Geçen haftaki yazımda birinci kuşak Kürt aydınlarının 1915’teki Ermeni-Asuri Soykırımı’na yönelik yaklaşımlarının inkâr ve sessizleştirme arasında salındığını belirtmiştim. Bugünkü yazımdan başlayarak bu tespiti aydınların hatıratı temelinde açmaya çalışacağım.
Diyarbakırlı ünlü Cemil Paşazadeler ailesinin önemli iki üyesinden Kadri Cemil Paşa’nın (Zinar Silopî) 1969’da yayımladığı Doza Kürdistan [Kürdistan davası] ve Ekrem Cemil Paşa’nın 1973 yılında yayımladığı Muhtasar Hayatım isimli anılarında 1915 çok tali bir mesele olarak kalır. Doğrudan 1915 ve Ermenilere dair bir bölüm yer almaz bu kitaplarda fakat yine de anıların bazı yerlerinde küçük ayrıntılara rastlamak mümkün.
Örneğin Kadri Cemil Paşa kişisel anılarına geçmeden önce Kürtlerin tarihini ve kültürel özelliklerini anlattığı bölümde Kürtlerin misafirperverliğini överken şöyle der: “Kürtlerde zaafa karşı derin bir şefkat ruhu yaşar. Bu fazilete delalet eden nice misaller vardır. Birisini bir Fransız’ın kaleminden nakledelim. Mösyö do¨mu¨rgan bir zamanlar İran’da Fransız maarif vezareti umumi mümessili idi. 1914-1918 harbinde ‘Türklerin yaptıkları Ermeni katliamında Kürtlerin, Türklerden kurtararak sakladıkları Ermeni kadın, erkek ve çocuklarının’ adedini 60 bin gösteriyor. Kavmiyetler üzerinde bir tecru¨be-ismi ile ve yalınız Ermenileri müdafaa maksadı ile ve dini bir tesirle yazıp 1917 senesinde tab ettiği kitapta Kürtler lehindeki bu şehadetiyle bir hakikati ifade etmiş bulunuyor”. Kadri Cemil Paşa “Türkler tarafından soykırıma uğratılan” Ermeniler içinde hayatta kalan kadın, erkek ve çocukların durumunu Kürtlerin misafirperverliğine bağlar. Ona göre Kürtler bu çocuk ve kadınları zorla alıkoymanın ötesinde onları Türklerden kurtarmış, bir kez daha misafirperverliklerini göstermişlerdir!
Yine 1914 yılında Lozan’da amcazadesi Ekrem Cemil Bey ile birlikte üniversite öğrencisi iken gazetede Kürt kıyafetleri giymiş bir Amerikalı misyonerin fotoğrafı eşliğinde verilen bir ilanla karşılaşırlar. İlanda misyonerin Kürtler hakkında bir konferans vereceği belirtilir. Büyük bir heyecanla Protestan kilisesindeki konferansa giden Ekrem ve Kadri’nin tanık oldukları manzarayı Ekrem’in ağzından dinleyelim: “Kürt şal û şapigini giymiş¸ kara kuru biraz de topallayan bir adam kürsüye çıktı. İngiliz lisanı ile kendini bir Amerikan misyoneri olarak tanıttı. Şivesinin bozukluğu uzun zamandan beri Kürtler arasında yaşamış olmasından ileri geldiğini söyleyerek Kürtlerin vahşi bir halde dağlarda yaşadıklarını hiçbir din tanımadıklarını ve daha pek çok pis şeylerle Kürtleri tevsif ettikten sonra koynundan bir İncil çıkardı. İşte Allah’ın bu kitabını bunlar arasında neşredebilmek için paraya ihtiyaç olduğunu bildirerek hazır olanlardan iade de bulunmalarını istedi. Biz bir Amerikalının Kürtler hakkında yaptığı tahkikattan ne iyilikler, malumatlar beklerken kendine Amerikan misyoneri süsünü veren bir Ermeni sahtekârının ku¨stahane hareketinden çok içerlemiş bulunuyorduk. O gün bu alçak adama mevcut olanların huzurunda derhal cevap vererek yalanlarını yüzüne çarpacak kadar Fransızcaya vakıf olmadığımızdan kendisini haklamak için kilise kapısında çıkmasını bekledik. Nihayet çıktı kendisine Kürtler hakkında yaptığı bu alçakça iftiradan utanmadığını, Kürtlerin bizim gibi birçok çocuklarının Avrupa’da İstanbul’da tahsil etmekte olduklarını söyledik. Ekrem kendisini tehdit edici birkaç söz söyledi. Herif Kürtçe lisan ile Ermeni olduğunu söyleyerek ‘baban deden beni tüfekle vurarak yaraladı sen de burada hançerini çıkar vur’ dedi. ‘Burada değil Kürdistan dağlarında görüşürüz dedik ve ayrıldık”
Lozan’daki pansiyon hayatlarında da “Ermeniler meselesi” sürekli karşılarına çıkmaktadır. Örneğin sosyalist bir Fransız ile tanıştıkları esnada gündem yine Kürt-Ermeni ilişkilerine gelir. Fransız gazeteci Kürtlerin niçin Ermenilere bu kadar zulüm yaptıklarını sorar. Kadri Cemil Bey soruya çok içerlense de bilgilendirme sorumluluğu ile hemen atılır: “Bazı Ermenilerden işittiği ve yazılarından okuduğu asılsız iftiralardan Kürtler hakkında pek de hoşa gitmeyecek fikirleri vardı. Bu zata hakikati hali izah ederek bu propagandaların siyasi maksatla Ermeniler tarafından icat edildiğini anlatmakta güçlük çekmedik. Eğer Ermenilerin bir şikâyeti varsa bizden değil Türk hükümeti otoritesinden olmalı dedik. Çünkü memleketin idaresini ellerinde tutan onlardır.”
Burada duralım ve gelecek hafta yine Cemil Paşazadeler ailesi ile devam edelim.