Geçen haftaki yazımda Cemil Paşazadelerin iki aktif üyesi olan Kadri ve Cemil beylerin anılarında 1915’e dair sessizleştirmeye ve yer yer inkara varan noktalara dikkat çekmiştim. Bu hafta da yine aynı anıların izinde devam edeceğiz.
Kadri ve Cemil beyler Lozan’da 1914 yılındaki savaş arifesinde Ermeniler ile ilgili yaşadığı bu deneyimlerin dışında özellikle okulu yarıda bırakıp İstanbul’a geri döndüğü ve savaşa katıldığı yıllarda Ermeniler ile ilgili hiçbir şeyden bahsetmez. 1915’te yaşanan drama doğrudan tanık olma ihtimali de yüksek aslında zira I. Dünya Savaşı esnasında Doğu Cephesi’nde 3. Ordu’ya bağlı yedek subay olarak yer alır. Doğrudan tanık olmasa dahi yaşananları duymaması neredeyse imkânsız. Buna rağmen anılarında 1915’i büyük bir suskunluk ile geçiştirir. Sadece Kürtlerin savaş esnasında ve sonrasında batı şehirlerine zorla sürgün ettirilmesi konusuna değinirken şöyle bir ilişkilendirmede bulunur: “İttihat ve Terakki hükümeti yaptığı tehcir kanunu ile ölümlerden kurtulan Kürtleri Anadolu’ya garbe nakil ve orada vilayetlere, tevzi ederek Kürdistan’ı her ne şekilde olursa olsun Kürtlerden, boşaltmak yerlerine Türk getirip yerleştirmek istiyordu. Ki artık, bir daha Kürt davası vardır denilemez hale gelsin, İttihat ve Terakki hükümeti bu zalim icraatını müşirine tatbik etmek istediğinden Kürtleri aç ve perişan bir halde yollarda öldürmekte idi bunun için de sefil bir halde hicret ettirilen Kürtleri durdurmadan hareket halinde bulundurarak maksatlarını yerine getirmek istemekte idiler. Bu imha siyaseti Ermenilere tatbik ettiği şekilde değil; tüfek ve kılıç kullanmadan, ‘Ruslar sizi katliam eder’ perdesi arkasına gizlenerek aç ve perişan bir halde, 15-20 derece sıfır altında bulunan bir hava soğukluğu içinde kendilerini hicrete tabi tutmakla yapıyordu.”
Burada da amaç 1915’te yaşananları dile getirmek ya da Ermenilere yönelik bir zulüm yapıldığını söylemekten ziyade Kürtlere yapılan muamelenin farklılığını vurgulamaktır.
Amcazadesi Ekrem Cemil Paşa’nın Muhtasar Hayatım isimli hatıratında da Ermeniler ve 1915 konusu neredeyse hiç yer almaz. Sadece Xoybûn’un kuruluşundan bahsedilirken Ermenilere kısaca değinilmesinin ötesinde herhangi bir malumata rastlanmaz. 1915’e yönelik aşağıdaki ufak gönderme ise yine Kürtlerin ahvalini belirtmek amacıyla kullanılır. Örneğin İttihat ve Terakki yönetiminin Kürtlere yönelik politikasından bahsederken şöyle yazar: “Türkçü, zalim ve mutaassıp ittihatçılar harbin keşmekeşliği içinde, askeri idaresinin her yerde eve her şeye hâkim olmasından istifade ile bütün Kürdistan’da çeşitli tahribat ve mezalim yapıyorlardı. Hele harb sonlarına doğru neşr ve tatbik ettikleri iskânı muhacir kanunuyla Ermenilere yapılan katliamlardan daha üstününü Kürdistan’da Kürtlere yapıyorlardı. Kürdü silahla katlettikleri gibi, soğukla, açlıkla, hastalıkla da mahvediyorlardı.”
Yirminci yüzyılın başından ta 70’li yıllara kadar Kürt siyasi hareketleri içinde Bedirxan ailesinden sonra belki de en aktif rol alan ailelerin başında gelen Cemil Paşazadelerin iki aktif üyesi olan Kadri ve Cemil beylerin hatıratları, bize 1915’e dair sessizleştirmenin boyutlarını çok çarpıcı bir şekilde göstermektedir. İstanbul ve Avrupa’da eğitim almış, 1900’lerin başında kurulan ilk siyasi Kürt örgütlenmelerinden Xoybûn’a kadar aktif mücadele etmiş bu iki Kürt aydınının 1915’e dair bu sessizlikleri özellikle amcaları Cemilpaşazade Mustafa Bey’in, Mustafa Kemal’in Anadolu’da yükselen hareketine destek vermesinden bahsettikleri bölümlerde daha da berraklaşır. Nitekim amcalarını Mustafa Kemal’e destek vermemesi konusunda ikna edememelerini uzun uzadıya anlatan Ekrem Cemil, ikna edemeyişlerinin nedenini amcasının katı dindarlığına bağlamakla yetinir. 1915’teki Soykırım esnasında dönemin valisi Doktor Reşit tarafından oluşturulan Milis Alayı’nın başında yer alan Cemilpaşazade Mustafa Bey’in bu rolüne dair ise en ufak bir vurgu yoktur.