve gelir adaleti sorunu, etnik, dil, din, mezhep ve inanç sorunu, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkı, sağlığa erişim sorunu, su sorunu, adalet sorunu vb. daha birçok sorunla karşı karşıyayız.
Bu sorunlar sebebiyle dünyanın birçok bölgesinde inanç ve etnik soykırımlar uygulanmakta. İnsanlar sırf doğuştan sahip olduğu haklarını kullanmak istediği için tehdit edilmekte, şiddete ve baskıya maruz bırakılmaktalar. İnsanlar, siyasal rejimlerin iki yüzlü politikaları ve şiddetiyle karşı karşıya kalmakta.
Bugün cinsler arasında yine ciddi sıkıntılar yaşanmakta, özellikle kadın cinayetleri her geçen gün giderek artmakta. Bir işe sahip olma noktasında çok ciddi ayrımlara uğramakta. Cinsler arasındaki yönetme, emek ve değer çelişkisi sorunu yine büyük bir sorun olarak varlığını devam ettiriyor.
Çocuk hakları bakımından dünyada büyük sorunlar var. Çocuklar, savaş ortamında şiddete en çok maruz kalan kesimdir. Yine ana dil eğitimi temel bir hak iken çocuklar bu haklarından mahrum bırakılmakta, sağlığa erişimde sorunlar yaşamakta, çocuk işçiliği ve emeklerinin ucuza satın alınması sorunu, sağlıklı beslenememe nedeniyle dünyada birçok çocuk, güçsüz kalmakta, hastalığa yakalanmakta ve ölmektedirler.
Fikir, düşünce özgürlüğü ve özgür medya noktasında dünya, bölgemiz ve ülkemizde çok ciddi sorunlar mevcuttur. Fikirlerini açıkladıkları için görevlerinin gereğini yerine getirdikleri için bugün hapsedilen yüzbinlerce insan var. Bu büyük bir özgürlük sorunudur. Baskı, şiddet ve çatışmaya başvurmadığı sürece her aykırı fikrin kendini özgürce ifade etmesinin önündeki tüm engellerin kaldırılması lazım.
Gösteri ve yürüyüş hakkı anayasalarda izin almaksızın tanınan bir hak olmasına rağmen siyasi saiklerle bu haklar engellenebilmekte ve insanlar bu haklarını kullanma noktasında keyfi engellemelerle karşılaşmakta. Bir ülkenin anayasasında vatandaşına tanınan haklar o ülkeyi her haliyle bağlar. İnsanlar demokratik tepkilerini ve haklarını kullandı diye baskı, şiddet ve gözaltı muamelesiyle karşı karşıya kalamaz, kalmamalı.
Engelli hakları sorunları var. Yaşamın her alanında bu insanlar zorluklarla karşılaşmakta. Çalışma, eğitim, ulaşım, iletişim, temsilliyet vb. daha birçok noktada diğer insanların engellemeleriyle karşılaşmakta. Bu insanlar görmezden gelinmekte. Sorunları noktasında insanların ve yönetenlerin çok duyarlı olmaları ve bu sorunlarına çözüm bulmaları gerekiyor.
Yine cezaevlerinde yaşayanlarla ilgili çok ciddi insan hakları ihlalleri var. Hukuka uygun olmayan keyfi uygulamalara maruz kalmakta. Beslenme, sağlığa erişme ve kötü muamelelere maruz kalmaktalar. Cezaevlerinin hukuka uygun yönetilmesi ve tutuklulara insanca davranılması gerekmektedir.
Ekoloji ve çevre sorunları var. İnsanları en çok etkileyen sorunların başında gelmektedir. Doğal yaşam alanları HES’ler uğruna tahrip edilmekte. Tabiata pervasız müdahalelerin maliyeti ve geri dönüşü daha büyük kayıplara neden olmaktadır. Sel, yangın, kuraklık olarak bize geri dönüşler sağlamakta.
Gelir dengesizliği büyük bir adaletsizlik sorunudur. Bu gelir adaletsizliği yaşam üzerinde kırılmalara ve büyük sorunların yaşanmasına neden olmaktadır. Bugün nüfusun çok büyük bir kısmı geçimini sağlayacak asgari bir gelire ne yazı ki sahip değil. Dünyada insanı bundan daha fazla çaresiz bırakan bir şey var mıdır? Yaşamını sürdürecek bir asgari gelire sahip olmamak. Bu durum insanı her türlü olumsuz kapıyı aralamaya mecbur bırakmakta. En büyük insan hakkı ihlali bir insanı herhangi bir gelirden mahrum bırakmaktır. Hazinenin herkesin hakkı olduğu bir yerde biri 5 alırken ötekinin bir kuruş almaması en büyük insan hakkı ihlallerinin başında gelmektedir.
Yine teknolojinin gelişmesiyle birlikte kişisel verilerin korunması ve hayatın gizliliği önemli bir insan hakkı sorununu oluşturmaktadır. Bu konu hukuku önemsemeyen keyfi yönetimlerin şantajına dönüşmektedir. Yeni bir insan hakkı istismar alanı olarak en çok istismar ve ihmal edilen alandır.
Yaşama dair çok ciddi anlamda insan hakları ihlalleri vardır. Bu sorunları azaltan devletler güven duyulan ve saygı gören devletler olurken, şiddet politikalarına devam eden ve insanı baskılayan devletler saygınlığını hızla kaybetmekteler. Onun için her siyasal rejim uyguladıkları politikalarıyla kendisini yaşattığı gibi karşıtını da yaratır. Sırf bu yüzden birçok bölgede yıllarca devam eden çatışmalar, ölümler ve gözyaşı dinmiyor. İnsanlar adaletin olmadığı bir yerde direnişi bir hak bilip, yöneliyorlar.
Adalet mekanizması işlenmediği zaman insanlar sorunlarını kendi çözümleriyle halletmeye çalışırlar. Bu çok daha tehlikeli bir viraja evrilme olur. Bu nedenle adaletli yönetimler kurmak, insan haklarına saygılı olmak ve ona göre davranmak yaşamın temel ilkesi olmalıdır.
Unutulmaması gereken gerçeklik şudur: İnsanlar özgürlükçü bir dünyada daha az çatışacaktır. Daha çok üretecek, daha mutlu, huzurlu yaşayacak ve yarına daha mutlu bakarak kendilerini daha güvende hissedecekler.
Başkalarının mutsuzluğu ve gözyaşı üzerine kurulan şatafatlı hayatlar çabucak yıkılır.
“İnsan hakları; yeryüzünün en barışçıl silahıdır, bizi korur.
Kurallar gibidir; nasıl davranacağımızı bize söyler.
Yargıçlar gibidir; ona başvurabiliriz.
Duygular gibi soyuttur ama duygular gibi herkese aittir.
Ve her ne olursa olsun hep vardır.
Tıpkı doğa gibidir; ortadan kaldırılamaz.
Tıpkı ruh gibidir; yok edilemez.
Zamana benzer; zengin- fakir, yaşlı-genç, siyah- beyaz, uzun- kısa hepimize aynı biçimde davranır.
Bize saygı sunar ve bize de başkasına saygı duyma sorumluluğunu yükler.”
(Alıntı)
“İnsan, haklarıyla eksiksiz ve onurlu insandır.”
*İnsan Hakları Derneği
Erzurum Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi