Birinci kuşak Kürt aydınlarının anılarında Kürt-Ermeni ilişkileri ve 1915’e dair konulara en sağduyulu yaklaşan kişi Abdürrezzak Bedirxan’dır. Celîlê Celîl’in Rusçadan çevirip derlediği Botan miri Bedirxan Bey’in torunu Abdürrezzak Bedirxan’ın anıları, özellikle 1915-1916 döneminde Ruslarla iş birliği içerisinde Kürt halkının çıkarları ve Kürt-Ermeni ilişkilerinin barışçıl bir temelde yürütülmesi için verdiği mücadeleyi anlatması açısından önemlidir. Diğer birçok Kürt aydınından farklı olarak Kürtlerin Rusya ile iş birliği temelinde hareket etmesini savunan, Kürt ve Ermeni halkının aynı coğrafyada barışçıl bir temelde yaşaması için mücadele veren Bedirxan, I. Dünya Savaşı’na bizzat tanıklık etmiş birisi olarak son derece soğukkanlı ve pragmatik bir temelde yaklaşır meselelere.
Abdürrezzak Bedirxan anılarında I. Dünya Savaşı’nda Serhed bölgesinden son derece canlı bir tanıklık hikayesini resmeder. Savaştan kaçan Kürt ve Ermeni ailelerinin dramlarını uzun betimlemelerle anlatır. Anılarında, bir yandan Rusların pragmatik yüzünün yarattığı hayal kırıklığı, bir yanda Kürt aşiretlerini Ruslarla işbirliğine ikna etmede yaşadığı zorluklara değinirken, bir yandan da Rus ordusuna katılan gönüllü Ermeni birliklerinin Kürt köylerine yönelik saldırıların yarattığı öfke ve intikam duygularını dindirmede yaşadığı çaresizlikleri anlatır. Kitabın genelinde Ermenilere yönelik herhangi bir nefret söylemine rastlanmaz. Tam aksine yazar son derece dikkatli ve sürekli ilişkilerin iyi olacağına dair umut içeren bir dil kullanır. Hatta anılarında belirttiğine göre Ruslarla iş birliği yapma girişiminde dahi Kürt-Ermeni ilişkilerinin barışçıl bir temele oturtulmasını şart koymuş.
Bedirxan, Ermenilere yönelik bütün bu dostane yaklaşımlarına rağmen Ermeni tercümanların Rus komutanlarına yanlış bilgi vermesinden kaynaklı çok fazla Kürdün haksızca öldürüldüğünden yakınır. Ona göre oyunu bozanlar yerli Ermenilerden ziyade Rus ordusuna katılmış olan gönüllü Ermeni birlikleridir. Bu tezini kanıtlamak içinse Van’ın Çatak bölgesindeki Gorondeştê köyünde yerli Ermenileri ölümden kurtaran bir Şeyh’in, köylülerle birlikte Rus ordusunda gönüllü Ermenilerce öldürüldüğünü, bu olaya yerli Ermenilerin itiraz ettiğini ve bunun üzerine Ermeni birliklerinin onlardan da bazılarını öldürdüğünü iddia eder. Fakat yine de savaş esnasında “Türklerle birlikte yer alan bazı Kürtlerin de Ermenileri öldürdüğünü” ‘üzülerek’ kabullenir. Kitapta Ermenilerin Kürtleri öldürdüğüne dair birkaç benzer köy baskını vakasından bahsettikten sonra, sadece Rusların geri çekilme kararı aldığı dönemde Ermeni devrimci Lato’nun Bêdarê köyüne saldırırken 27 arkadaşı ile birlikte Kürtler tarafından öldürüldüğünü ve ardından üç Ermeni köyünün ateşe verildiğini söyler.
***
1905 yılında, Adıyaman’a (Semsûr) bağlı Kahta’nın Narincê köyünde dünyaya gelen Kürt şair, yazar ve siyasetçi Osman Sebrî’nin şiirsel bir dille kaleme aldığı anıları, özellikle kendi ailesi ve aşiretinin geçmişi, çocukluğu ve 1925 Şeyh Sait İsyanı üzerine yazdığı ayrıntılı bilgiler açısından önemlidir. Osman Sebrî’nin hatıralarında Ermeni ismi sadece bir yerde geçer. Bu da Denizli’de cezaevinden çıktıktan sonraki süreci anlattığı bölümdür: “Bırakılanlarımızın memlekete dönmelerine izin verilmedi. Şehir merkezindeki Ermeni evleri bostu. İçimizden üç dört kişiyi birer eve yerleştiriyorlardı. İskân müdürü bana değer veriyordu bu yüzden beni güzel bir eve yerleştirdi. Müdür: ‘eğer sizi ileride burada tutacaklarsa bu ev sana hediyem olsun’ dedi. Kendisine teşekkür edip evi diğer arkadaşlara bıraktım ve bir misafirhaneye yerleştim. Her şeyden önce evi dayayıp döşemek için bazı malzemeler gerekiyordu ve bende metelik yoktu. Dahası Ermeni Mahallesi’nde oturmak istemiyordum.”
Sebrî, Ermeni Mahallesi’nde niçin oturmak istemediğine dair hiçbir gerekçe sunmaz bize. Ayrıca şehirdeki Ermeni evlerinin niçin boş olduğuna dair de hiçbir fikir beyan etmez. 1915’te henüz on yaşında bir çocuk olan Osman Sebrî’nin Ermenilerin başına gelenlerden ne kadar haberdar olduğunu bilmiyoruz. Ama doğduğu bölgede ve hatta Narincê köyünde ciddi bir Ermeni nüfus olduğunu, bu nedenle de o dönemde yaşananlara dair bir şeyler duyma ya da tanık olma ihtimalinin yüksek olduğunu tahmin edebiliriz. Fakat yazar anılarının hiçbir yerinde ne olup bittiğine dair herhangi bir şey söylemez. Bu da yine Kürt aydınlarının sessizleştirme politikaları ile doğrudan ilgilidir.