Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü Ayşe Şehriban Demirel, İGK’lerin yeni bir işkence ve tecrit uygulaması olduğunu söyledi
Selman Çiçek
‘Suyu tasarruflu kullanmadın, maneviyatı güçlendiren toplantılara neden katılmadın, Sayın Öcalan dediğin için’ gibi gerekçelerle 500’ün üzerinde tutsağın infazı İnfaz Gözlem Kurulu’nun keyfi kararları ile yakıldı, yakılmaya devam ediyor.
Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü ve Genel Merkez Yöneticisi Avukat Ayşe Şehriban Demirel, İGK’nin verdiği kararları gazetemiz için değerlendirdi.
“Suyu tasarruflu kullanmadın, maneviyatı güçlendiren toplantılara katılmadın, pişman değilsin, Sayın Öcalan dedin” gibi gerekçelerle 500’ün üzerinde tutsağın infazı İnfaz Gözlem Kurulu’nun (İGK) keyfi kararları ile yakıldı, yakılmaya devam ediyor. Yeni bir mahkeme gibi faaliyet yürüten İGK, cezalarını tamamlamalarına rağmen keyfi gerekçelerle tutsakları adeta rehin alıyor. Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü Avukat Ayşe Şehriban Demirel, İGK’nin verdiği kararları gazetemiz için değerlendirdi.
* İnfaz Gözlem Kurullarının kararları tutsaklar üzerinde bir işkence aracına mı dönüştü?
Türkiye ve Kurdistan’da bulunan hapishanelerde, en çok yaşanan hak ihlallerinden biri siyasi mahpuslara yönelik İdari Gözlem Kurulları eliyle uygulanan infaz erteleme ve yine keyfi verilen hücre cezası şeklindeki disiplin cezalarıdır. Bu kurullar, infaz yakma dediğimiz mahpusun koşullu salıverilme hakkını tamamen elinden alarak bütün cezasının yatmasına neden olmaktadır. Bu yeni bir işkence ve tecrit etme yöntemi olarak önümüze çıkmaktadır.
Uzun süredir İdari Gözlem Kurulları kararları ile aralarında hasta mahpus ve 30 yıldır cezaevinde olan yüzlerce kişinin infazı yakıldı. İnfaz yakmalar keyfi verilen hücre cezalarından kaynaklanmaktadır. 3 kez hücre cezası alan kişilerin yapılan düzenlemeye göre infazı yakılmakta ve aldığı cezanın hepsini yatmasına neden olmaktadır. Bu düzenlemeler idareler tarafından da kötüye kullanılarak keyfi bir şekilde disiplin cezası verilmesine neden olmaktadır.
* İnfaz erteleme durumunun hukuki boyutunu bize anlatır mısınız?
01.01.2021 tarihinde yürürlüğe giren “Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik” ile birlikte denetimli serbestlik, koşullu salıverilme gibi mahpus lehine olan uygulamalarda iyi halin belirlenmesi için bir takım yeni kriterler getirilmiştir. Bunun başında ise mahpusun “işlediği suçtan dolayı pişmanlık duyması” kriteridir. Pişmanlık; içe dönük ve kişinin vicdanı ile ilgili olan duygusal bir tepkime halidir. Kişinin pişmanlık beyanının samimiyeti tam anlamıyla ölçülebilmesi mümkün değildir. Pişmanlık kriteri dışında infazın tüm aşamalarında, mahpusun hapishanelerin düzen ve güvenliği amacıyla konulmuş kurallara uyup uymadığı, haklarını iyi niyetle kullanıp kullanmadığı, yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirip getirmediği, toplumla bütünleşmeye hazır olup olmadığı, tekrar suç işleme ve mağdura veya başkalarına zarar verme riskinin düşük olup olmadığı, iyileştirme ve eğitim-öğretim programları ile spor ve sosyal faaliyetler, kültür ve sanat programları, aldığı sertifikalar, kitap okuma alışkanlığı, diğer mahpuslar ile hapishane görevlileri ve dışarıyla olan ilişkileri, hapishane kuralları ile hapishane bünyesindeki çalışma kurallarına uyumu ve aldığı disiplin cezalarının dikkate alınacağı düzenlenmiştir. Yine bu kapsamda kurullar mahpuslarla mülakat yapabilecek ve burada sordukları soruların cevabına göre iyi hal değerlendirmesi yapabilecektir. Ancak burada mahpuslara sorulacak soruların denetlenmesine ilişkin herhangi bir mekanizma bulunmamaktadır.
Ancak yönetmelikle beraber hapishane idareleri mahpus hakkında ancak ve ancak yargı makamlarının karar verebileceği hallerde yargı makamlarının yetkilerini dahi aşan bir yerde konumlandırılmış ve karar mercii haline getirilmiştir. Bu da hapishane idarelerinin mahpuslara karşı sınırsız yetkiyle donatılarak keyfi kararlar alabileceği anlamına gelmektedir. Son birkaç ayda koşullu salıverilme tarihi geldiği halde haklarına “iyi halli olmadıklarına” yönelik kararlar verilen mahpusların tahliyeleri bu keyfi kararlarla engellenmiştir. Açıktır ki, hapishane idareleri yeni yönetmelik ile kendilerine verilen yetkileri kötüye kullanmaya başlamıştır. Tamamen keyfiyete ve kurullarda yer alan kişilerin subjektif değerlendirmelerine dayalı bu kararlarla mahpusların kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkı başta olmak üzere birçok temel hak ve özgürlükleri ihlal edilmektedir.
Yönetmelik gereği idare ve gözlem kurulları tarafından iyi hal kararlarının, mevzuatta hangi olgulara ve kriterlere göre bir değerlendirme yapılacağına dair bir düzenleme getirilmediğinden bu kararların tamamına yakınının, birbirinden farklı kriterler ve olgular içerdiği, hatta çoğunlukla birbiriyle çeliştiği, içerik olarak da hukuk denetme elverişli olmayan, sübjektif değerlendirmeler içeren hukuk devletinin temel ilkelerinden olan belirlilik ve hukuk öngörülebilirlikten yoksun kararlar olduğu da tarafımızca gözlemlenmiştir.
İdare ve gözlem kurulları tarafından verilen iyi hal kararlarına karşı itiraz üzere hukukilik ve yerindelik denetim yapmakla görevli infaz hakimlikler ve ağır ceza mahkemelerince de verilen kararların bir kısmında idarenin takdir yetkisi kapsamında gözleme dayalı yazılı şekilde karar verildiği şeklinde, bir kısmında da hukuk denetme elverişli olmayan, sübjektif değerlendirmeler içeren yoruma dayalı değerlendirmeler vardır. Bu kararlara karşı istinaf ya da temyiz kanun yolu öngörülmediğinden farklı yerlerde bulunan mahkemelerce farklı içerikte ve çoğunlukla da birbiriyle çelişen kararlar verilmektedir. Bu yönüyle de ilgili yönetmelik gereği idare ve gözlem kurullarınca yapılan değerlendirmeler Anayasa’nın 2. Maddesi’ne aykırıdır. Ancak Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurulara uzun süre cevap verilmemekte veya ret edilmektedir.
*İnfaz erteleme gerekçeleri çoğu zaman komik gerekçeler oluyor. Ne gibi gerekçelerle tutsakların infazları yakılıyor?
Son yıllarda karşılaşılan pratikler, koşullu salıverilme konusunda yürürlüğe giren yeni uygulamanın ne kadar keyfiyet taşıdığını göstermektedir. Bir kişi hapishaneye girdiği andan itibaren aslında onun hangi koğuşta ya da hücrede kimlerle kalacağına, kimlerle spor/sohbet gibi etkinliklere çıkacağına hapishane idareleri karar vermektedir. Mevzuatın düzenlediği bir şeyi bugün idare iyi halli olmama koşulu olarak değerlendirebilmektedir. Bağımsız koğuş, pişmanlık gibi dayatmalar, mahpusun su/elektrik tasarrufu yapmadığı, daha önce disiplin cezası aldığı, hapishane kütüphanesinden yeterli sayıda kitap okumadığı, göndermek istediği mektuplar hakkında sakıncalı mektup kararı verildiği, infaz koruma memurlarına daha fazla kolaylık sağlamadığı, personelle mesafeli olduğu gibi gerekçeler idare ve gözlem kurulu kararlarında çok sık karşılaşılan gerekçelerdendir.
Savcı ve hapishane idaresinde bulunan memurlardan oluşan İdari ve Gözlem kurullarında siyasi mahpuslara yönelik gerek savcı gerekse idareciler tarafından tahrik edecek ve düşman hukuku diyebileceğimiz yaklaşımlar ile birlikte bazı sorular yöneltmektedir. Elbette birçok hukuka aykırı yaklaşımı tutanaklara geçirmemekte, mahpusların başvuruları ile de kurulda yaşanılan hukuksuzluklardan haberdar olmaktayız. Savcı veya memurlar tarafından “PKK hakkında ne düşünüyorsun?”, “PKK terör örgütü müdür?”, “Neden taraflı koğuştasın”, “Çıkınca yine örgüte katılacak mısın”, “Örgütten talimat alıyor musun” şeklindeki sorulara cevap verilmediği veya farklı bir cevap verilmesinden kaynaklı veya kişinin üzerine gidecek söylemler geliştirilerek olumsuz karar verilmektedir.
Ancak belirtmek gerekir ki; kişisel düşünceyi açıklamaya zorlayan bu sorulara karşı susma hakkını kullanmak veya kişisel düşüncesini ilgilendiren ifadelerde bulunmak suç olmayıp kurullar tarafından yargılama makamı gibi görüşmelerin alınması denetim altına alınmalıdır. Yine kişinin suçundan dolayı pişmanlık duyup duymadığı ve suçu hakkında konuşmak istememesinin aleyhe yorumlanması düşünce ve kanaat hürriyetinin ihlalidir. İdare ve Gözlem Kurulu’nun, kendini mahkeme yerine koyarak, TCK’de her suç tipi için ayrı ayrı düzenlenen etkin pişmanlık kavramını infaz hukukuna dâhil ettiği anlaşılmaktadır. Pişmanlık maddi ceza hukukuna ait bir müessesedir, bu müessesenin aynı kriterlerle infaz hukukuna uyarlanması mümkün olmadığı gibi; pişmanlığın infaz aşamasında ne olacağı belli olmayan yeni kriterlerle idari bir kurulun keyfine bırakılması da mümkün değildir.
Yine gerek ceza ve infaz kanunda somut olarak bu hususların bir karşılığı varken, keyfi bir biçimde “iyi hal” değerlendirmesinde yorum yapmak kanuna da aykırılık teşkil eder. Sonuç olarak, kurullar tarafından mahpus hakkında henüz mahkûmiyet kararı verilmiş değilken “yeniden suç işlemeyeceği konusunda olumlu kanaat oluşmadığı” gibi bir belirleme ile “iyi halli” olmadığının tespiti masumiyet karinesini de ihlal eder niteliktedir.
Tüm kararlara baktığımızda, toplumla bütünleşme kavramı soyut ve gerekçesiz olarak değerlendirmede esas alınmış, kişilerin siyasi suçlu olması bu toplumla bütünleşemeyeceği iddiasına gerekçe yapılmıştır.
* İnfazı ertelenen tutsakların çoğu 30 yıl yatan ve cezasını bitiren tutsaklar, bunların seçilmesi devletin bir politikası mıdır?
Bir kişinin mahkûm olduğu müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, infazın herhangi bir aşamasında yapılacak olan değerlendirme sonucu hukuken ve fiilen indirilebilir nitelikte değilse ve bu nedenle kişi, bir gün serbest kalma umudundan mahrum edilerek ölünceye kadar devam edecek bir infaz rejimi ile karşı karşıya bırakılmışsa; bu durum, AİHS’nin 3. Maddesinde düzenlenen insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya ceza yasağının ihlalini gündeme getirecektir. Ancak 30 yıldır cezaevinde olan Kürt mahpuslar infazı bitene kadar koşullu tahliye olma hakkından faydalandırılmamaktadır. Kürt politik mahpuslara yönelik düşman hukuku uygulanmaktadır. Böyle durumda olan sadece birkaç kişiye değinecek olursak dahi bu politikanın nasıl işlediğini görebiliriz.
Kurullar ile birlikte bir bütünen yargı sistemi el birliği ile siyasi mahpus olması nedeniyle diğer suçlardan tutuklu bulunan kişilere yapılmayan uygulamalar yapılmaktadır. Yargı tarafından ayrımcılık yasağı, eşitlik ilkesine aykırılık ve özgürlük ve güvenlik hakkı ihlal etmektedir. Ancak bir işkence yöntemi olan infaz erteleme/yakma devletin politikası haline gelmesinden kaynaklı bunu 30 yıldır hapishanede kalan mahpuslara yönelik özel bir politika olarak devam ettirmektedir.
* Bazı cezaevleri bu konuda pilot olarak seçilmiş gibi. Örneğin Karabük Cezaevi’nde tahliye bekleyen 16 tutsağın infazı ertelendi. Cezaevlerinde ne tür örneklerle karşılaşıyorsunuz?
Karabük hapishanesi gibi başkaca birçok hapishanede uzun zamandır tahliyeler engellenmektedir. Ekim 2023 tarihinde ÖHD Ankara şubemizin yayınladığı rapora göre 14 siyasi kadın mahpusun tahliyesi engellenmişti. Aynı tarihte ÖHD Urfa şubemizin yayınladığı rapora göre Urfa 1 ve 2 Nolu T Tipi Kapalı hapishanesinde yaklaşık 18 siyasi mahpusun infazı ertelenmiş veya yakılmıştır. ÖHD Amed Şubemizin Kasım 2023 yılında yayınladığı ve 13 cezaevini kapsayan infaz raporunda 30’dan fazla siyasi mahpusun infazı ertelendiği ve yakıldığına yer verilmişti. Yine 2023 yılına ait ÖHD olarak 91 tane hapishanede yapmış olduğumuz ziyaretler sonucunda hazırladığımız gene hak ihlalleri raporunda da yüzlerce siyasi mahpusun infazının ertelendiği/ yakıldığını gördük. Bu raporlara göre takip ettiğimiz süreçte infazı ertelenen mahpuslardan o tarihlerden bu yana çok az siyasi mahpus bu hapishanelerden tahliye olmuştur.
* Hasta tutsaklarda bu infaz ertelemeden nasibini alıyor. Son olarak hasta tutsak Soydan Akay’ın infazı yakılmıştı, Buna paralel hasta tutsaklara dönük baskılar da artıyor. Abdulkadir Kuday, Şivekar Ataş, Ergin Aktaş’ın durumları ciddiyetini koruyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Öncelikle devlet tarafından uygulanan ayrımcılık en çok İdare ve Gözlem Kurulları kararları ile ATK eliyle yapılmaktadır. ATK gibi devlet kuruluşları hukuk ve tıp etiğinden uzak kararlar ile ağır hasta siyasi mahpusların tahliyesinin önüne geçmektedir. Sonrasında birçok mahpus ya hapishanede ya da geç tahliye olmasından kaynaklı daha sonra evinde yaşamını yitirmektedir. Devlet af yetkisini başka mahkumlara uygularken aynı koşulda ve daha ağır olan Kürt mahpuslar için uygulamamaktadır. İşkence yöntemi haline gelen bu kurullar devletin siyasi mahpuslara yönelik politikasına hizmet etmektedir. Soydan Akay, Abdulkadir Kuday, Şivekar Ataş, Ergin Aktaş gibi yüzlerce ağır hasta siyasi mahpus da hem İdari gözlem kurulları kararları hem de ATK kararları nedeniyle tahliye edilmemektedir. Bu şekilde hem hastalık durumları hem de idarenin ceza içinde ceza yöntemine karşı mücadele etmeye çalışmaktadır.
* Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Başta Sayın Abdullah Öcalan’ın bulunduğu İmralı F Tipi Ada hapishanesi ile başlayan Kürtlere özgü uygulama ve ayrımcılık tüm hapishanelerde ciddi bir boyuttadır. İmralı Ada Hapishanesi’nde uygulanan tecrit hukuku insanlık dışı muamele halini almakta ve işkence sistemine dönüşmüş durumdadır. Bu uygulama diğer hapishanelere de çeşitli yöntemler ile yapıldığına tanık olmaktayız.
Sayın Öcalan üzerindeki tecrit işkencesi kaldırılması ile tüm hapishanelerde de uygulanmaya devam eden bu hukuksuzluklara karşı tüm toplumsal muhalefetin, demokratik kurumların ses çıkarması gerekmektedir. Topluma da yayılan bu tecrit politikasına karşı bizler Özgürlük İçin Hukukçular olarak mücadele etmeye devam edeceğiz.