Ekonomiden sorumlu bir kişinin bir konuşmasında aşağıdaki cümleleri kullanması size ne düşündürüyor?
“Çok ciddi bir faiz düşüşü yaşadık…”
“Çok yoğun bir süreci başlatıyoruz…”
“Çok ama çok güçlü adımlar atıyoruz…”
“Çok daha iyi bir noktadayız…”
“Çok önemli bir çalışma başlattık…”
Aynı konuşmada bu kadar çok “çok” kullanması, her şeyden önce bu kişinin bir “inandırıcılık” sorunu olduğunu göstermiyor mu? Çünkü insanın karşısındakilere “çok (ciddi, yoğun, güçlü, önemli, daha iyi) işler yapıyoruz” gibi cümleler kurması ancak dinleyenlerin kendisine kuşkulu baktığını düşünmesiyle mümkün.
Dolayısıyla açık bir biçimde “inandırıcılık” sorunu olduğu, seçtiği ifadelerden anlaşılan bu bakan nasıl oluyor da bakanlık yapabiliyor dersiniz?
Örneğin yabancı sermaye olmazsa büyüyemeyen bir ekonomiyi yönetirken, bu kesimlere “inandırıcı” gelmeyen bir bakanın yönettiği bu ülkeye yabancı sermaye neden ve niçin gelsin ki?
Peki ya şu örneğe ne dersiniz?
Geçenlerde Cumhurbaşkanı, “Deniz kenarlarını, orman alanlarını betona çevirme gayretinde olanlar var. Orman morman ne var ne yok kesiyor atıyor oraya, dikey mimari yapayım, oradan da malı götüreyim” dediği gün, Kıyı Kanununa, “kıyılar, sahil şeritleri, doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan arazilere ilişkin yapı ve yapılaşmaya dair sınırlayıcı hükümler uygulanamaz” diyen bir değişikliğinin Meclis gündemine getirilmesine ne anlam vermeliyiz dersiniz? En hafifinden insanın “Bizle dalga mı geçiliyor?” diye düşünmesine yol açmıyor mu bu cümleler?
Yukarıda ülkenin iki en önemli siyasetçisinin son günlerde sarf ettikleri bu açıklamaların bırakın bizleri ama yabancılarda ve en önemlisi de yabancı sermaye çevrelerinde nasıl karşılanacağı açık. Ülkenin yönetimine ilişkin inandırıcılığın ve bundan dolayı da güvenirliliğin azalmasının kaçınılmaz olacağı ortada.
Ellerindeki medya tekeliyle topluma algı operasyonları yapmaları ve böylelikle durumu idare etmeleri mümkün. En azından şimdiye dek öyle görünüyor. Ama bunun sürdürülemez olduğu da kesin. Çünkü eve gelip de televizyonu açanlar, kendilerine sunulan bilgilerle kendi yaşadıkları arasında farkı şu ya da bu zamanda göreceklerdir.
Duyduğuma göre son zamanlarda millet daha çok “Meclis TV” seyrediyormuş. Bu bilgi doğru mudur bilemem ama bir rasyoneli olduğu açık. Çünkü dediğim gibi yaşadıklarıyla yandaş medya tarafından kendisine sunulanlar arasında fark olduğunu sezen toplum Meclis’te neler olduğunu anlamaya yönelik bir davranış göstererek bu televizyonu izlemeye çalışıyor olabilir.
Öyle ya da böyle bu hükümetin miadı dolmak üzere. Çünkü bir tek adamın kendi atadığı küçük bir azınlıkla ülkeyi yönetmesi mümkün değildir. Çünkü her zaman ve her yerde küçük bir azınlığın büyük bir çoğunluğun ihtiyaçlarına ilişkin karar verdiği toplumlarda alınan kararların yanlışlığı er ya da geç ortaya çıkar ve çöküş de kaçınılmaz olur. Bütün tarih, İbn-i Haldun’dan bu yana bu gerçeği açık bir biçimde gösterdi.
Ama anlayana! Hala tarihe ve insanlığa karşı direnebileceklerini sananlar, bastıkları toprakların da ayaklarının altından kaymakta olduğunu anlayamıyorlar. Bu nedenle de onlara artık bu işin bitmekte olduğunu anlatmak gerek. Önümüzdeki yerel seçimin böyle bir anlam taşıdığını unutmadan güçlerimizi birleştirmeye devam…