İnat etmenin coğrafyası var sanki. Her yerde farklı sonuçlar doğurabilir, çok çok uçuk düzeyde skorlarla da sonuçlanabilir. Bazı inatlarda mantık aramak faydasızdır. Bazı inatların başlangıcı çünkü kötülüktür. İnat olmaktan çıkıp kötülüğün sabrı ve hafızası oluverir. Elbette bazı inançların motivasyonu sadece haklı olmaktan gelir. İyide, güzelde, yeniden yaratmada inat bu dünyanın evrensel ayetidir. Belki de tek çıkış yol, ayakta tutan ve ayağa dayanak sağlayan yolu yaratandır.
Her yer varsayımlarla darmadağın ve bir o kadar da biriciklerle doludur. Boşuna yollara mayın tarlası döşemek insanın aklına gelmemiştir. Gül bahçesinin yanı başına vahşet tablosu da eklenmiştir. Tarih, hafıza hepsi beraber gelir ve anın içine karışır. Denizin bir anda dalgalanması ve bir dalganın haddini aşması ya da bir dağda bir taşın rüzgâra aldanıp yuvarlanması. Anbean bize davranan yer değiştirme, bir öfke, bir hareket…
Bakmaktan bakmaya göz farkı yani bakış açışı var. Hasankeyf’e bakan bir göz madenlerin zararlarına, hayvan katliamına, mülteci sorununa, cinsiyetçi politik cinayetlere, nefrete, Kürt meselesine, militarizme, Gezi’ye, insan haklarına, doğaya, insan olmaktan doğan haklarına namus gibi bakanlara bakıyor. Yansıma yok burada. Ayna aramanın anlamı da yok.
Hasankeyf’e bakan başka bir göz talana, işgale, kötülüğe, şantaja, imha etmeye, zarar vermeye bakıyor. Başka bir şey görmeyen kör bir kötülük var o bakışta. Kem göz, pazarlıklı göz gibi gibi tanımlarla da çağrılabilir, tanımlanabilir. Neyse ki ayna görüneni gösterir, göstermek istediğini yadsır, en fazla bir düş bahşeder.
Hatıralar var orada. Binlerce yıllık anıtlar, bize deneyim veren yaşanmışlıklar, devredeceğimiz manzaralar, gidip görmesini isteyeceğimiz dostlar, planlar, o yerin hala var olduğuna dair muazzam güven. Saldırıyorlar hepsine. Hepimize.
Bölgedeki muhabirlerin aktarımına göre her gün ortalama 15 santim suyun yükseldiği baraj göleti, şu ana kadar onlarca tarihi höyüğü, Hasankeyf’in bir kısmını, 25’e yakın köyü ve yüzlerce kilometrekarelik alanı su altında bıraktı. Yersiz yurtsuz bıraktığı, göçe zorladığı insanlar da var. Hatta Hasankeyf’te gömüldüğünü sanan ölüler var. Mesela bazı mezarlar taşınamadı, çünkü DNA, Adli Tıp arasında sonuçsuz koşturan insanlar yakınlarının mezarını taşıyamadı. Mezarlar barajlarda kaybettirilmek isteniyor. Bir başka kimsesizleştirme hamlesi daha.
Çok şaşaalı ve bol bayraklı anıt taşımalarla kendilerine güvenleri tam. Oysa taşın, oyukların ve toprağın bir sesi ve bir de hafızası var. Çağırıyor hâlâ, gel diyor, varım diyor, yine var olacağım diyor. Sular çekildiğinde henüz göstermediği yerlerle, orada yaşayanların, iz bırakanların hatırına, belirecek ve dikilecek. Sular çekilecek çünkü yapay olan her zaman yapıldığı gibi bozulacak ve sahih olan hakkını zamandan alacak.
Aslında işin aslı 12 bin yıllık ihtişama 50 yıllık bir baraj için saldırmıyorlar. Bölgenin asli unsuru olan halkların tarihini silmeye çalışıyorlar. Kim demiş ki Moğol istilası tarihe karıştı? Tam tersine, istila tarihten ders alıp yeni yöntemlerle enkaza çeviriyor, olmadı suyu suya boğduruyor.
UNESCO, miras listeleri, kurumlar, kuruluşlar aslında mücadele handikapları. Uzun süredir Birleşmiş Milletler katliamlara, yıkımlara her zaman ezber bir endişede. Oralara bel bağlayanlar da bir insaf beklemekte. Oysa tüm karşı koyuşları, itirazları ve yaratıcı mücadele yöntemlerini bir vantuz gibi emmekte.
Ağıt yakmaya teşne gönlümüz yaratıcı ve içe işleyen şarkılar, türküler, filmler, belgeseller yapmada birinci. İtirazı yaygınlaştırmada ise bazen ikircikli. Anında spekülasyon, gerekçesi sorulmadan umutlu… “Şark uyuşukluğu” diye bir kavram var. Ortadoğu uyuşukluğu dâhil ve samimiyeti kesinkes şüphesiz olsa da birçok konuda kaybeden. İtinayla kaderci yani çalışkan bir kederli.
Hasankeyf yok oluyor dünyalılar. Hasankeyf yok ediliyor. Hasankeyf yok edildi dememek için hâlâ zaman ve cesaret var. İnadı kötülüğe kaptırmamak namına, Hasankeyf’i vahşi makinaların dişlilerinden, taşınmış veya yolundan çıkmış bir başka suya gömdürmeyebiliriz. İnatlar doğası gereği her zaman yarışır. İnkârı güçlendirecek bir inat var ve diğer tarafta haklı bir inadın taraftarları var. Zaten inat inadı yener, hep öyle süregider. Bir kazanım başka kazanımlara rehber olduğu gibi bir kaybetmek de başka kayıplara emsal olur. Tekrarın bir inadı olduğuna şükranla: Dewlet! Heskîf’i suya boğma!