Göz önünde ama yine de gözlerden uzak, kuytu izbe bir yer gibi canlandırın. Kırk yıldan beri yalnızca “iyi halli insanların en iyilerinin” ağırlandığı bir han gibi mesela. İlk zamanlarda gerçekten izbe ve karanlık, karakter bakımından neredeyse birbirine eş sınırlı sayıda “uyumlunun” kabul gördüğü bir yerdi. Fakat zamanla gelişti, büyüdü. İşletme mantığı da öyle. Hâlbuki eskiden her şey nasıl da basitti. Mekân küçük, sayı da azdı. Tek katlı birkaç oda ile birbirinin damak ve göz zevkine aşina birkaç “iyi huylu” belirgin yüz. Çok da çaba gösterme ve kafa yormak gerekmezdi. Aynı pencereden bakanlar, aynı salonda buluşur, aynı masanın etrafında toplanır, aynı mesele tartışılır, aynı karar alınır ve aynı hızla çabucak sindirilirdi. Her bakımdan ortama aristokrat bir hava egemendi. Bu beslenme alışkanlığından ve ikram edilenden de belliydi. Tek mutfağı, tek aşçısı vardı. O yüzden hep aynı elden çıkma ve tek usul pişirilen servis edilir ve hep beraber her yanı ezilmiş aynı kirli tasta duran yemeğimsi şeye aynı iştahla kaşık salınırdı
Sonra şartlar değişti, talepler arttı, ortam kalabalıklaştı, profil farklılaştı. Eğilimler, beğeniler, lezzetler, zevkler çeşitlendi. Mekan yeniden dekore edildi. Yerleşkeye yeni katlar, yeni bölümler, sayısız odalar eklendi. Çeşitlenen ihtiyaçlara cevap verecek ince rötuşlar, hassas yenilikler, iç açıcı düzenlemeler birbirini izledi. Sonuçta eski aristokrat havadan eser kalmadı belki ama müessesenin çok daha kullanışlı hale getirildiği de şüphesizdi. Sonra bir şey vardı ki o hiç değişmedi: Amacı ve işlevi. Bunun dışında bir de şanına asla gölge düşürülmedi. Kırk yıldan beri bu “özellikli insan devşirme merkezi”ne her kesim ve sınıftan kadın-erkek, genç-ihtiyar, tanınmış-tanınmamış, aranan kriteri karşılayan herkes kabul edildiği halde, ondan gereğince faydalandıktan sonra bu rabıtalı müessesenin geleneklerine dil uzatıldığı hiç görülmedi. Müessese ağırladıklarının ihtiyaçlarını, ağırlananlar da müessesenin çıkarlarını hep koruyarak bugünlere geldi
Şu hüzünlü şeffaflık çağında “karanlık” kelimesi öyle fazla, içine yerli yersiz öyle çok şey sığdırıldı ki, bugün biraz aşınmış olsa da bu ışıltılı cıvıl cıvıl yerleşkeyi aydınlatmada yine de ondan isabetlisine başvurulamaz. Bu itibarlı müessesenin esas amacı ve tam işlevi, sakinlerine itibarsızlaştırma becerileri, olmayan vasıflarla ortaya çıkma ve kabul görme ve asıl hedefe yan öğeler üzerinde yürüme ve nihayet yok etme incelikleri kazandırmaktı. Burada mesele, kelimenin gerçek anlamıyla “karanlık” olduğundan değil, tek bir hedefe yönelmiş bu müessese sakinlerinin tüm hikâyesi bildik olmasına rağmen asıl sıkıntı ona daha gizemli, daha soylu, daha üstün anlamlar vehmedilmesinde. Sömürge dışında hiçbir yerde itibar görmeyecek derin sanılan bomboş yüzler ve hikâyeler. Yinelemelerle, gözlemlerle, yerli renklerle, ayartıcı efektlerle her yanından bayağılık akan bu sahnenin niteliklerine, ancak sömürgenin sefalet ve yokluk arasında, sıvaları her an düşmekte olan evlerin, çamurdan ve kan karası suların aktığı o ölüm vadisini kuşbakışı gören villalarda gerçek değeri teslim edilebilirdi.
Asıl öğeyi bertaraf edecek yan öğeler buralarda keşfedilir. Yazarı, çizeri, gazetecisi, aktivisti, entelektüeli, akademisyeni, siyasetçisi ve nihayet sim yüzlü parlak yeni liderleri alınıp kusursuz işleyen itibarsızlaştırma merkezlerinde yeterli itibarla giydirildikten sonra eşiğinde kan göletleri biriken o derme çatma barakaların üstüne buradan salınır. Eskiden karşı cephe açılır ve isyanın karşısına açıkça konumlandırılırdı. Başarısızlık yeni yollar öğretti, içten ele geçirmenin imkânları dikkatleri ve yönelimi inceltti. Yan öğe parlatılırken isyanın ruhunu karartmada gösterilen olağanüstü kirli gayreti tertemiz ve kişilikli göstermenin yolu bulundu. Ondandır ki kötülüğü üstlenenlerin, üstüne devrildiğinde insanı ezen ağır ünvanlılarıyla ilgisi hiç kurcalanmadı. Enstrüman hep ikna ediciydi: Bunca aydınlanmış kafa sövdüğüne göre, övdüklerinde de muhakkak bir keramet olmalı? Kırk yıldır aynı kişiye sövüyorsa, belki de hanın hem eski hem de yeni müdavimlerinin hep kimi övdüklerine bakmak gerekirdi biraz da.