Ata binen dünya ruhu…’ Hegel, Napolyon’u bu sözlerle tarif ederdi. Hegel, Napolyon’u Prusya’yı işgal ettiği sırada at üstünde görür ve tarihe not düşerek Napolyon için bu sözleri sarf etmişti. ‘Napolyon’ filme aktarıldı
Selman Çiçek
Ata binen dünya ruhu….
Hegel, Napolyon’u bu sözlerle tarif ederdi. Hegel, Napolyon’u Prusya’yı işgal ettiği sırada at üstünde görür ve tarihe not düşerek Napolyon için bu sözleri sarf etmişti.
Yaşamının büyük bir bölümünü savaşlarda geçiren Napolyon, özellikle Avrupa tarihine de yön veren bir lider olarak akıllarda kaldı. Böylesine güçlü, zalim ve iktidarcı birinin hayatını konu almak oldukça zor olmalı. Hele, Napolyon’un en çok canını yaktığı İngilizler iken Napolyon filmini bir İngiliz’in anlatması oldukça ilgi çekici olmalı. Ünlü yönetmen Ridley Scott, bu zoru, Joker karakteri ile hafızamızda yer edinen Joaquin Phoenix ile başarmak istemiş.
Tarihe sömürge dili ile bakmak
Napolyon, binlerce insanın ölümüne, onlarca şehrin yok olmasına neden olan bir diktatördür. Bu herkesin ortak kabulü olsa da film boyunca, İngiliz sömürge anlayışını buram buram görüyoruz. En önemlisi, Fransızların tarihini İngiliz dili ile beyaz perdeye aktarmak, sömürge dilidir, tarihe sömürge bakış açısı ile bakmaktır. Evet, Napolyon’un sadece bir savaşta 600 bin insanın, toplamda ise 3 milyona yakın insanın hayatına mal olduğunu biliyoruz.
Film boyunca, Napolyon’un kötülüklerini izlerken, Napolyon’un iktidar olma hırsının altındaki gerçekliği göz ardı etmek, en az Napolyon kadar İngilizler de bu savaşların ve ölümlerin ortağı iken, bunları göz ardı etmek filmin en eksik parçalarındandır. Kötüye kötü denir, ama filmde çok iyi kotarılmış savaş sahneleri ile kötüye kötü demek kötüyü daha kötü yapmıyor, bilinen bir gerçekliği sadece hatırlatıyor.
Phoneix, iyi oynuyor
Napolyon, egolu, hırslı, öfkeli, tek isteği hükmetmek olan biri… Napolyon, Korsikalı, milliyetçi bir subay iken, Fransa’daki iç karışıklıklardan yararlanarak kendi halkını ağır toplarla öldüren bir katil. Kendi halkını öldürdükten sonra Tuğgeneral rütbesine ulaştıktan sonra yine iç karışıklıklardan faydalanarak Fransa lideri olan bir darbeci. Mısır’da tarihi yağmalayan, Rusya’da Saint Petersburg’u alev alev yakan bir barbar. Rusya’yı işgal etme hayali için 600 bin insanın ölümüne neden olan bir ölüm makinası. Dillere destan olan büyük aşkı Josephine karşı iktidarlaşan bir erkek. Film boyunca, Phoenix’in muhteşem oyunu ve çok iyi çekilmiş savaş sahneleri ile bu kötülüklere tanık oluyoruz. Phoneix, berbat bir katili çok iyi oynuyor. Bu iyi oyunculuk, zaman zaman Napolyon’a karşı sempati de duymaya itebiliyor. Büyük bir prodüksiyon harcanarak çekilen sahneler, mükemmelliğe yakın. Özellikle savaşların ülkelere göre renklendirilmesi ayrı bir görsellik. Rusya’da kış şartları beyaz ile, Westerlo’daki savaş yeşille sembolize edilmiş.
Bir Britanyalının filmi
‘Bir yönetmen film yapar, film eleştirilir’ diyenler olabilir. Ancak bir filmi, milyonlar izliyor. Ve insanlar; tarihi hakikate en yakın hali ile bilmek isterler. Filmi sinema açısından bir şaheser olarak yorumlayabilirim ancak hakikat bağlamında ciddi eksikliklere sahip. Birincisi, sömürge dili ve mantığı ile yazılmıştır. Birçok tarihçi de yaptığı eleştirilerle bu sömürge anlayışı mahkum etmiştir. Tarihçi Patrice Guennifey, filmi ‘Bir Britanyalı’nın filmi.. Çok Fransız karşıtı’ olarak eleştirirken, Fransız GQ ise projeyi “son derece beceriksiz, doğal olmadan ve istemeden beceriksiz” olarak tanımladı. Bu eleştiriler, milli duygularla yapılsa da haklılık payı vardır.
Kötü olan ne?
Film boyunca, “Napolyon kötüdür” önermesi ile karşılaşıyoruz. Oysa Napolyon, Tanrının yeryüzüne inmiş hali veyahut Hegel’in dediği gibi, “ata binen dünya ruhu.” Böylesine derin bir tanımlamayı alan bir şahsiyeti, salt kötülük üzerinden değerlendirmek yanlış olur. Napolyon, Avrupa’nın yüzyıllık düzenini sarstığı için sadece kötü değildir. Napolyon, beş bin yıllık iktidarcı devlet aklının bir devamı olduğu için kötüdür. Sümerlerden günümüze gelen kapitalist modernitenin bir halkası olduğu için kötüdür. Napolyon, salt kişiliği ile kötü değildir, devletçi-iktidarcı kodlarla beslendiği için kötüdür. Ve İngilizler ile savaştığı için kötü değildir, Napolyon kadar İngilizler de kötüdür. Çünkü, İngilizlerin Napolyon ile girdiği bu savaş iktidar savaşıdır. Kapitalist modernitenin temsilcisi ben olmalıyım savaşıdır. Bu savaşta ezilen yine halklar olmuş, demokratik modernitenin unsurları olmuştur. Ridley, filminde maalesef bu gerçekliğin fersah fersah uzağında kalmıştır.
Halkların katliam dolu tarihi
İkincisi, bu filmde İngilizleri görmemek olmuştur. İngilizlerin Napolyon ile girdiği savaş, halkların katliam dolu tarihinin yeni evresi olmuştur. İngiliz ve müttefiklerinin, Napolyon’u yenmesinin ardından gerçekleştirdikleri Viyana Kongresi, halkların katliam tarihine dönüşen ulus devlet anlayışının da startı olmuştur. Bu gerçeklik, insanlığa Napolyon’dan daha çok zarar vermiş ve ölümüne sebep olmuştur. Bu nedenle Ridley, “Napolyon kötüdür ama İngilizler de kötüdür” diyebilseydi; film, sinema açısından olduğu kadar ahlaki boyutuyla da başarılı olacaktır.
Kötü adamın aşkı da kötü mü olur?
Üçüncüsü, Napolyon ve Josephine aşkı hakikatten kopuk işlenmiştir. Buradaki hakikat çarpıtılmış, sömürge bir bakış açısıyla aşağılanmıştır. Josephine’in Napolyon’a yazdığı mektuplar da dünya tarihinin en ünlü aşk mektupları arasında yer alır. Napolyon’la Josephine’in aşkı tarihin en ünlü aşklarındandır. Böylesine güçlü bir aşkı, hakikate yakın işlenseydi, film kült filmler arasına girebilirdi. Film boyunca birbirlerine yazdıkları güçlü sözlerden oluşan mektupları duyuyoruz. Ancak duyduklarımız o kadar güçlü olmasına rağmen Napolyon ve Josephine’nin karşılıklı sahneleri de o kadar duygusuz ve kötü çekilmiş diyebilirim.
Boşanmadan dört yıl sonra Josephine zatürreden öldü. O sırada, Napolyon zaten Elba adasına sürgün edilmişti ve aynı ay onun ölümünü öğrendi. Görünüşe göre, onun öldüğünü duyduğunda, kimseyi görmek istemeyerek iki gün boyunca kendini odaya kilitledi.
Yaklaşık 7 yıl sonra öldü ve ölüm döşeğinde (iddiaya göre) son söylediği söz – onun adı oldu. Böylesine güçlü bir anı, sömürge bakış açısından kurtulup anlatmak daha gerçekçi olacaktı.