HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Öcalan’la ilgili spekülasyonları değerlendirdi
Erdoğan’ın PKK Lideri Abdullah Öcalan ve İmralı ile ilgili söyledikleri, ülke gündeminde önemli bir yer tuttu. HDP Eş Genel Başkanı Prof. Dr. Mithat Sancar söyleşimizin ikinci bölümünde bu konuyla ilgili çok net konuştu. Sancar: “AKP Genel Başkanı, Abdullah Öcalan’ın sözüne değer veriyor ve çok önemli görüyorsa, yapılacak şey çok açık ve nettir: İmralı’nın kapıları açılsın, avukatları gitsin veya bağımsız siyasi heyetler aracılığıyla görüşmeler yapılsın” dedi. HDP Eş Genel Başkanı ile bu bölümde hasta tutukluları, Sezen Aksu’ya karşı tutumu ve IŞİD’in Kuzeydoğu Suriye’deki saldırılarını konuştuk.
Hocam, Erdoğan’ın PKK Lideri Öcalan ile ilgili yaptığı açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu konuda Eş Genel Başkanlar olarak bizler açıklamalarda bulunduk. Diğer arkadaşlarımız da gereken değerlendirmeleri yaptılar. Mesele aslında hiç karmaşık değil. Erdoğan’ın böyle davranmakla hedeflediği birkaç şey var. Bir kafa karışıklığı, zihin bulanıklığı yaratmak. Bu hem HDP içine dönük bir hamle gibi düşünülebilir hem de HDP ile muhalefet arasında ve Kürt seçmenin içinde bir karmaşa yaratma isteği olarak yorumlanabilir. Bu hesabın tutması mümkün değil. Yani Erdoğan’ın bu konuda harcadığı çabaların bir karşılığı olmayacaktır.
Fakat çok daha temel bir şey var. AKP Genel Başkanı, Abdullah Öcalan’ın sözüne değer veriyor ve çok önemli görüyorsa, yapılacak şey çok açık ve nettir: İmralı’nın kapıları açılsın, avukatları gitsin veya bağımsız siyasi heyetler aracılığıyla görüşmeler yapılsın. En azından avukatlarıyla konuşma imkânı bulsun, mesajını kamuoyuna açıkça bizatihi kendisi iletsin. Televizyon programında soruluyor, ‘Öcalan’ın bu konuda görüşleri nedir?’ deniliyor. ‘Ona sorun’ diyor. Ağzından mı kaçırdı bilemiyorum fakat ona sorun diyorsan nasıl soracağımızı da söylemelisin. Açın kapıyı, bu mutlak tecridi kaldırın ki avukatlar gitsin ve Öcalan avukatlara kendi görüşlerini doğrudan iletsin, tartışma bunun üzerinden yürüsün. Yoksa Erdoğan farklı konumları olan isimleri karşı karşıya getirerek bir yere varabileceğini düşünüyorsa gerçekten yanılıyor. İşin doğrusu, hukuken de siyaseten de ahlaken de yapılması gerekeni yapmaktır. Bunun tek yolu vardır: Mutlak tecridi kaldırmak, Öcalan’ın görüşlerini kamuoyuna doğrudan kendisinin iletmesini sağlamak. Bunun dışında söylenecek sözlerin bir anlamı yok.
Rejimin aynası cezaevleridir
Hasta tutuklar ve Aysel Tuğluk’un durumuna gelmek istiyorum. Hasta mahpuslara karşı tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında ortada büyük bir insanlık dramı var, bunun yanı sıra korkunç bir hukuk tanımazlık ve vicdansızlık da mevcut. Cezaevlerinde hasta tutuklu ya da mahpusların durumu Çözüm Süreci’nde de çok konuşuldu. Serbest bırakılmaları Kürt tarafının açık talebiydi, bu durum çokça gündeme geldi ve gerekli düzenlemelerin yapılması istendi. Bunlar tutanaklarda ve İmralı notlarında kayıtlı, açık bir biçimde yer alıyor. İktidar her seferinde “tamam” dedi ama hiçbir şey yapılmadı. Cezaevinde kalması hayati tehlike yaratan insanları cezaevinde tutmak, fiili bir idam cezası niteliğindedir.
Aysel Tuğluk arkadaşımız bugün cezaevinde kalabilecek durumda değildir. Bu konuda hazırlanmış doktor raporları var, fakat Adli Tıp Kurumu bir türlü aşılamıyor. Bu kurum iktidarın güdümündedir. Sıkça ifade ediyoruz: Bir rejimin niteliğini okumak, karakterini görmek için önce cezaevlerinde uyguladığı politikalara bakılmalıdır. 12 Eylül’ü anlamak için pek çok şeyi değerlendirmek mümkün, fakat 12 Eylül rejiminin özü Diyarbakır, Mamak, Metris Cezaevlerindedir. Dolayısıyla bugünkü rejim de cezaevlerindeki politikalarıyla ceberutluğunu, vicdansızlığını, hukuk tanımazlığını ortaya koyuyor. Buna karşı yapılması gereken nedir? En geniş dayanışmayı sağlamak, en büyük demokrasi ittifakını ve ortak mücadele hattını hayata geçirmektir. Bu hukuksuzluğu ve vicdansızlığı ancak böyle durdurabiliriz.
IŞİD’e desteğin amaçları ne?
Kuzey Doğu Suriye’nin Hesekê kentinden IŞİD büyük bir saldırıya girişti ve yenilgiye uğratıldı. Yapılan açıklamalarda bu saldırının bölge devletleri tarafından desteklendiği söylendi. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu saldırı son derece ciddi ve önemlidir. Bu konu, Türkiye kamuoyunda başta biz olmak üzere belli çevreler dışında gündeme getirilmedi, bilerek yok sayıldı. Oysa o kampta binlerce IŞİD’li var ve bunların kurtarılmasına yönelik bir operasyonun yaratacağı sonuçlar gerçekten vahim olur. Kuzey Doğu Suriye yönetimi fedakârlıkla, çok ciddi kayıplar da vererek bu saldırıyı engelledi. Koalisyon da buna destek verdi ve sonuçta durum kontrol altına alındı. Fakat tehlike büyüktür. IŞİD’in bu operasyonuna bölge devletlerinin herhangi bir şekilde destek verdiği iddiasının üstüne mutlaka ciddiyetle gitmek gerekiyor. Çünkü böyle bir iddia aydınlığa kavuşturulmadan IŞİD’in hangi roller biçilerek, hangi amaçlarla kullanıldığı ve kullanılacağı meselesi hep muğlak kalacaktır. O nedenle IŞİD gibi bütün bölge için savaş ve yıkım demek olan bir örgütle ilgili hakikatlerin ortaya konması lazım. Kim gerçekten buna karşı mücadele ediyor, kim gerçekten doğrudan ya da dolaylı destek veriyor? Bu desteğin amaçları ne? Bütün bu soruların aydınlatılmasının şart olduğunu bir kez daha vurgulayayım ve bizim de bu iddiaların aydınlatılması için elimizden gelen her türlü çabayı harcamaya devam edeceğimizi belirteyim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çamlıca Camii’nde Sezen Aksu’yu tehdit etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ve buna bağlı olarak son dönemde basına ve gazetecilere yönelik baskının da artmasını birlikte değerlendirir misiniz?
Ben zaten Sezen Aksu’ya yönelik sözler konusunda hemen o gün bir söyleşide görüşlerimi aktarmıştım. Sezen Aksu bu ülkenin vicdanıdır. Sadece çok özel bir sanatçı değildir, aynı zamanda vicdanı temsil eden bir insandır; geçmişiyle, sanatıyla, duruşuyla. Şimdi Sezen Aksu’ya hangi sebeplerle saldırıldığına bakarsanız amacı daha iyi görürsünüz. Burada bir fay hattının kaşınmak istendiği açıktır. Sezen Aksu’ya saldırıyı, gerilim, kutuplaştırma, düşmanlaştırma ve nefret ortamını yerleştirme politikalarına bir araç, bir malzeme olarak kullanmak istediler. Fakat saldırı, güçlü dayanışma karşısında geri tepti. Sezen Aksu da onurlu, çok dik bir duruş sergiledi; aynı zamanda asil ve kararlı bir tavır ortaya koydu.
Bu duruş, ruh asaletiyle vicdanı birleştiren kararlılığı ortaya koyan bir duruştu. İşte bunun yarattığı birliktelik ve ortaya çıkan büyük dayanışma, Cumhurbaşkanı’na geri adım attırdı. Bu tür gerilim ve düşmanlaştırma, nefret ve kutuplaştırma politikalarına karşı en etkili yol, bütün farklılıklarımızla temel ilkeler ve değerler etrafında bir araya gelebilmeyi başarmaktır. Gazetecilere yönelik saldırılar da bunun bir parçasıdır. Ama şunu da söylemek zorundayım: Biz yıllardır “herkes için adalet” diyoruz. Adalet herkes için talep edilirse gerçek ve samimi bir adalet mücadelesi ortaya çıkar. Başkalarına, kendinizden görmediğiniz veya sevmediğiniz kişilere adaletsizlik yapıldığında başınızı çevirir, gözünüzü yumarsanız adaletsizliğin yaygınlaşmasına da ortak olursunuz. Sözünü ettiğimiz örnekler, bize bu dersi bir kez daha hatırlatmış olmalıdır. Kime yapılırsa yapılsın, adaletsizliğe birlikte karşı çıkmak lazım. Zira adaletsizlik kime yapıldığına göre ölçülmez. Adaletsizlik kimin yaptığına ve ne yaptığına bakılarak değerlendirilir. Kim bu adaletsizlikten mağdur olursa olsun bizim tavrımız onunla birlikte olmaktır, ona yönelik haksızlığa, adaletsizliğe karşı çıkmaktır. Eğer bu adalet anlayışı temelinde ortak ve geniş bir mücadele, dayanışma gücü ortaya çıkarsa Türkiye’de geleceği barış, demokrasi ve özgürlük üzerine kurmak çok daha kolay olacaktır.
BİTTİ
Birinci Bölüm: HDP’yi halkla birlikte, alanlarda savunuyoruz