Kasım 18’de Kurdistan, 19’da ise Türkiye kentlerinden Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için Gemlik’e yürüyüşler düzenlendi. Tüm baskı ve yıldırma girişimlerine rağmen Kürt halkı ve dostları vazgeçmedi ve bu yürüyüşünü büyük bir inanç, ısrar ve kararlılıkla sürdürdü.
Uzun bir zamandır HEDEP il, ilçe yönetimleri, parlamenter ve kurumlar halk ile bütünleşerek bir yürüyüş gerçekleştirdi. Bütünlüklü ve tamamlayıcı bir görüntü ortaya çıkınca herkeste moral açığa çıkardı. Bu etkinlikte kadınlar ve gençler her zamanki gibi en önde yer aldılar.
Bu yürüyüşte hedef elbette ki Gemlik’e varmaktı ama bundan daha derin anlamlar da taşıyordu bağrında. Bu noktada dikkat çekici ve önemli kimi hususları vurgulamakta fayda var.
Hatırlarsanız şayet, büyük HEDEP Kongresi’nde ilk defa Eş Genel Başkanlar düzeyinde net bir söylemle Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşması için canla başla mücadele edileceği vurgulanmıştı. Kongreden hemen sonra yapılan halk toplantılarında yaşanan tüm toplumsal ve ekonomik sorunların çözümü için mutlaka Öcalan’ın fiziki olarak özgür olması gerektiği halka sabırla zerk edildi.
Öncülerinden net mesajı alan Kürt halkı ve dostları daha güçlü bir biçimde bu talebi sahiplendi ve Öcalan’ın fiziki özgürlüğü etrafında inanç ve kararlılıkla birbirine kenetlendi. Bu da uzun bir süredir halkın üstünden atamadığı ölü toprağını atması anlamına geliyordu.
Dikkat ederseniz 25 yıldır ağır tecrit ve izolasyon politikalarına maruz bırakılan ve 33 aydır kendisinden hiçbir şekilde haber alınamayan Öcalan hakkında açıklama yapan herkes tecridin kaldırılmasından ziyade “fiziki özgürlük” kavramını kullanmayı tercih ediyor. “Fiziki özgürlük” kavramı şu anlama geliyor; Öcalan zaten ruhsal olarak özgür. Çünkü özgürlük mekânsal bir şey değildir. Düşünsel, ruhsal olarak özgürleşen kişi asla teslim alınamaz, boyun eğdirilemez ve yürüttüğü mücadelesinden, inandığı değerlerden asla ama asla vazgeçmez.
Kürt halkı için Öcalan düşünsel ve ruhsal anlamda herkesten daha da özgür, bu yüzden baktığı her yerde. Şimdi sıra fiziki anlamda özgürlüğünü sağlamada. Öcalan’a özgürlük istemek son derece meşru bir talep zira halklar böylelikle yaşanan toplumsal ve ekonomik sorunların çözülebileceğine inanmaktadırlar. Bu yüzden Slavoj Žižek “Öcalan’ın özgürlüğü benim özgürlüğümdür” dedi. Mevcut durumda Ortadoğu’yu kasıp kavuran şiddet sarmalından kurtulmanın reçetesini Öcalan’dan başka hiç kimse bugüne kadar yazmadı.
Türkiye ve Kurdistan’da Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için gerçekleştirilen eylemler her geçen gün ivme kazanıp, ekmek ve su gibi yaşamsal ihtiyaç haline geliyor. Özellikle İstanbul ve Amed’de açıklanan deklarasyonlardan sonra halk bu süreci hem daha güçlü sahiplendi hem de moral ve cesaret aldı.
Öcalan’ın etrafında kenetlenen eylemsellik süreci aynı zamanda iç sorunların azalmasına ve negatif dilin terk edilmesine neden oluyor. Böylece her geçen gün daha da inançlı hale gelen bir halk gerçekliği açığa çıkıyor. Yani Öcalan her ne kadar mutlak tecrit altında tutuluyor olsa da toplumu haklı talepler altında birleştiriyor, örgütlüyor, iyiyi, doğruyu ve güzeli daha görünür hale getiriyor. Çoğu insanın göremediği ve Slavoj Žižek’in görebildiği de bu olsa gerek.
Yapmış olduğum kimi gözlemlere dayanarak şunu söyleyebilirim ki, Gemlik yürüyüşündeki kararlılık ve ısrar halkın kendisini Öcalan’a ne kadar borçlu hissettiğini de gösterdi. Halk kendisini borçlu hissediyor çünkü Kürt kimliği, dili ve kültürüne onun sayesinde kavuştuğuna inanıyor ve onu özgürleştirememenin utancını yaşamak istemiyor. Bu yüzden geç kalmadan özgürlük talebini haykırıyor.
Bu bağlamda Gemlik yürüyüşü sadece A noktasından B noktasına varmaktan öte daha derin anlamlar taşıyor. Boşuna söylememiş Einstein; “Mantık sizi A noktasından B noktasına götürür. Hayal gücü ise her yere.”
Bu yürüyüşün açığa çıkardığı sinerjiyi anlamak yürüyüşün hangi değerler etrafında gerçekleştiğini anlamakla mümkündür.
Hal böyle olunca kolluk kuvvetlerinin Gemlik yürüyüşüne engel olup olmamasının miskali zerre önemi kalmazken, “Zaten izin verilmeyecek, ne gerek var böyle eylemlere” cümleleri ile kendini örgütleyen negativist ataleti ve pesimizmi de yerle yeksan ediyor. Çünkü amaç haklı ve meşru mücadele çerçevesinde düşünsel ve ruhsal olarak geliştiği ve gerçekleştiği için Öcalan Amed ve İstanbul’dayken, Kürt halkı ve dostları ise İmralı’dadır.